"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Necip Fazıl’ın Bediüzzaman’a bakışı

M. Latif SALİHOĞLU
25 Mayıs 2017, Perşembe
Bir önceki yazıda ismini zikrettiğimiz “Son Devrin Din Mazlûmları” isimli kitabında, sadece 30-40 günlük bir mazlûmiyet süresi yaşayan hocası Arvasî’yi her yönüyle methedip adeta göklere çıkaran Necip Fazıl, hayatının 30-40 senesini ağır ve çileli bir mazlûmiyet içinde geçiren Said Nursî hakkında ise, maalesef aynı cömertliği, bonkörlüğü göstermiyor.

Bonkörlük bir yana, yer yer bilenleri hayretler içinde bırakırcasına küçümsemeye, karalamaya, tezyif etmeye çalışıyor Üstad Bediüzzaman’ı. Bilhassa "Eski Said ve Üçüncü Said Dönemi” hayatı itibariyle...

Necip Fazıl, dinî cihadı ve imana hizmeti cihetiyle takdir edip ondan sitayişle bahsettiği Bediüzzaman Hazretleri’ne, bilhassa içtimaî ve siyasî hayatı yönü itibariyle çok ağır tenkitlerle yükleniyor.

Üstad Bediüzzaman'ın, bilhassa Sultan II. Abdülhamid'in istibdat siyasetine karşı gelmesine, hürriyet ve meşrûtiyetin tesisi yolunda çaba sarf etmesine, İstanbul Sultanahmet ve Selânik Hürriyet Meydanında “Hürriyet Nutku”nu irad etmesine şiddetle çatıyor ve hatta bu gibi noktalarda onun yanıldığını, büyük hataya düştüğünü savunuyor, Necip Fazıl.

Ne var ki, bu tarz tenkidkâr fikirlerini Said Nursî ile 1952'deki yüz yüze görüşmesi esnasında söylemiyor; Bediüzzaman'ın vefatından yıllar sonra Büyük Doğu mecmuasında dillendirmeye başlıyor. Kendi ifadesine göre, Sirkeci'deki bir otel odasında yapmış olduğu görüşme esnasında, Said Nursî kendisine büyük iltifatlarda bulunmuş.

Doğrudur. Üstad Bediüzzaman, sadece orada değil, bilâhare kaleme aldığı bir lâhika mektubunda da, Eşref Edib'in başında bulunduğu Sebilürreşad gibi Necip Fazıl'ın başında bulunduğu Büyük Doğu cemiyetindeki "mücahid kardeşler"e de iltifat edip imân dâvâsı noktasında "Onları ruh u canımızla takdir ve tahsin edip onlarla dostuz" diyor. Ama, hemen arkasından, gayet net ve kat'î bir sûrette araya şu kırmızı çizgiyi koyuyor: "Fakat, siyaset noktasında değil." (Emirdağ Lâhikası: 281)

Teşhis, tesbit, gayet yerinde ve tam isabetli: Zira, imân cihetinde dost ve kardeş olan Sebilürreşad gibi Büyük Doğu çevresi de siyaseten "Milletçiler"in yanında, hatta onların yayın organı ve yan kuruluşu mesabesinde çalışıyorlar.

Bediüzzaman Said Nursî ise, siyasî ve içtimaî mesleği itibariyle onlar gibi düşünmüyor, onlar gibi veya onlarla birlikte hareket etmiyor. Demek ki, bu cihetteki farklılık, tâ yıllar öncesine kadar gidip dayanıyor.

