"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tekâmül ettiren kadim tecrübeler

M. Latif SALİHOĞLU
28 Ekim 2014, Salı
Millî birlik-beraberlikten dem vurmak kolay. Aynı şekilde, siyasî ittifak ve mutabakatın lüzumu üzerine hamasî nutuklar atmak da kolay.

İş, bunları uygulama ve realize etme noktasına gelince, görünür-görünmez türlü engeller çıkıyor karşımıza. Meselenin lâfla anlatıldığı kadar hiç de kolay olmadığı, böylelikle anlaşılmış oluyor.
(NOT: Muhtelif İslâm unsurları arasında Türkiye’nin ve Türklerin diğerlerinden farklılık arz ettiğini burada hatırlatarak, meselenin geniş izahını son safhaya bırakalım.)

* * *

Bugünkü tabloyu gözümüzle gördüğümüz gibi, tarihin seyri içindeki gelişmelere baktığımızda da, benzer tabloları görmemiz mümkün. Şöyle ki:
Meselâ Araplar...
Ekseriyeti Müslüman olmakla beraber, bu milletin içinde Hıristiyan ve sair dinî/mezhebi unsurların da mevcut olduğunu hatırlatarak devam edelim.
Osmanlı’nın hakimiyet devresi hariç, ne mazide, ne de günümüz itibariyle Arap unusrundan olanların arasında millî birlikten, ya da siyasî mutabakattan söz etmek neredeyse imkânsız.
Daima kavgalı, nizalı halde yaşaya geldiler. Ne yazık ki, günümüzde de öyledirler. Mısır, Suudî, Suriye, Irak, Lübnan, Filistin... ülkeleri bir türlü müttefik hale gelemediği gibi, halen Mısır, Irak, Filistin ve Suriye’de olduğu gibi aynı ülkenin Arap vatandaşları bile (Şiî, Sünnî, Selefî, İhvan, Hamas, El-Fetih, El-Kaide, El-Nusra, Hizbullah, IŞİD...) zaman zaman kendini kahredici bir çatışmanın ortasında buluveriyor.
Kezâ, sayısı yüz milyonlarla ifade edilebilen koca Arap âlemi, bir avuçluk İsrail karşısında âciz kalıyor ve bu acziyetlerine rağmen birbiriyle ittifak edemiyor.
Demek istediğimiz, siyasî birlik ve millî mutabakat, öyle sanıldığı gibi kolayca sağlanamadığı gibi, çatışmasızlık halinin bile önüne geçilemiyor. 

* * *

Meselâ, Afgan ve Hind (Hindistan, Pakistan, Mangladeş) Müslümanları...
Meselâ, Kuzey Afrika’daki Berberi kabileleri ve toplulukları...
Meselâ, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de yaşayan muhtelif Kürt aşiret ve toplulukları...
Evet, burada sayıp sıraladığımız mutlak ekseriyeti Müslüman olan topluluklar da, ya kendi aralarında, ya da komşuları durumundaki dindaş veya ırkdaşlarıyla nizalı olup çatışma halindeler. Birbirlerinin canına-malına kast etmeye, birbirinin kanını dökmeye bir türlü son veremediler.
Şimdilerde, muhtelif coğrafyadaki Kürtlerin millî veya siyasî birliğinin sağlanmasından söz ediliyor.
Böyle bir ittifak tarih boyunca hiç sağlanamadı. Bundan sonrası için de, Kürtlerin bir his ve heyecan dalgasına kurban edilmesinden ve geçmişte birçok örneği görüldüğü üzere, yeniden ve sahası daha da genişletilmiş dehşetli bir ateşin içine atılmasından ciddi mânada endişe ediyoruz.
Kürtlerin duygularıyla oynanıyor. Örgütler, haricî parmakların işaretiyle hareket ettiklerinden, mütemadiyen zigzaglar çizerek gidiyor. Bu arada Kürtlere de yazık oluyor.
Bediüzzaman Hazretleri, Kürtlerin saadetinin Türklerin saadetinden neş’et ettiğini beyan eder. Bin yıldır, hayatın her safhasında birlikte ve içiçe yaşamış olan Türklerle Kürtlerin birbirinden ayrılmasına imkân-ihtimal görünmüyor.
Bu iki büyük unsur-u İslâm, bu zamanda elbirliğiyle hürriyet ve demokrasinin sınırlarını sağlam bir şekilde genişletmekle ve rayına oturtmakla ancak rahata, huzura kavuşabilirler.
Kendi aralarındaki meselelerin hallinde, ecnebilere asla güvenmemeleri lazım. Onların birbirlerine zararları sinek ısırması mesabesinde ise, ecnebilerle münasebetlerindeki zarar ise, yılanlara, çiyanlara, ejderhalara hedef olmak gibidir.
Kaldı ki, Kürtlere zulmeden, yıllarca onları dışlayıp inkâr ile reddeden de hakiki Türkler değildir... Bu hususun da ayrıca bilinmesinde fayda var. Aksi halde, ikinci bir haksızlık olur.

* * *

Son olarak, Türkiye’nin ve Türklerin tekâmül ede ede gelmiş olduğu noktaya bakalım: Türk milleti ve toplulukları, İslâmdan evvel birbiriyle kavgaya tutuşup zıtlaştıkları gibi, İslâmdan sonra da benzer halleri yaşamaktan kurtulamamışlardır.
Meselâ, Doğu ve Batı Hunları, Doğu ve Batı Karahanlılar, Doğu ve Batı Göktürkler, Gazneliler ile Selçukîler (Dandanakan Savaşı), Anadolu Selçukluları ile Harzemşahlar (Yassıçemen Savaşı), Osmanlılar ile Timur İmparatorluğu (Ankara Savaşı), Osmanlılar ile Avşar Türkleri (Çaldıran Savaşı), mükerrer Osmanlı-İran Savaşları, yine Müslümanlarla yaşanan Mercidabık, Ridaniye ve Kahire Savaşları... Bütün bunlar bize açıkça gösteriyor ki, Türkler ile diğer Müslüman unsurlar da uzun yıllar birbiriyle harbetmişlerdir.
Son çatışma ise, 17 Mayıs 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması ile imzalanan Osmanlı-Safevî Savaşıdır ki, bu antlaşma ile belirlenen Osmanlı-İran sınırı o zamandan bugüne kadar ciddî bir değişikliğe uğratılmış değil.
Türkiye’de ve dünyada yaşayan geniş Türk toplulukları, günümüz itibariyle kendi içlerinde bir çatışma hali yaşamadığı gibi, ülkeler bazında da herhangi bir savaş hali yaşamıyor.
Aralarında kâmil mânada bir siyasî ittifak hali yoksa da, diğer unsurlara nazaran biraz daha tecrübe ve tekâmül kazanarak, hiç olmazsa o eski tarz kavgalara son vermiş durumdalar. Yenisinin çıkmasına da meydan vermiyorlar.
Evet, bu çatışmasızlık ve bu nisbî birlik-beraberlik, Türkler için günümüz itibariyle bir istisna hali teşkil ediyor ki, diğer İslâm milletlerinin de bunu örnek alması icap ediyor. Yani, öyle ha deyince hemen olmuyor, birlik-beraberlik hali. Bu noktadaki tekâmül hali, ancak asırların deveranıyla yaşanıp sağlanabiliyor.

* * *

Elhasıl: “Nerede Türk varsa Müslümandır” kaziyesinden sonra, tarih-i âlem “Nerede Türk varsa, huzurdan, barıştan, birlik ve beraberlikten yanadır” noktasına doğru istisnaî bir tekâmül haline şahit olmaktadır.
Her ne kadar, muhakemesi zayıf bazı siyasiler, bu istisnaî halin kıymetini tam bilemeyip yanlış adımlar atmaya yönelse de...

@salihoglulatif’ten
Nerede Türk varsa Müslümandır. Aynı şekilde, dünyanın neresinde Türk varsa İslâm birliğinden yanadır. Aksi durumda olanların asliyetinden de şühpe edilir.

Okunma Sayısı: 2307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı