Evet, Kur’ân’a hizmet için veya dinî cihad noktasında ne yapmalı, yahut ne yapmamalı? Şimdi, bu meseleye bir açıklık getirmeye çalışalım.
Gaddar zalimlere ve onların hempaları olan muzır unsurlara karşı senin yapman gereken şey, fiilen karşı koymak mıdır? Silâha sarılıp maddî cihada kalkışmak mıdır? Başlarına indirmek için siyaset topuzunu ele geçirmeye çalışmak mıdır? Devlet birimlerine sızmak, mühim mevkileri tutmak, kritik mevzileri ele geçirmek için örgütlü faaliyetlerin içine girmek midir? "Biz ve onlar" diyerek "onlar" kategorisine karşı topyekûn bir cephe savaşını başlatmak mıdır?
Kesinlikle değil. Evet, senin yapman gereken, bunların hiçbiri değil.
Zamanın Bediî, asrın söz sahibi olan Bediüzzaman Said Nursî'nin ortaya koyduğu reçetede, yukarıdaki maddelerin hiçbiri yer almıyor. Tereddüdü olan varsa, Üstad'ın meydanda olan eserlerine müracaat edebilir.
Yukarıdaki maddelerle ülfet ve münasebet peyda edecek bir mücadele tarzını Risâle-i Nur'a dayandırmak mümkün değil. Külliyat'ta o metodlara dayanak olacak ölçü ve prensipleri bulmak imkânsız.
* * *
Ne yapmamak, nasıl davranmamak (reaksiyoner) hususunu özetledikten sonra, şimdi de aksiyonerlik, yani ne yapmak gerektiği hakkında asrın müceddidinin Risâlelerde serd etmiş olduğu bazı ölçü ve prensiplere bakalım.
* Risâle-i Nur, muarız olan şahıslarla, siyasetçilerle, kliklerle, komitacılarla, zındıklarla değil; onların dayanmış olduğu fikir ve cereyanlarla uğraşıyor.
Öncelikle, ferdin ıslâhına çalışıyor. Bu ıslâhatı da, ferdin küçük dairesinden alıp halka halka genişleterek, ehl-i İslâma ve bütün beşeriyete yaymak sûretiyle, vicdan-ı umumiyi tamir etmek ve nihayet sulh-u umumiyi temine matuf bir şekilde idame ettiriyor:
"...Risâle-i Nur, kalb-i umûmi ve efkâr-ı âmmeyi ve umûmun, bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyi Kur’ân’ın ve îmânın ilâçları ile tedâvi etmeye çalışıyor." (Kastamonu Lâhikası: 25)
* Risâle-i Nur'un gerek hizmet ve gerekse mücadele tarzında menfiye, şiddete, kuvvete, silâha sarılmaya, siyaset topuzu ile hareket etmeye, bir yerleri ele geçirmeye yer yok. Tamamıyla ve baştan sonra "müsbet hareket" tarzı üzerine gidiliyor. (Emirdağ Lâhikası, Son Ders)
* Risâle-i Nur, muhatabın üzerinde en ufak bir şüphe ve tereddüt eseri bırakmadan, imân dersi ile mânevî tamiratı yapıyor. Bu iman dersine, düşman olanların bile istifade maksadıyla gelebilmesi için kapıyı açık tutuyor. (Hizmet Rehberi)
* Hükûmetlerin "laik cumhuriyet"e dönüşmesiyle birlikte, maddî cihad ile değil, belki "Mânevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıcıyla olacak." (Asa-yı Musa, s. 79)
* Bediüzzaman, kendisiyle uğraşan gaddarlarla uğraşmıyor, hatta onlara "Efendiler! Ben ve Risâle-i Nur, sizinle değil mübareze, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir" diyor ve şunu ekliyor: "Çünkü, Risâle-i Nur ve hakikî şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i atiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar." (Emirdağ Lâhikası, s. 20)
Bunlar gibi, ferdî ve umumî imân inkişâfını netice verecek bir hizmet tarzına dair pekçok ölçü ve prensibi Risâlelerden istihraç etmek mümkün.
İşte, ummandan birkaç damla...
***
Üstad Bediüzzaman diyor ki:
Dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı, böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti. Divan-ı Harb-i Örfîde ve Mustafa Kemal’in hiddetine karşı şiddetli ve dokunaklı müdafaa eden bir adam, on sekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor, diye onu ittiham eden elbette bir garazla eder.
(Tarihçe-i Hayat: Denizli Hayatı)