Evet, yaşanmış gerçekleri gizlemeye, örtbas etmeye hacet yok. Din-iman dairesine bihakkın intisap etmiş Necip Fazıl ve Eşref Edip gibi dostlar, gerek tarikat şeyhlerine olan müfritane bağlılıkları ve gerekse Sultan Abdülhamid ve 1948'den sonra da Millet Partisi siyasetine olan tarafgirlikleri noktasında Üstad Bediüzzaman'la ayrı, hatta zıt düşmüşlerdir. Yani, iman cihetiyle dost ve kardeşlik dairesinde buluşmaları ne kadar doğru ise, siyaset ciheti itibariyle farklı düşmeleri de aynı ölçüde yaşanmış bir realitedir. Dolayısıyla, bunu gizlemenin, saklamanın, yahut zorlamalı tevillerde başka türlü göstermenin geçerli bir mantığı yoktur. Nitekim, aşağıda okuyacağınız iktibaslar da, bu gerçeğin çarpıcı bir ifadesi mahiyetindedir.

İşte, Necip Fazıl'ın adı geçen kitabında Eski Said Dönemine dair yazdıklarından kısacık bir bölüm:

"Hürriyet kimsenin aslını ve özünü bilmediği ve esasta Türk ruh nizamını bozmak ve İslâm birliğini parçalamak gibi bir gaye güttüğünü anlamadığı cereyan, “Eski Said” derecesinde Bediüzzaman'ı da içine alıyor ve ona, şeriata bağlılığına ve İttihatçılara aykırılığına rağmen, Abdülhamid Hâna da zıt bir rol oynatıyor.

Said Nursî, tarafını tam tâyin edemez ve hem İttihatçılara, hem Abdülhamîd'e bağlı bazı çizgiler arasındaki tezadı göremez vaziyettedir. Biricik dâvâsı İslâm olduğu hâlde, onu “Ağyârını mâni ve efradını câmi” şekilde ele almaktan uzaktır.

Evvelâ, Derviş Vahdetî'nin Volkan isimli gazetesinde, kendisi bu basit adamın çok üstünde olduğu hâlde, birtakım yazılar yazıyor; sonra 31 Mart Hâdisesine karışıyor, fakat hâdiseyi körükleyenlerden değil de fikirde kolaylaştıranlardan ve böylece bilmeksizin 31 Mart tertipçisi İttihatçılara imkân verenlerden oluyor. İş çığırından çıkınca da, âsi askerleri yatıştırmaya çalışıyor ve onları itaate getirmekte hayli başarı gösteriyor.

Bediüzzaman, 31 Martçılarla beraber Divan-ı Harp huzurunda muhakemeye çekildi. On beş kadar sarıklı da idama mahkûm ve bu hüküm hemen infaz edilmişti. Asılanlar, mahkeme binasının bahçesinde, darağacında sallanırken, Bediüzzaman'ı bu manzara içinden geçirerek hesaba çektiler.

Divan-ı Harp Reisi Hurşit Paşa sordu: "Sen de şeriat isteyenlerden imişsin; öyle mi? Said Nursî, eşkıya reisinden daha korkunç Paşaya şu cevabı verdi: Şeriatın tek hakikatine bin vücudum olsa fedâya hazırım! Çünkü şeriat, biricik saadet sebebi, adâlet örneği ve fazilet timsâlidir.

Ve Said Nursî beraet ediyor. Beraet kararı bildirilince, mahkemeye teşekkür etmiyor, salondan asık yüzle çıkıyor, arkasında kalabalık bir halk yığınıyla Sultanahmed'e kadar yaya yürüyor ve yolda kendi kendisine defalarca mırıldanıyor: “Zalimler için yaşasın Cehennem!”

Ama; İslâm ve şeriat bağlılığından nokta fedâ etmeyecek olan Bediüzzaman, ne yazık ki Eski Said devresinde, bir ân için olsa da, İttihatçıların sahte hürriyetini şeriata hizmet, Abdülhamîd'in disiplinini de zulüm ve istibdat zannetmek gibi bir hatâya düşecektir. Fakat bu hatâsı uzun sürmeyecek ve Eski Said’e topyekûn lağvetme faziletini olgunluk devresinde ona kazandıracaktır. (Son Devrin Din Mazlûmları.)

NOT: Büyük Doğu’da neşredilen bu bölümler, merhum Zübeyir Gündüzalp’i fevkalâde hiddete getirdi. Yatıştırılması pek zor oldu.

