Küçüldükçe büyük konuşmak; yani, gücü-kuvveti azaldıkça, imkânları daraldıkça, gelişmeler aleyhine döndükçe, hatta bâzen iflâsın eşiğine doğru yaklaştığını fark ettikçe, daha büyük görünmek, olduğundan çok daha büyük bir güç ve kuvvet sahibi olduğunu nazara vermeye çalışmak...
Bunun ıslâh olmaz, felâh bulmaz bir ruh halinin yansıması olduğu kuvvetle muhtemel. Esasen, 31 Mart’tan sonra dillendirilen “Türkiye ittifakı” tâbirinden de böyle bir mânâ istihraç etmek pekâlâ mümkün.
Nitekim, aşağıda sıralayacağımız izâhlı misâllerde de benzer mahiyette bir mesaj var.
* * *
Yaklaşık beş yıl (2010-15) kadar ömür süren “ÇözümSüreci” samimiyetsizliğinin, aslında bir “müflis proje” olduğunu tâ başından itibaren biliyorduk. Nitekim, o dönemde bunu hemen her vesile ile yazdık, söyledik; ama, tarafgir hâle gelmiş bir kısım yakın dostlara bile bunu anlatamadık, dinletemedik.
Ne yaparsızın ki, burası imtihan dünyası... Şüphesiz, herkes kendi durumuna ve derecesine göre zorlu bir imtihana tâbidir.
* * *
İktidar cenâhının “Bunun şerefi bize aittir ha!..” diye övgüyle kurduğu, üstelik “Âkil insanlar heyeti”ni de devreye sokarak dünya âleme ilân etmiş olduğu “Kürt açılımı” mânâsındaki “Çözüm Süreci”nin tükenme noktasına geldiği görünce, siyaseten ne yaptı?
Hemen ânında “Türkçülerle kol kola” girmeye ve siyaset kulvarında onlarla beraber yürümeye başladı. Yürüyüş parkurunda da, bu yeni birlikteliğin adına “Cumhur İttifakı” denilerek, buna karşı gelen herkesi ve her partiyi vatana ihanetle, teröre arka çıkmakla, illete-zillete düşmüş olmakla itham etti.
Peki, nereye ve ne zamana kadar?
Tabii ki, bu müflis projenin de tükenmeye doğru gittiği görülene, faydadan çok zarar verdiği iyice fark edilene kadar...
Şimdi, sırf kandırmacadan ibaret yeni bir projeyi denemenin arifesine gelinmiş görünüyor: Türkiye ittifakı projesi...
* * *
Diğerleri tutmadığı gibi, henüz yoklama çekme safhasında olan “Türkiye ittifakı projesi”nin de tutmayacağı yönündeki fikir ve kanaatimizi burada ifade etmiş olalım.
Çünkü, öncelikle ortada bir ciddiyet ve samimiyetten eser görünmüyor. Ciddiyet ve samimiyet olmayınca da, haliyle hayırlı ve tutarlı herhangi bir neticeye vâsıl olunamıyor.
Esasen, yapılan büyük konuşmaların ve “Türkiye ittifakı” gibi büyük ve kucaklayıcı ittifaklardan söz etmenin altında yatan sır budur: Küçüldükçe, daha büyük görünmek...
Biliyorsunuz, MHP’den ayrılan küçük bir grubun kurduğu siyasî hareketin adı “Büyük Birlik Partisi” diye konuldu. Ama, öyle “büyük” demekle büyük olunmuyor işte.
Çok küçük bir başka partini adı da “Bağımsız Türkiye Partisi”dir. Sanki diğer partilerin hepsi “bağımlı” da, bir tek kendisi bağımsız...
Aynı ruh halinin bir başka misâli, birbiriyle geçinemeyip sonunda ayrılan kimi dinî gruplarda, özellikle kopan küçük parçanın, habire “İttihad-ı İslâm”dan dem vurmasında görülür.
Varta aynı: Küçüldükçe büyük görünmek... Hatta öyle ki, bütünüyle “Kurân’ın malı” olan hakikatli bir tefsirin ders vermiş olduğu ölçü ve düstûrları bile geri plâna iterek, sanki daha büyük bir mertebeye çıkmışcasına bir edâ ile doğrudan “âyet-hadis” metinlerinden hükümler çıkarma zehâbına düşülüyor.
Cenâb-ı Hak, mümin kullarını böylesi vartalara düşmekten muhafaza eylesin.
***
GÜNÜN TARİHİ: 30 Nisan 1924
Börekçi’den geriye kalan
Yeni kurulan Diyanet İşleri Başkanlığına Ankara müftüsü M. Rıfat Börekçi (1861-1941) atandı.
1941’deki ölüm tarihine kadar bu makamda tutulan Börekçizâde Rıfat, daha çok şu icraatlarla anılageldi: Şapkaya fetvâ vermek. Şapka-fötr giymek. Muhammedî ezân, kamet ve hutbenin Türkçe okutulmasına öncülük etmek.