Fahr-i Kâinat olan Resûl-i Ekrem (asm), Milâdî takvime göre 23 Şubat 632 senesindeki Vedâ Haccı esnasında meşhûr Vedâ Hutbesi’ni irad etti.
(NOT: Bir tevâfuk eseri olarak, 2018’in 23 Şubat’ı da Cuma gününe denk gelmiş oldu. Bu vesile ile, bugünkü gazetemizde Vedâ Hutbesi’nin tam metin halinde yayınlanması uygun görüldü. Bu kudsî mesajların her haneye girmesi ve ümmetin her ferdi tarafından okunmasını önemle tavsiye ederiz.)
Arafat düzlüğünde gerçekleşen Vedâ Hutbesi’nin Hicrî tarihe göre karşılığı şöyledir: 9 Zilhicce, 10. sene, Cuma günü.
Peygamberimizin (asm) bu hutbesi son haccında vuku bulduğu için, bu hadise aynı zamanda “Vedâ Haccı” olarak da isimlendirilmektedir.
* * *
Her insanın, bilhassa her Müslümanın her an için ulaşıp okuyabileceği yerde bulundurması gereken “Vedâ Hutbesi”nin metni, hakikaten mükemmel mânada ortaya konulmuş bir “temel insan hakları beyannâmesi” hüviyetini taşıyor.
Bilvesile bu tarihî hadiseyi hatırlatmaya çalışırken, burada biraz da hutbenin muhtevasından söz etmek istiyoruz.
İşte, Vedâ Hutbesi’nde yer alan ve her insanın bilmesi, mümkün mertebe hayatına tatbik etmesi gereken birleştirici, kavuşturucu, kucaklayıcı, o kudsî ve bâkî hakikatlerden bir demet:
- İnsanların canları, malları ve ırz ve nâmusları mukaddes olup dokunulmazdır.
- Cahiliye adeti olan kan dâvâları tamamen kaldırılmıştır.
- Hiç kimse diğerinden üstün değildir. İslâm, ırkçılığı yasaklamıştır.
- Kimseye haksızlık yapmayın, zulme de boyun eğmeyin.
- Hiç kimse başkasının suçundan dolayı mes’ul tutulamaz.
* * *
Hz. Muhammed (asm), Vedâ Hutbesinde ayrı çok mühim bir mesaj daha ileterek, bilhassa “iki şeyi emânet” olarak bıraktığını ifade etmiştir.
Bu emanetlerden biri Kitabullah olan Kur’ân-ı Azimüşşâdır. Diğer emanet ise, Ehl-i Beyt’tir. Ehl-i Beyt’ten murad ise, Sünnet-i Seniyyedir.
Hutbe’de, bu iki emanete sahip çıkıldığı ve hayata tatbik edilmesi halinde, neticesinin kurtuluş, yani necat olacağı müjdesi veriliyor.
Evet, Kitabullah ve Sünnet-i Seniyye, her biri birer mukaddes emanet olduğu gibi, aynı zamanda şaşmaz ve şaşırtmaz bir pusula mahiyetini taşımakta, vazifesini görmektedir.
GÜNÜN TARİHİ 23 Şubat 1966
Suriye'de darbe
Yıllardır dehşet verici bir savaşın arenası haline getirilen Suriye'nin yakın tarihi, peşpeşe yaşanan kanlı darbelerde doludur. Bilhassa 1946-66 yılları arasında vuku bulan askerî darbeler, bugünkü "Esed Hanedanı"nın baskıcı hakimiyetini katılaştırmayı netice verdi.
İşte, Beşşar’ın babası olan Hafız Esad'ı Suriye'nin tek rakipsiz diktatörü haline getiren son darbe, 23 Şubat 1966'da gerçekleştirildi.
Esed/Esat Hanedanı, Şiî/Batınî fırkasından olup, Hz. Ali'ye (kv) kutsiyet izafe eden, hatta onu Hz. Muhammmed'den (asm) üstün tutan rijid bir mezhebe bağlıdır.
Günümüzde "Numeyrî" de denilen Nuseyrî mezhebinin bağlıları, sayı itibariyle Suriye'de azınlık (nüfusun 1/4'ü) durumunda. Ne var ki, bu azgın azınlık, dış dünyadan (ecnebilerden) da almış olduğu siyasî ve askerî destek sayesinde, çoğunluğu teşkil eden Sünnilere galebe çalarak iktidara geldi.
Zaman içinde Dürzîlerin desteğini de alan Esad Hanedanı iktidarı, vatandaşlarına yönelik dehşetli katliâmlara imza attı. Bu katliâmın en zalimane olanı ise, 2 Şubat 1982'de Suriye'nin Hama şehrinde yaşandı.