***

Ehl-i tahkik nazarında belli ki, Necip Fazıl, Eski Said’in ne demek olduğunu bilememiş, anlayamamış, kavrayamamış… Tıpkı, komitacı İttihatçıların mahiyeti ile hakikî hürriyet ve meşrûtiyetin mahiyeti arasındaki farkı anlayamadığı, kavrayamadığı gibi...

Kezâ, 1948’den sonraki 3. Said’den de hiç hazzetmediği anlaşılıyor.

Acaba, Üç Said devresinin hikmetini bilmeyen, bilhassa Üçüncü Said’in varlığını dahi umursamayan bir kimsenin, Üstad Bediüzzaman’ı hakkıyla tanıması yahut tanıtması hiç mümkün mü?

Şimdilerde en üzücü nokta: Necip Fazıl veya Büyük Doğu ekolündekilerin Said Nursî’yi tanımamaları, yahut yanlış tanımaları değil; aksine, Risâle-i Nur okuyan bazı mübareklerin, o ekolün zamâne versiyonunu bilmemeleri, tanıyamamaları, hatta şuursuzca peşlerine takılıp gitmeleridir.

Okunma Sayısı: 13691
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    25.5.2017 21:37:23

    NFK okulu/ögretisi sayin Latifoglunun senelerdir peyderpey aktardigi gibi günümüzün siyaset akiminda yansimasini bulmustur. AKP'nin kurucu kadrolarindan mühim zevat yatip kalkip NFK ögretisini talim etmistir. Nurcularin davasina katkisi olmadigi gibi köstekleyici etkisi de yoktur. Herkes kendi yoluna gider. RNK iman hakikatlerini dava etmistir tek meselesi budur siyasete yüzde bir pay verir onu da ululemirlerimiz düsünsün bize vazife degildir der, sirati müstakimdeki asli vazifesinde ilerler.

  • Özcan Erkiş

    25.5.2017 14:57:33

    Sayın Salihoğlu, sizin yazınızı Sayın Battal beyin yazısı -ki cemaatlarda eksen kayması hakkında güzel bir yazı -ile beraber okunduğu zaman; süreci, siyasal İslâmcı ideoloji ve iktidarını, Türkiye'nin geldiği tek adamlık tek seslilik noktasını, yaşadığımız mağduriyet, belirsizlik ve çelişki vs durumları daha isabetli ve daha sağlıklı analiz edebiliriz diye düşünüyorum. Bahsini ettiğiniz "mübârekler" elbette Bediüzzaman'ı tanıdıkları gibi N.Fazıl'ı da tanıdıklarında şüphe olmasa gerek. Esas, "niçin bildikleri hâlde peşlerine takılıyorlar?" sualini sormak lâzımdır. Öyle ya "siyaset noktasında dost olmayan" Risale-i Nur ve Bediüzzaman'ın yolundan gittiğini söyleyip ders veren mübâreklerin, "siyasî dostluğun" da ötesine geçip, "dindar iktidar " deyip taraftar olmaları, deklare etmeleri vb vaziyetleri esef vericidir. O vakit bu sürece, Sayın Battal'dan mülhem ben de "Eksen Kayması Süreci" diyorum. Çünkü ekseni kaymadık ne şahıs kaldı ne şahsı manevi. Yeni Asya ve camiası hariç!

  • Latif Salihoğlu

    25.5.2017 14:43:32

    Aziz "Demokrat" yorumcu! "Bence çok geç kalınmış bir yazı" diyorsunuz. Yerden göğe kadar hakkınız var. Ancak, biz de haksız sayılmayız. Zira, bu yazı bundan tam tamına yedi sene evvel yazıldığı halde, bazı maniaların çıkması sebebiyle neşredilemedi. Demek ki, vakt-i merhunu şimdi imiş... Bir hikâyesi de şurada: https://www.facebook.com/m.latif.salihoglu/posts/1396577960422546

