"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasette muktesit meslek

M. Latif SALİHOĞLU
25 Mayıs 2018, Cuma
Mesleksizlik çok acı bir şey, çok üzücü bir durum. Buna mukabil, bir meslek-meşrep sahibi olmak, evvelâ insanın kendisine olan güvenini temin eder.

“Siyasetteki muktesit meslek” konusuna, ihtiyaca binaen, seneler evvel de temas etmiş, uzun uzadıya yorumlarda bulunmuştuk.

Seçim atmosferinin bütün şiddetiyle hissedildiği günümüzde, aynı konuyu tekrâren ele almanın faydalı olacağını düşündük.

Yazımızın başlığı olan “Siyasetteki muktesit meslek" tâbiri, tâ 1910’larda telif edilen Münâzarât isimli eserde zikrediliyor.

O mühim risâlede, Üstad Bediüzzaman'a ait söz konusu ifadenin tam ve orijinal hali şöyledir: "İnkılâptan on altı sene evvel, Mardin cihetlerinde, beni hakka irşad eden bir zâta rast geldim. Siyâsetteki muktesit mesleği bana gösterdi. Hem, tâ o vakitte, meşhûr Kemâl’in 'Rüyâ'sıyla uyandım." (Age, s. 123)

Burada zikri geçen "inkılâp", 1908'deki Hürriyet ve II. Meşrûtiyetin ilânıdır. Bu hadise, Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil ediyor. O tarihte, Üstad Bediüzzaman'da genç bir delikanlı olarak, sinn-i bülûğa ermiş ve ilimle olduğu gibi, siyasî ve içtimaî hayatla da ciddî sûrette alâkadar olmaya başlamıştır.

Nitekim, onun bu alâkadarlığı sebebiyle, o zamanki “Dönme” Mardin Mutasarrıfı tarafından kelepçelenerek Bitlis'e sürgün edildi.

İşte, mükellefiyet yaşına henüz girdiği Mardin hayatı döneminde, Bediüzzaman, siyaseten de kendisini hakka irşad ile doğruya sevk eden hakikatli insanlarla ve dahi prensiplerle karşılaştığını nazara veriyor. Bu ölçü ve prensiplerden en mühim bir tanesinin ise, siyasetteki "muktesit" mesleği gösterip tarif ettiğini beyan ediyor ki, bu da dengeli siyasetin lâzımı olan “vasat yol, orta yol” anlamına gelir.

Evet, "muktesit" iktisattan gelmedir. İktisad demek, israfa da gitmeyen, ama aynı zamanda hasisliğe ve cimriliğe de tenezzül etmeyen en doğru, en ideal bir yaşayış tarzıdır.

Nitekim, ömür boyu "âzamî iktisad"a riâyet, Üstad Bediüzzaman'ın en hayatî ve en ehemmiyetli düstûrlarından biri olmuştur.

İşte, aynı hakikatli prensip ve düstûra, siyaset mesleğinde de riâyet etmeye, âzamî derecede gayret göstermiştir. Öyle ki, bu dengeli prensibe uymayan, aşırıya giden, radikalizme kayan bir siyasî anlayıştan, şeytandan kaçar gibi kaçınmış ve şerrinden Allah'a sığınmıştır.

Esasında, "Euzubillahimineşşeytani ve'ssiyaseti" demesinin gerekçesi, işte bu “radikalizm” diye de tâbir edilen dengesiz bakış ve yaklaşımlarla bağlantılı. Kendisinin vaktiyle karşılaşmış olduğu ulemâ seviyesindeki bazı siyasî tarafgirlerin, şeytanı melek, meleği şeytan gösterecek derecede ileri gitmesi, Üstad Bediüzzaman'ı siyasetten soğutup uzaklaştırmış. Aslında, o böylesi bir siyasetten hayatı boyunca kaçınıp daima Allah'a sığınmıştır.

* * *

Hayatının tâ ilk gençlik yıllarından itibaren ölçülü ve dengeli bir siyaset tarzını meslek edinen Üstad Bediüzzaman, otuzlu yaşlarda geldiği İstanbul'da, yine aynı istikamet üzere hareket etmiştir. Nitekim, ölçü ve terazi anlamına gelen "Mîzân" gazetesinin neşriyatını takdir etmiş ve bu gazetenin sahibi olan Mizâncı Murad Beyle samimî dost olmuştur. Üstelik, öylesine bir samimî dostluk ve yakınlık ki, Meşrûtiyet'in ilk zamanlarında Murad Beyin Ferah Tiyatrosu’ndaki konferansını sabote etmek isteyen komitacılara karşı koymuş ve Mizancı'nın rahat konuşabilmesi için canını ortaya koymuştur.

Yani, o salonda, gerilimin had safhaya vardığı, hatta silâhların patlamaya ramak kaldığı bir anda masanın üzerine çıkmış ve ortamı yatıştıran, herkesi medenice dinlemeye sevk eden, fevkalâde tesirli bir hitabede bulunmuştur. "Meşrûtiyet, evvelâ hatibin sözünü kesmemeyi iktiza eder, bize bu terbiyeyi verir" şeklinde konuşarak, hem büyük bir tehlikeyi bertaraf etmiş, hem de dengeli konuşan Mizancı'nın yanında olduğunu ihsas ettirmiştir.

Final: Muktesit demek, aynı zamanda hazımlılığı ve ihtiyaca uygun şekilde davranmayı da iktiza eder. Zamansız ve hazımsız şekilde ortaya atılan sözler, dâvâlar, içtimaî hayat itibariyle bazı reaksiyonlara sebebiyet verdiği için, bu noktada da son derece hassas davranmak, dikkatli olmak, yani “vasat” üzere gitmek icap eder.

***

@salihoglulatif:

İyi Parti'den de Demokrat mı olurmuş? Millet İttifakı'ndan “Demokrat Misyon” mu çıkarmış? DP'nin bütün ihtişâmıyla meydân-ı zuhûra çıkıp yeniden hayat bulacağına inanmayan veya tereddüt edenlere: 1946'da Demokrat’ın CHP'den çıktığını biliyor ve inanıyorsan, herhangi bir sıkıntı yok demektir.

Okunma Sayısı: 6493
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah TUNÇ

    25.5.2018 11:14:26

    Menfaatın,süfli hislerin,siyasi tarafgirliğin,korkunun,fani güce dayanmanın ve şahıs merkezli kanaatların esas alındığı, prensip ve kaidelerin göz ardı edildiği yerde siyasi ve içtimai istikameti,huzur ve sükunu bulmak mümkün değildir.İstika- met ve adalet külli akılla olur. Külli akıl şeriatlardır. Bunu bırakıp ferdi akılla hareket ettiğimiz için toplumsal keşme keşliklerden bir türlü kurtulamıyoruz.Devletin ömrü adaletle uzun olur. İşte bu konuyla ilgili hadisi şerif; ''Ümmetim istika- metle gitse,ona bir gün,istikameti kaybetse ona yarım gün var.'' Eyyamı kur'aniyenin bir günü, bizim günümüzle bin gündür. Tarihe bu ölçüyle bakarsak ne zaman istikametli gidilmiş, ne zaman istikametten sapılmış belli olur. Şahsi fikir ve düşünceler istikameti ve adaleti temin etmeye yeterli değildir. prensip ve kaideler külli aklın dusturlarıdır. Bunlara temessük etsek istikamet ve adaleti buluruz.Külli akıl hakim olmadığı zaman çok sıkıntı çekilmiş. Tarihte örnekleri çok.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı