Aşağıda okuyacağınız yazıyı, tam tamına bir sene evvel bugün bu köşede yayınlamışız.
12 Haziran 2018 tarihli bu yazının orijinal başlığı ise “Seçim geçici, insanlık kalıcı” şeklindedir.
Tahmin edeceğiniz üzere, 24 Haziran 2018’de Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Söz konusu yazıyı, biz de bu vesile ile yazdık.
Aradan tam bir senelik zaman dilimi geçti; ancak, siyasî tutum ve zihniyet itibariyle değişen pek bir şey olmadı. Yine aynı terane, yine benzer mahiyetteki salvolu atışmalar, çirkin iftiralar, seviyesiz yalanlar, iğrenç karalamalar birbirini takip edip gidiyor.
İşin en üzücü ve teessür uyandıran yönü ise, bu kirli siyasette dinin fütûrsuzca kullanılması, mukaddes değerlerin pervâsızca âlet edilmeye çalışılmasıdır.
Biz, bu tür bir siyasî ahlâk ve anlayıştan hep “Şeytandan kaçar gibi” kaçındık ve onun şerrinden daima Rabbimize sığındık.
Şimdi, madem ki bir yıl sonra yine aynı tablolarla karşı karşıya bulunuyoruz, o halde biz de yine aynı yazıyı tekraren neşrederek dikkat nazarlarına takdim ediyoruz.
Affınıza mağrûren, buyrun hep birlikte okuyup bir kez daha mütalâa edelim...
Seçim geçici, insanlık kalıcı
Sorsanız, şunu herkes bilir ve herkes aynı şekilde cevap verir: Seçim-sandık işleri geçici, insanlık-dostluk ise kalıcı.
Peki, insanlarımız arasındaki uygulama, tatbikat, diyalog ve davranışlar kısmı da öyle midir? Yani, geçici ve kalıcı değerler statüsüne göre midir? Ne gezer...
* * *
Siyasî menfaat beklentisi, yüksek insanî değerlerin önüne geçen kimseler var, ne yazık ki... Bu sebeple, kendi siyasî hesap ve beklentisine engel olarak gördüğü mükemmel bir insanı dahi rahatlıkla kırabilir, ya da ona kırılıp darılarak uzaklaşma cihetine gidebilir. Üstelik, o insana karşı kin ve intikam duyguları besler ve kendine göre fırsat kollamaya başlar.
* * *
Siyasî hırs, tarafgirlik, kin ve intikam duyguları iyiden iyiye kabarmış öyle kimseler var ki, ne kadim dostluk-ahbaplıklar umurunda onun, ne hısım-akrabalık, ne komşuluk-arkadaşlık...
Gözünü kırpmadan bir çırpıda hepsini tarumar edebiliyor. Öyle ki, yirmi-otuz yıllık dostlukları bile bir oturumda, hatta ayaküstü bir lâhza içinde def’aten yıkıp yerlebir etmekten çekinmez hale gelebiliyor.
Çünkü, seçimi kazanmak hırsı, onun için bütün bu değerlerin önüne geçmiş, üstüne çıkmış vaziyette. Gözü-gönlü başka bir şey görmüyor, daha doğrusu görmek-anlamak istemiyor.
Yukarıda verdiğimiz misâller, kesinlikle hayalî-farâzî değiller. Bütün bunları ve hatta daha fazlasını bizzat yaşadım, tecrübe ettim ve bir kısmını da yakînen müşahade etme imkânını, fırsatını buldum.
* * *
Şimdi, siz böyle insanlara ne diyebilir ve ne yapabilirsiniz? Onlarla nasıl çalışır ve hangi yola birlikte gitmeyi göze alabilirsiniz? Mümkün değil. İyisi mi, böyle ayarı kaçmış, terazisi bozulmuş kimselerle münakaşa etmemek. Onlarla sohbeti-muhabbeti uzatmamak. Her taraflarına bulaşmış olan siyaset balçığına karşı kendini muhafaza etmek. Ve nihayet, bu tür bir siyasî bağnazlıktan, “Şeytandan kaçar gibi” kaçıp Allah’a sığınmak...
Cenâb-ı Hak, âdil-i mutlaktır; hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Yeter ki, biz kendi vazifemizin dışına çıkma, O’nun vazifesine karışma hatasına düşmeyelim...
***
GÜNÜN TARİHİ: 12 Haziran 1945
Dörtlü Takrir
Türkiye'de hürriyet ve demokrasi sahasındaki ilk ciddî adımlardan biri 12 Haziran 1945’te atıldı. Adına Dörtlü Takrir denilen yazılı bir önerge hazırlandı.
CHP Grubuna verilmek üzere hazırlanan önergenin altında İzmir milletvekili Celal Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat Köprülü ve Aydın milletvekili Adnan Menderes'in imzası vardı.