"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medyanın vaziyeti

M. Latif SALİHOĞLU
17 Ocak 2019, Perşembe
Herkes ekip biçtiğinin, yapıp ettiğinin, yazıp söylediğinin hesabını verir ve vermeli.

İllâ ki ve mutlaka. Ama burada, ama öte tarafta... Dolayısıyla, kimse hesabını veremeyeceği bir işi yapmamalı, herhangi bir şeyi söz veya yazıyla etrafa yaymaya çalışmamalı.

Öbür dünyadaki şaşmaz ölçüdeki hesap-muhasebe, mahkeme-muhakeme durumunu bilemiyoruz. Zaten, tam olarak bilme imkânına da sahip değiliz. Ama, Cenâb-ı Hak, kısmen de olsa bazı amellerin neticesini burada gösteriyor. En azından hissettirip derk ettiriyor. Daha çok “El-cezâu min cinsi’l-amel” kaidesince...

Bilhassa “kul hakkı”na giren bir kimsenin vebâl defteri dolduğunda, yahut yapıp ettikleri “gayretullah”a dokunacak raddeye vadığında, hak ve hikmet sahibi Zât-ı Zülcelâl’in emir ve iradesiyle o mücrim kimsenin dünyadaki hayat ve faaliyet seyrini değiştirecek sebepler zuhûr etmeye başlar. Hem, öyle bir başlar ki, artık ne âh-vâhlar, ne de hiçbir hareket veya teşebbüs, o gelişmelerin seyrini değiştiremez, değiştirmeye güç-kuvvet yetiremez.

* * *

Türkiye’deki medya sektöründe yer alan dergiler, gazeteler, radyo ve televizyonlar ile daha çok son yıllarda ağırlık kazanmaya başlayan internet medyası, ne yazık ki yeterince hür ve serbest değildir. (Tabiî, bu hale düşmesinde öncelikle kendi hata ve günah payları var.)

Netice itibariyle, siyasî iktidarın medya üzerindeki maddî-mânevî baskısı ve hatta doğrudan müdahalesi, en ufak bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde görülüyor. Sektörün neredeyse yüzde doksanı iktidar partisinin boyunduruğu altına girmiş bulunuyor: Kimi muhakemesizliğinden, kimi korkusundan, kimi tarafgirliğinden, kimi de menfaat düşkünlüğünden dolayı atlayıverdi bu feci bataklığın içine... 

Bundan dolayı da, bilhassa son 4-5 sene zarfında bu sektörde olağanüstü ve daha çok teamül dışı gelişmeler yaşandı.

Özetle: Bazı medya kuruluşları, evvelâ kendi hatasının kurbanı oldu. Meselâ, objektiflik mânasındaki tarafsızlığını kaybetti. Tarafgir hale gelince de, önce ağırlığını, ardından haysiyet ve itibarını kaybetti. İtibar kaybına uğrayınca, tutunmuş olduğu diğer dallar da birer birer kırılarak, en nihayet bulunduğu yerden alaşağı olup yere düştüler. Yerde bir müddet süründükten sonra, haliyle süpürülerek çöpe atıldılar.

Bu meyanda acıyla gördük ve teessüfle şahit olduk ki, gazetelerin çoğu önce tiraj kaybına uğradı. Tiraj kaybının giderek artması sebebiyle, bazı gazeteler sırasıyla önce satılıp el değiştirmeye, bir kısmı baskıyı sonlandırıp dijitalleşmeye, nihayet mühim bir kısmı da bütünüyle kapanmaya yüz tuttu. Neticede alenen anlaşıldı ki, iktidara yaranmaya, korku veya menfaat uğruna taraf olmaya, yahut meddahlık yapmaya çalışmak, medya sektörüne hiç yaramadı. Hiçbir fayda getirmedi. Öncelikle, asıl maksadından saptığı ve şirazeden çıktığı için...

Bu safhadan sonra, daha ağlayıp sızlamanın da bir faydası yok. Çoğunluk kısmı kaybetti.

Öte yandan, dün olduğu gibi, bugün de hürriyet, adâlet ve demokrasi adına vargücüyle direnen ve itibarını korumaya çalışan, her türlü baskıya rağmen asla boyun eğmeye razı olmayan, küçük de olsa şahsiyetli bir medya var. Bu varsa, elbette ümit de var demektir.

Evet, daima ümitvar olmalı.

* * *

Yazının sonunu bir iktibasla bağlayalım. Vaktiyle Yeni Şafak’ın GYY iken, sırf iktidara yaranmak adına Süleyman Demirel’in bir sözünü (veya gafını) alabildiğine abartıp çarpıtarak “Başörtülüler Arabistana!” şeklinde sekiz sütuna manşet yapan (ve bir dönem AKP milletvekili de yapılan) Mehmet Ocak’tan, 16 Ocak 2019 tarihli Karar gazetesindeki “Allah adına hâkimiyet oluşturma” başlıklı yazısının sonunda aşağıdaki cümleleri sıralamış: “İslâm toplumlarındaki bir başka sorunlu yaklaşım da, halk egemenliğine dayalı bir sistemin, insanı insana kul edeceği gibi yanlış bir kanaatin oluşmasıdır. Oysa, tam aksine bireyin özgür iradesine dayalı olan demokratik sistem, insanı yöneticinin kulu olarak değil, özgür ve sorumlu bir varlık olarak tanımlar. Şu bir gerçek ki: Müslüman dünyadaki radikaller de, laikler de, sosyalistler de esas itibariyle demokrasiye karşıdırlar. Çünkü, hepsinin içine doğduğu ve beslendiği kaynak, geleneksel İslâm kültürüdür.”

Ocaktan, siyasî iktidarın gözünde uzun süredir “sakıncalılar” cenahında yer alıyor. İbret-i âlem için, bundan sonraki gelişmeleri de takip etmekte fayda mülâhaza ediyoruz. 

Evet, şüphe yok ki, herkes ektiğini biçecek; ama burada, ama öte tarafta...

Okunma Sayısı: 1639
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Osman Yıldırım

    17.1.2019 09:10:57

    Sayın Salihoğlu; Medya dünyası öyle de cemaatler, tarikatler vede bazı Nurcu guruplar çok mu faklı onlarda yıllardır kayıtsız şartsız iktidarı ve liderini övmek ve yüceltmek vede kutsallaştırma çabasındalar. Bugün cemaat ve dini gurupların duştükleri durumda medyanın durumundan farklı değil. Gelinen noktada toplumda oluşan imaj "CAMİ CEMATİNDEN BAŞKA CEMAAT YOKTUR" olmuştur. Selam ve muhabbetler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı