Hakikaten bir akıl ve izân tutulması içine girmiş insanlarımız var.
Bundan eminiz artık. Bunun bir sebebi, mukaddes fethin 565. yıl dönümü vesilesiyle ortaya konulan ve “Artık bu kadar da olmaz” denilecek türden birtakım şaklabanlıkların, üstelik en üst perdeden sergilenmeye çalışılması.
Önce, hemen bütün televizyon ekranlarından bir sunum yapıldı. Atlara binmiş Sultan Fatih ve dâvâ arkadaşları, sadece denizleri değil, önlerine çıkan her engeli harikulâde bir coşku ve heyecanla aşıyor. Seyredince, heyecanlanmamak, iftihar etmemek elde değil...
Fakat, o da ne? Hadisenin mânâ seyri gitgide değişiyor: Sultan Fatih, Erdoğan’a benzetiliyor. Fetih kadrosu AKP üyesi yapılıyor. Bu arada, fetih ruhu da 24 Haziran seçimerine parti için destek amaçlı olarak taşınmaya çalışılıyor.
İşte, tam da bu noktada “Yahu, bu kadarı olmaz, olamaz!” diye isyan etmek üzere iken, karşınıza bir manzara daha çıkıyor: O çarpık zihniyete göre, Fatih ve fetih ruhu, seçim maratonunda kendileri ile beraber iken, muhalif partiler ise, adeta topyekûn şekilde düşman tarafına, yani Bizans Palikaryasına benzetilmeye çalışılıyor.
Evet, işte bu bir aymazlık, bir ciddiyetsizliktir. Daha ileri boyutlarda ise, iş hayasızlığa ve haysiyet cellâtlığına kadar gidip dayanıyor.
Bu necip millete, bugüne kadar kimse böyle bir kötülük yapmadı. Hiçbir parti, İstanbul’un fethi üzerinden bu kadar iğrenç bir devşirmede bulunmaya yeltenmedi. Hiçbir siyasî kadro, rakip konumdaki diğer siyasî partileri doğrudan “Bizans tarafı” gibi gösterme cüretini, kabalığını sergilemedi. Hiçbir zihniyet, “fetih ruhu”nu böylesine pespaye şekilde bir siyasî malzeme olarak kullanma bedbahtlığına düşmedi. Vesaire...
İşin acip, tuhaf bir yönü de şudur ki: Avazları çıktığı kadar “Biiiz, Sultan Fatih’in torunlarıyız!” diye bağırdıkları ve o tarihî şahsiyeti siyasetlerine âlet ettikleri halde, onun aziz bir hatırası olan Ayasofya meselesine hiç girmediler. Hiç hatırlamadılar ve hatırlatmadılar. Adeta Ayasofya’yı ademe mahkûm ettiler ki, cidden yazık...
Yâhû, sizdeki fethin mânası bu mu? Sizin Sultan Fatih’i ve İstanbul’un fethini idrak etmenizin Ayasofya ile hiçbir cihet-i münasebeti yok mudur? Varsa şayet, nerede?
Sizin buna cevabınız, “Hele bir Sultanahmet dolsun, ondan sonra bakarız” mı hâlâ? Fatih Sultan Mehmed de meseleye öyle mi bakmış?
Sevsinler sizin bu sakim bakışınızı...
GÜNÜN TARİHİ: 31 Mayıs 1994
Kayalar Ağabey
Risâle-i Nur’un kahraman kumandanlarından biri olan Mehmed Kayalar, 1994’te (31 Mayıs/1 Haziran) Yalova’da vefat etti.
Mezarı da Yalova Çiftlikköy’de olan Kayalar, 1913’te bir “Evlâd-ı Fatihân” olarak Rumeli topraklarında dünyaya gözlerini açtı.
Balkan Harbi sebebiyle ailesi Konya’ya taşındı. Temel eğitimden sonra askerlik mesleğini seçti. Cesur bir zâbit oldu. Yüzbaşı rütbesiyle ordudan emekliye ayrıldı.
Onun 1950’den sonraki ömrü Risâle-i Nur’a hizmetle geçti. Görev yeri Diyarbekir’de yaptığı hizmetler dillere destan olmuştur.
Çok şiddetli mahkemelerden geçti; ders ve sohbetleri sebebiyle amansız takip ve tarassutlara maruz kaldı. Diyarbakır’daki 7. Kolordu Komutanı Cemal Tural Paşa, başta ona ve birlikte hizmet ettiği dâvâ arkadaşlarına çok büyük zulümler, kötülükler yaptı. Fakat, o hayatının hiçbir devresinde yılmadı, çekinmedi, korku nedir bilmedi. İnandığı hayatı yaşamaya aynen devam etti.
***
@salihoglulatif:
Sonunda İstanbul’un Fethi'ni bile partinize mal ettiniz ya... Sonunda Sultan Fatih'i de partinizin figüranı haline getirdiniz ya... Üstelik Ayasofya dâvâsını hiiiç hatırla(t)madan... Pes!