Bediüzzaman: Bana hücûm edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir.
Türkiye’deki mütedeyyin-muhafazakâr kesim için “Atatürkçülük” diye tâbir edilen çizginin rengi hep kırmızı idi. Bu renk, AKP’nin telkinleri sayesinde tedricen yeşile dönmeye başladı.
Esasen, kimi sağcı-ulusalcı-solcu Kemalistin, yahut “Perinçekgiller” gibilerin zaman zaman çok belirgin hale gelen memnuniyetlerinin önemli bir sebebi budur: Yani, AKP ve Erdoğan sayesinde, mütedeyyin kesimin adım adım “Atatürkçü çizgi”ye yönelmesi...
Bu gelişme ile eşzamanlı olarak dikkat çeken tuhaf mı tuhaf bir başka gelişme de şudur ki: Dindar AKP’liler Atatürkçü çizgiye yöneldikçe, o çizgiye yanaşması asla mümkün görünmeyen Risâle-i Nur okuyan bazı grupların da AKP’ye daha fazla yanaşması ve bütün bütün tarafgir hale gelmesidir.
Nitekim, bu noktadaki tarafgirliklerini hiç de mahrem tutma gereğini duymayıp adeta perdeyi yırtarcasına âleme ilân edenler oldu. Üstelik, açık açık parti ismi, hatta şahıs-lider ismini de vererekten...
* * *
İsrail’li yazar Dr. Alon Liel’in 2003’te neşredilen "Demo-İslam: Türkiye'nin Yeni Yüzü" isimli kitabında geçen bir-iki ifadeyi iktibasen aktaralım, konuya öyle devam edelim.
Şunu diyor Yahudi yazar: "Erdoğanizm teriminin kullanımı için biraz erken olsa da, Erdoğanizm, özetle Kemalizm'in güncelleşmiş versiyonudur. ...Türkiye’de Kemalizm sürecek; sadece ona din elbisesi giydirilecek.”
Eğer öyle ise, cidden içler acısı bir durum.
* * *
İçimizi sızlatan bir husus da şudur: Nur Risâleleri’ni okuyan aynı çevreler, vaktiyle 12 Eylül Darbesi’ni, darbe lideri Kenan Evren’i ve aynı cuntanın arzusuna göre hazırlanmış olan “82 Darbe Anayasası”nı desteklediler, onlara şiddetle taraf oldular, hatta vargücüyle alkış tutup duâlar ettiler.
Aradan geçen zaman, aslında birçok şeyi tefsir etti; ama, kimse çıkıp da o günlerde yapılanların hesabını vermedi, veremedi.
Hiç şüphem yok ki, zaman ve hadiseler, 12 Eylül meddahlarını tekzip ettiği gibi, ileride şimdilerde yapılan bir takım işgüzârlıkları da zaman ve hadiseler tekzip ile nakzedecektir.
* * *
Şükürler olsun ki, aklını şahısların cebine koymayıp meşveretle hareket edenler, darbe dönemlerindeki tavırlarından dolayı mahçup olmadıkları gibi, bugünkü duruşlarından dolayı da ileride inşaallah mahçup olmayacaklardır... Bilvesile, şu birkaç noktayı da ifade edelim:
* Hakiki Nur Talebeleri, hiçbir zaman, hiçbir darbeyi desteklemez ve asla taraftar olmaz.
* İçtimaî ve siyasî meseleleri daima “içtima” halinde görüşür, konuşur, istişare eder ve ona göre karar alırlar. Yani, öyle tek kişinin aklıyla, fikriyle, yahut emir ve iradesiyle hareket etmezler. Zira, meselenin adı üstünde: İçtimaî...
* İstişare ile hareket edenler, geçmişten günümüze bütün mazisine sahip çıkar, yapılan hizmetlerle de iftihar ederler. Peki, darbecilere yahut cuntacılara taraf olan, onların günahına tarafgirlikle iştirak eden kimseler, bugün ortaya çıkıp da geçmişin hesabını verme, hatta bir muhasebede bulunma cesaretini gösterebilir mi? Ne yazık ki hayır. Bütünüyle “Bırak kalsın, unut gitsin” havasında, hatta sevdasındalar...
* Nihayet, Risâle-i Nur’u anlayarak, ihlâs ve sadâkatle okuyanlar, Kemalizm ile yahut Atatürkçülük ile asla anlaşamaz, uyuşamaz, barışamaz... Bu meselede, gayet belirgin şekilde görülen bir “kırmızı çizgi” söz konusu. Yani iki taraf arasında, gayet derin bir dere var. Hiç kimse doldurup da “hatt-ı muvasala”yı temin edemez. Kim ki, o arayı kapatmaya, yahut o dereyi doldurmaya çalışsa, öncelikle kendisi içine düşer ve boğulup gider.
* * *
Bu hususta hiç bir şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde, bizzat Üstad Bediüzzaman’ın sarf etmiş olduğu şu çarpıcı ifadeyi aktararak noktalayalım: “Bana hücûm eden garazkârların en esaslı sebebi: Mustafa Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. ...Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücûm edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir.” (Emirdağ Lâhikası: 487)