  • HÜSEYİN İLHAN

    25.5.2017 14:03:54

    Risalei Nurları tanıyıp okudukça imani noktada şüphem kalmadığı gibi risaleinurlar ile en inançsız insanlara karşı sakin,emin şekilde İSLAMı savunabilmek,anlatabilmek imkanına kavuştum.Aziz üstadımızın içtimai meselelerdeki dersleri ise envai çeşit ecnebi,nefsi,cin ve şeytani haramilerin sapıttırma,haksılıklarına,hukuksuzluklarına,alçaklıklarına,hıyanetlerine DİK DURMA ,METİN OLMA vasfını kazandırdı. Bir şahsın iyi şair olması onun kamil müslüman olduğuna delil değildir.Lakin üstadımız gibi İMAN KAHRAMNI olmak ise her faniye nasip olmaaaz.

  • demokrat

    25.5.2017 09:45:33

    Bence çok geç kalınmış bir yazı.Ancak Bediüzzaman çizgisinden nefret eden siyasal dincilerin peşinde takılan ve kendi küçük menfaatleri için siyaset batağının tam da ortasında oturan nurcu görünümlü sözde önderlere ve abi(!)lere ne diyeceğiz.N:F:K.ya Üstad ifadesi ile asıl Üstad'ın gölgelenmeye çalışıldığını siyasal dincilerin han-ı iştiha sofrasında kalan artıklardan medet uman sözde nurcu geçinenler bilmiyorlar mı?Mümkün mü?Benim size şahsi önerim N:F:Knın şahsında Nur hareketine vurulan sekteleri ve İslam dünyasına verilen zararları bir kitap serisi ile nazarlara veriniz.Şimdiden başarılar.

  • Anlatmak Zor

    25.5.2017 09:28:13

    Nefs-i emmâre, levvâmeye veya mutmainneye inkılâp eder. Ancak bu durumda her şey bitmiş değildir.Bunlarında hürriyet ve meşrutiyete muhalif damarları sönsede tam bitmiyor.Zamanı gelince dahada körükleniyor.Ne kadar yazsakda anlatamayız.Zor.

  • özdemiroğlu

    25.5.2017 08:18:00

    (2) N. Fazıl ve kolünün temsil ettiği siyasi çizgi ile bugünkü iktidar çizgisi arasında anlayış ve metod açısından müthiş bir benzerlik göze çarpıyor ve devlet yönetimi açısından da asla demokrat olmayan ve olamayan bir zihniyet söz konusu.

  • özdemiroğlu

    25.5.2017 08:14:46

    Demek ki, Merhum N. Fazıl ve ekolünün peşinde bazı R. Nur okuyanlar da takılıp gidecek ve maalesef biz bu dönemi yaşayacağız. C. Hak, bir an önce bu kardeşlerimize insaf, iz'an ve basiret versin!

  • Abdullah TUNÇ

    25.5.2017 06:04:43

    '' Hürriyet kimsenin aslını ve özünü bilmediği, Evvelâ,Derviş vahdettinin, Said Nursi,tarafını tayin edemez, Ve Said Nursi beraat ediyor, Ama; islam ve şeriat bağlılığından, ile başlayan paragraflara ciddi cevapların verilmesi gerekiyor.Çünkü asılsız ithamlar ve nitelemeler olduğunu düşünüyorum.Bilhassa ''Zalimler için yaşasın cehennem'' cümlesini mırıldanıp yürüyordu nitelemesini anlamak mümkün değil. Bunu diyebilmek için O sırada Üstatla beraber yürümek gerekiyor. Bu şekilde Üstadın çok yakınında bulunan bir kişi ancak mırıldanma ile bu sözleri söyledi diyebilir,başka türlü olamaz. N.Fazıl'ın bu yukarıdaki ithamlarına mukni cevaplar verilmezse,zihinlerde bir leke bırakabilir.Kafa karışıklığın giderilmesi,işin gerçeğinin anlaşılması için,Üstadın mükteza-i hale göre ve aynı hakikat olarak gösterdiği farklı tavırların güzelce izah edilmesi gerekiyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı