Mart ayının son günü yapılan mahallî seçimler, millet olarak bize yeni şeyler öğretti.
Onlardan biri de, mazbut ve demokrat karakterli şahsiyetlerin takdir edilmesi ve umumî teveccüh görmesiyle ilgili...
Evet, samimî demokratlık, dindar veya dine hürmetkâr demokratlık, bu milletin ekseriyeti tarafından öylesine büyük bir teveccüh ve alâka görüyor ki, harekete geçen bu ulvî rüzgârın karşısında maddî hiçbir kuvvet duramıyor, dayanamıyor, tutunamıyor...
Nitekim, sandıktan çıkan sonuç tabloları, bu hususu bâriz şekilde gözler önüne seriyor.
* * *
AKP, siyaset sahnesine ilk çıktığı yıllarda, misyon olarak kendini “muhafazakâr demokrat” şeklinde ifade etti.
Görüntü de bu yönde olunca, haliyle merkez kitleden büyük bir teveccühe mazhar oldu.
Ne var ki, zamanla o “demokratlık” görüntüsünden adım adım uzaklaştı. Uzaklaştıkça da, ister istemez gözden düşmeye başladı. Düşmemek ve hep zirvede kalmak için, ideolojik tarafı ağır basan marjinal oluşumlara bir meyil gösterdi. Hatta, onlarla bir ittifak arayışı içine girdi. Sene 2009...
2010’dan itibaren ise, bu arayışını açığa vurdu. Meselâ, önce Kürtçü cereyanı denedi; olmayınca ve tutmayınca, son çare olarak bu kez Türkçü cereyana yaslandı ve onlarla içli-dışlı bir hareketin içine girdi.
İçine girdikleri bu konseptin, onlara ne tür fayda ve zararlar verdiği az-çok görülmeye başlandı. Kimi yerde kazandırdı, kimi yerde ise kaybettirdi. Kaybedilen yerlerin daha stratejik ve psikolojik etkisi dahi yüksek olduğu ise, tartışma götürmez derecede âşikâr.
Demek ki, kitlelerin teveccühünü daimî surette kazanmanın yolu, ciddî ve samimî demokratlıktan geçiyor. Nitekim, CHP de ancak bu mecrâya yönelerek kritik bazı yerleri kazanabildi.
* * *
Evet, bugün itibariyle şu hususu daha bir gönül rahatlığı içinde söylemek mümkün:
Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerde belediye başkanlığını kazanan CHP’nin adayları, bilindik klâsik Halk Partili karaktere sahip kişilikler değil. Profilleri dikkatli şekilde incelendiğinde, bunların eski Halkçı tipinden ziyade, birer “dindar veya dine hürmetkâr Demokrat” sıfatlarına yakın, hatta buna lâyık şahsiyetler olduğu görülüyor.
Ayrıca, mümkün olduğunca yapıcı konuşuyorlar. Dine hürmetkâr olup, dinî değerleri istismardan kaçınıyorlar. Vatandaşları germeye çalışmıyorlar. Kutuplaşmadan yana tavır sergilemiyorlar. Hamiyetli görünüyorlar ve her fırsatta demokratlıktan dem vuruyorlar.
İşte, bu ve buna benzer sair yönleri sebebiyle, milletin her kesiminden destek aldılar, teveccüh gördüler. Karşılarındaki büyük maddî ve siyasî cepheye üstünlük sağladılar. Ve, bütün bunları Halk Partisi ağzıyla, vurgusuyla, jargonuyla hareket ederek yapmadılar.
Muhtemelen, CHP de bu durumun farkında olup, kendini değiştirmeye ve bundan sonra da dine saygılı demokrat siyasileri tercih etmeye mecbur kalacak.
Esasen, AkParti’den beklenen ve özellikle onun yapması gereken bu makul siyasî duruşu, bu kez karşı taraf sergilediği için kazanma şansını yakalamış oldu.
Demek ki, günümüzde artık kazanabilmenin bir yolu veya şartı da, insanlara güven veren mazbut ve demokrat karakterli şahsiyetlerin parti merkezleri tarafından da tercihe şâyân olmasıdır.
Temennimiz, bundan böyle bütün partilerin, toplumun önüne liyakatli ve özellikle “Dindar Demokrat” profilli adaylarla çıkması ve Türkiye siyasetinin bu mânadaki bir trendin içine girmesidir. Böylelikle, “toplam kalite” de yükselmiş olur.