Evet, uzun zamandır mert, faziletli ve açık sözlü bir şahsiyet arıyorum; ama, bir türlü bulamadım, bulamıyorum. Belki de henüz karşılaşamadık. Ama, inşaallah bir gün karşılaşırız diye duâ ediyorum yine...
Haliyle, hemen hatıra gelen sorular var: “Niçin, neden ve nasıl bir kişilik?” gibi...
Elcevap: Bundan 35 sene evvel bugün, yani 7 Kasım 1982’te Türkiye’de bir “Anayasa referandumu” yapıldı ki, tam bir ucûbe misâli. Zira, sadece adı “referandum” idi ve onun dışında âdeta ne ararsan vardı. Yani, aslolan hürriyet ve demokrasi dışında hemen her şey...
Özetle: Tepeden aşağıya tam bir baskı ve dayatma vardı. HAYIR yönünde tercih yapacak olanlar, peşinen anarşist, komünist, bölücü, vatan haini... ilân edilmişlerdi.
Bu yönde yapılan tek taraflı propaganda, tek kanal TRT dahil, devletin bütün imkânları seferber edilerek alenen yapılıyordu. Aksi yöndeki kampanya kesinkes yasaktı.
Dahası, renkleri farklı olan EVET-HAYIR kartları, yarı şeffaf olan zarfların içinde bayağı sırıtıyor, yani kendini belli ediyordu.
Ve, beterin beteri şu idi ki: Risâle-i Nur okuyanlar, hatta Yeni Asya camiası bile kendi içinde “EVETçi-HAYIRcı” şeklinde bölünüp parçalanmış durumdaydı.
Vâ esefa ki, hâkim müstebid cereyandan kuvvet alan kesimden kimseler, HAYIR demeye karar vermiş olan Yeni Asyacı kardeşlerini yerden yere vuruyor, akla-hayale gelmedik propagandalarla karalamaya çalışıyor, hatta yer yer jurnalliyor, huzurdan kovuyor, bulundukları mekândan yaka-paça dışarı bile atılıyordu.
İslâmiyetin inkışâfına içte-dışta bazı mâniler var: “O maniler ise, ecnebilerde taklit ve cehalet ve taassup ve kıssislerin riyaseti; ve bizdeki mani ise, istibdad-ı mütenevvi ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahvâl ve atâleti intaç eden yeistir ki, şems-i İslâmiyetin küsûfa yüz tutmasına sebep olmuşlardır.” (Muhakemat)
İşte, benim yıllar yılı arayıp da bulmaya ve o zamana dair konuşmaya ve illâ ki helâlleşmeye çalıştığım şahsiyetlerin tarifi, tam da bu noktada ete-kemiğe bürünerek görünür bir hale geliyor. Bulsam soracaktım. Bulamadığım için, buradan şunları sormak isterim:
Sevgili kardeşim ve ağabeyim. Özellikle Yeni Asya camiasını hedef tahtasına koyarak, o zamanlar yaptıklarından dolayı pişman mısın? Bir nedâmet hissi duyuyor musun?
Meselâ, hiç özür diledin mi?
Meselâ, kendi çapında olsun, yaptığın tahribatı tamire çalıştın mı?
Keza, şöyle diyor musun meselâ: “Keşke öyle davranmasaydım; kırmasaydım, dökmeseydim, hainlikle-bölücülükle suçlamasaydım” vesâire diyor musun?
Yoksa, maazallah memnun musun, bütün o yapıp ettiklerinden?
Yoksa, “İyi ki o zamanlar öyle davranmış ve öyle bir safta yer almışız” mı diyorsun?
Hangisi? Aklında, kalbinde, vicdanında bir muhasebe yaptın mı? Kendi iç dünyanda bir durulma, bir netlik sağlayabildin mi?
İşte, bütün bu suâllerin cevabını alabileceğim şöyle mert, faziletli ve açık sözlü insanlar arıyorum, yıllardır.
Şayet “Doğru yapmışım” diyorsa, aynı şeyleri bugün de çıkıp mertçe söylesin. Meselâ açık sözlü bir şekilde şunları desin: İyi ki Darbe Konseyini alkışlamış, iyi ki Darbe Anayasasını desteklemiş ve iyi ki sizin gibilere vargücüyle muhalefet etmişiz. Hem de Risâle-i Nur’daki ölçüleri baz alaraktan...
Bütün samimiyetimle söylüyorum, böyle mert insanlarla karşılaşsam, onları da tebrik ve takdir eder, kusursuz bir saygı ile karşılarım.
Aynı şekilde, yanlış yaptığına kanaat getirerek, tam bir fazilet hissiyle çıkıp konuşacak mert insanları arıyorum. Onları bulduğumda da, hiç tereddütsüz helâlleşip kucaklaşmaya hazırım. Amma ve lâkin “Ne o, ne o”, yani “Ne öyle, ne de böyle” durumunda olanlara karşı, benim de ne helâlleşmek, ne de kucaklaşmak geliyor içimden.
Nihaî arzum, şu fâni dünyanın defteri kapanmadan, hani şöyle bir hulûs-u kalp ile helâlleşmekten ibaret.