Yakın tarihte yaşanmış iki farklı vukuatın da tarihi 16 Şubat. Bunlardan biri siyasî (1950), diğeri ise ideolojik karakterli (1969) görünüyor. Şimdi, bu iki mühim hadiseyi sırasıyla ve özet halinde yansıtmaya çalışalım.
Gizli oy, açık sayım: İlk kez!
Yeni Türkiye kurulup (1920) çok partili hayata geçildikten sonra, ülkemizde ilk kez "Nâmuslu bir seçim sistemi"nin uygulanması kararı alındı: 16 Şubat 1950.
Millet Meclisi’nde kabul edilen bu yeni seçim kànununa göre, bundan böyle "Tek dereceli, gizli oy ve açık tasnif esaslarını taşıyan çoğunluk sistemine dayalı seçim sistemi" uygulanacak.
Bu tarz bir uygulamayı öngören kànun, halk tarafından "Nâmuslu seçim kararı" şeklinde isimlendirildi.
Zira, bu tarihten önce uygulanan seçim sistemi, tam bir utanç tablosu teşkil ediyordu: Meselâ, seçmenin hangi partiye oy vereceği aleni iken, oyların sayım ve döküm işlemi, çoğu yerde jandarmanın dipçiği ve süngüsü altında ve seçmen vatandaştan tamamen gizli bir şekilde yapılıyordu.
Hatta bu yüzden, 1946'da kurulan ve anamuhalefet partisi konumunda bulunan Demokrat Parti, bazı mahalli seçimler ile ara seçimleri boykot etti... 1946 yılı genel seçimlerinde, özellikle taşradaki ağır baskılar yüzünden sadece İstanbul'dan milletvekili çıkarabilen DP, 17 Ekim 1948 ile 16 Ekim 1949'da yapılan her iki ara seçimde de, sistemi protesto ederek katılmadı.
DP, bu tavrını 16 Şubat 1950'de "Gizli oy, açık tasnif ve yargı denetimini kabul eden seçim kànunu" kabul edilinceye kadar da sürdürdü.
İşte, kabul edilen bu yeni sisteme göre, nihayet 14 Mayıs 1950'de genel seçimler yapıldı. DP, bu seçimde 487 milletvekilliğinin 408'ini kazanarak tek başına iktidara geldi. CHP ise, anamuhalefet konumuna düştü.
Ardı karanlık “Kanlı Pazar”
Yakın tarihin sayfalarına “Kanlı Pazar” diye geçen hadisenin 16 Şubat 1969 tarihli görüntüsü şudur: ABD’ye ait 6. Filo’yu protesto için düzenlenen "Amerikan Emperyalizmine Karşı İşçi Mitingi"nde gösteri yapan solculara, sağcı diye bilinan bazı militanlar da "Müslüman Türkiye!" sloganıyla karşılık verdi. Bunun üzerine, ortam iyice gerildi. Çıkan çatışma sonucu Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan isimli gençler öldürülürken, yaklaşık 200 kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı.
Sağcı-Solcu Kemalistler
Tesbit edebildiğimiz kadarıyla, bu kanlı hadisenin azmettiricileri Kemalistlerdir. (Detaylar aşağıda.)
Sağcı-solcu görüntüsü altında, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda karşı karşıya getirilen “hissiyatı galeyanda” olan bu vatanın gençleri, acımasızca birbirine vurdurulup kırdırılmaya çalışıldı. (Kemalistler, benzer bir senaryoyu 1945’te “TAN Matbaası Baskını”nda da sahneye koymuşlardı.)
* * *
Öte yandan, bu tür anarşik olayların boy vermeye başladığı 1969 yılı, aynı zamanda “genel seçim” yılı idi.
1960'da darbe ile devrilen Demokratlar (AP), 1965 seçimlerinde tek başına iktidara geldi. Dört yıl sonra yapılacak olan 1969 seçimlerinde de neticenin pek değişmeyeceği ve Demokrat iktidarın devam edeceği anlaşılmıştı.
Bu durumu hazmedemeyen ihanet odakları, ne yapıp edip bir hadise icat etmeye, ülkeyi bir kaosa doğru sürüklemeye karar verdiler.
Önce, bu vatanın evlâtlarını sağ ve sol diye iki cepheye ayırdılar. Ardından, onları her vesileyle çatıştırmaya gayret ettiler.
İşte, bu meyanda yaşanan ilk ve en büyük çatışma, 16 Şubat 1969'ta İstanbul’un orta yerinde vuku buldu: Devrimci-solcu geçinen cepheye mensup onlarca gençlik örgütü söz birliği içinde Türkiye'ye gelen ABD'nin 6. Filosunu protesto etmek için gösteri yapacaklardı. Buna mukabil, kendilerini sağcı-milliyetçi addeden gruplar da harekete geçerek, ABD'yi protesto edenleri protesto etmeye, dahası, gösterilere engel olmaya karar verdiler.
Dikkatlice baktığımızda, her iki tarafta da Kemalistlerin olduğunu görürüz: Meselâ, bazı solcu gruplar, yapacakları protesto gösterisini, "Amerikan Emperyalizmine Karşı Mustafa Kemal Mitingi" diye isimlendirerek etrafa yaydılar. Başını "Komünizmle Mücadele Derneği"nin çektiği sağcı gruplar da, solculara karşı "Müslüman Türkiye!" sloganlarıyla saldırma plânını hazırladılar.
Solcular, açıktan M. Kemal ismini kullanırlarken, Komünizmle Mücadele Derneği’ne yardım eden kesimlerin başında da yine Kemalistler geliyordu. Dolayısıyla, hem sağda, hem de solda mevzilenmiş olan Kemalistler, bu vatanın evlâtlarını karşı karşıya getirmişler ve ülkeyi bir kaosa doğru sürüklemeyi başarmışlardı.
Ne yazık ki, bu planlı kardeş kavgası kesintisiz devam etti. El altından bu tür kışkırtmaları yapanlar, nihayet darbenin olgunlaştığına kanaat getirerek harekete geçtiler.
Önce, General Madanoğlu liderliğindeki 9 Mart Cuntası darbe planını yaptı. Ancak, plânları deşifre olunca, hareket başarıya ulaşmadı ve cunta dağıldı. Eş zamanlı olarak harekete geçen bir diğer cunta ise, emir–komuta zinciri içinde 12 Mart'ta (1971) hükümete muhtıra verdi.