Türkiye, 24 Haziran seçimlerine odaklanmış durumda. Bu defaki seçim, öncekilerden önemli ölçüde bazı farklılıklar arz ediyor.
Meselâ, şöyle ki:
* Gerek seçim ve gerekse yönetim sisteminin 16 Nisan 2017 referandumundan sonra büyük çapta değişmiş olması.
* Seçim güvenliğinin endişe verici boyutta bazı handikapları ihtiva ediyor olması.
* Cumhurbaşkanı adaylığı kriterleri ile hangi partinin seçime ne şekilde girebileceğine dair hususların henüz netlik kazanamamış olması.
* Muhalefet cephesinde yer alan siyasî partilerin “partiler arası seçim ittifakı”nın nasıl bir seyir takip edeceği ve nasıl bir formül ile sonuçlanacağının ân itibariyle kestirilemiyor olması.
* Yeni sisteme göre, Cumhurbaşkanı seçilebilmek için oyların en az yüzde 50+1 olması şartının nasıl bir (2 ana eksenli) siyasî tabloya sebebiyet vereceğinin şimdiden bilinememesi.
* Dindar hüviyetleri ile bilinen iktidar partisinin lider ve çekirdek kadrosunun, bu defaki seçimde Türkçü (ırkçılık mânasında milliyetçi) cereyanın etkisi altına girmiş olması sebebiyle, bunun yan etkisinin ve yol açacağı gelişmelerin bilinememesi, hatta kafalarda büyük soru işaretlerinin şimdiden şekillenmeye başlaması.
İşte, bu son maddedeki muammanın, bir aksülâmel ile Kürtçülük cereyanına kuvvet vereceği ve toplumda bir ayrışmaya sebebiyet verebileceği noktasındaki endişeleri izale etmek maksadıyla, yaşanmış vak’alardan hareketle önemli bazı hakikatleri nazara vermek istiyoruz. Tâ ki, hem Türkiye’de, hem de dünya genelinde herkes bilsin ki, bu vatanda yaşayan ümmetin fertleri (Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Laz, Gürcü, Pomak, Boşnak...) olarak, hiç kimse ve beşerî hiçbir kuvvet bizi birbirimize düşüremez, ayıramaz ve ayrı kamplara, kutuplara bölemez.
Bunu, büyük bir risk taşıyan tehlikeli gelişmeleri küçümsemek maksadıyla söylemiyoruz. Belki, en az hasarla tehlikeyi atlatmak gaye ve maksadıyla, şimdiden bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz. Şöyle ki:
* * *
Bundan doksan küsûr sene evvel (1925) Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan Şeyh Said hadisesinin arka plânında yatan en sinsi garazkârlıktan biri, aynı topraklar üzerinde bin yıldır kardeşçe yaşamış olan Türklerle Kürtleri birbirine düşürmek ve aralarında onulmaz yaralar açmaktı. Tıpkı, 1937-38’lerde Dersim’de sahnelenen “Alevî-Sünnî düşmanlığı” projesi gibi...
Ne yazık ki, bu gizli ve münâfıkane plânlı gaye, maksat—tam olmasa da—önemli ölçüde hâsıl oldu. Zira, tâ o tarihlerden itibaren hem Türklerle Kürtler, hem de Sünnilerle Aleviler arasında başlayan soğukluk ve kısmî güvensizlik, hâlâ giderilmiş, yahut izâle edilebilmiş değil. Yani, bu vatanın insanlarını fikren, rûhen ve mânen olsun birbirinden ayırmak, mümkünse birbirine düşürmek yönündeki şeytanî tezgâhlar defalarca kuruldu, döşendi ve zaman zaman tatbik sahasına konuldu; ama, şükürler olsun ki, bunda yine başarılı olunamadı ve inşaallah bundan sonra da olunamayacak.
Üzücü gelişmelerin yanında gördüğümüz sevindici tabloların burada bir nebzecik de olsa izahını yapmaya çalışalım.
Beşer zalim; kader âdil
1925’te Şeyh Said ve arkadaşları yakalanıp İstiklâl Mahkemesi’nde idam talebiyle yargılandığı günlerde, Van'da münzevî bir hayat sürmekte olan Said Nursî de oradan alınıp ihtiyaten Garbî Anadolu'ya sevk edilir.
Jandarmalar kendisini almaya geldiğinde, bölge halkı ile Van’ın ileri gelenleri buna mani olmak ister, hatta bir kısmı yollara dökülüp derler ki: "Aman Efendi Hazretleri! Bizi bırakıp nereye gidiyorsun? Müsaade buyurun, sizi göndermeyelim. Arzu ederseniz, Arabistan’a da götürebiliriz."
Buna benzer sözlerle yalvaran yakınlarına, ahaliye ve hatta silâhlı kimselere teskin edici nasihatlerde bulunan Üstad Bediüzzaman, beşerin değil “Kaderin mahkûmu” olduğu düşünce ve inancıyla: "Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum" diyerek, yoluna tereddütsüz şekilde devam eder, gider. (Tarihçe-i Hayat)
NOT: Bir sonraki yazıda, ayrımcı propaganları boşa çıkartan çabalara değinelim.)
***
@salihoglulatif:
Çekirgenin 24 Haziran Hamlesi:
-Ülkenin bekà sorunu var,
-Etraf düşmanla çevrili,
-Irak, Suriye yanıyor,
-Ortadoğu kaynıyor,
-Köpekler leşe üşüştü,
-Haziran’da seçim var.
-Aman yardım edin!
***
Kusura bakmayın, o yangınların çoğu sayenizde alevlendi. Ve, kesinlikle bunu söndürme şansınız yok.