"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türk Dili’ne Agop, Türk Tarihi’ne Josef

M. Latif SALİHOĞLU
12 Nisan 2017, Çarşamba
Totaliter rejimin hükümfermâ olduğu çeyrek asırlık dönemde (1923-50) uygulanan politikaların, yapılan icraatlerin çoğu, maalesef “akla ziyan” denilecek türden işler...

Düşünün ki, “Türklük-Türkçülük” vurgusu had safhada sürdürülmekte iken, Türklükle hiç alâkası olmayan garâbetler yaşanıyor.

Meselâ, Türk Dili üzerinde kaskatı bir ırkçılık havasının hâkim kılınmaya çalışıldığı aynı devirde, işin başına hiç de Türk olmayan biri, Ermeni asıllı Agop Martayan getiriliyor.

Aynı şekilde, Türk Tarihi üzerinde bütünüyle kavmiyetçi bir atmosferin hükmettiği dönemde, anne tarafı Yahudi olup, Yahudi asıllı Lenin’le samimi yakınlığı ile bilinen Aqçuralı Josef isimli muamma şahıs getirtiliyor.

Türkleri ve Türklüğü yakından ilgilendiren bu kurumların başına öncelikle “Türk olmayanlar”ın getirilme sebebi nedir?

Bize göre, en kuvvetli ihtimallerden biri şudur: Müslüman Türk asıllı bir kimse, neseben Türk olmayan biri kadar koyu ve kaskatı derecede ırkçılık yapamaz.

İstenen şey, sınır tanımaz bir ırkçılık cereyanı olduğu için, bu maksada tam hizmet edecek, yani “biçilmiş kaftan” işlevi görecek türden kişiler tercihe şâyan olmuş.

Bu girizgâhtan sonra, şimdi konuyla ilgili olarak 12 Nisan 1931’den itibaren yaşanan tuhaf gelişmelere kısaca temas edelim.

İslâm dışı dil, tarih, san’at...

Mustafa Kemal’in emriyle Türk Ocaklarının kapatılmasından iki hafta sonra, yani 12 Nisan 1931’de toplanan bir heyet tarafından, merkezi Ankara'da olmak üzere “Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti” teşkil olundu. Cemiyetin kurucuları arasında yer alan Yusuf Akçura, bir yıl sonra (8 Nisan 1932) aynı cemiyetin başkanlığına getirildi. Ölünceye kadar da bu görevde kaldı.

Tek parti zihniyetinin hükmettiği bu dönemde, özellikle arzulanan ve yapılmak istenen şey, bu milletin dilini, tarihini, san’atını başta olmak üzere hayatını tümüyle İslâmdan uzaklaştırmak ve nihayetinde bütün bağlarını dinden, mukaddesattan koparmak idi.

Bu meyanda mevzii ve geçici bazı başarılar elde edildi. Ancak, “Dinsiz bir millet yaşayamaz” hakikati karşısında, geri adımlar atılmaya mecbur kalındı.

Türkçü Yusuf Akçura

Bütünüyle İslâmiyetten kopuk, hatta dine muarız bir Türk Tarihi vücuda getirmek için vazifelendiren Akçuralı (1876-1935), Rusya (Olyanovski) doğumludur. Baba tarafından Tatar, anne tarafından ise Yahudi olduğuna dair bilgiler var.

Babası ölünce annesiyle birlikte İstanbul'a gelip yerleşir. Annesi Dağıstanlı Osman Bey ile evlenir. Osman Bey, onun tahsiliyle ilgilenir ve götürüp askerîyede okutur. 

Zaman zaman Rusya'ya gidip gelen hatta Bolşevik İhtilâlinden kısa bir süre önce Avrupa'da Lenin ile de görüşen Akçura'nın Rusya'daki ismi Yosif/Josif Aqçura'dır.

* * *

Akçura'nın Türkiye'de yaptığı ilk faaliyet ırkçılık mânâsındaki "Türkçülük" olmuştur. Akrabası olan ve İstanbul'da ilk kadın dergisini çıkaran Gaspıralı İsmail'in de Rusya'dan Türkiye'ye gelmesiyle birlikte, müştereken Türkçülük faaliyetine daha da hız vermişlerdir. Türk Yurdu (1911) ve Türk Ocağı'na (1912) dair yayın ve oluşumların en aktif aktörleridir.

1918 yılı sonlarında İstanbul'da kurulan Kürt Teâli Cemiyeti’nin kurucu üyesi ve bu hareketin fikir öncülerinden biri olan Celadet Bedirhan, hatıralarında kendisinin ve arkadaşlarının en çok Yusuf Akçura'dan etkilendiğini söylüyor ve Türk Ocağının faaliyetleri hakkında şunları söylüyor: "Bu ocaklar, kendileri için Türkçü yetiştirdiği kadar, bize de Kürtçü yetiştirdi. Kendimiz elli sene uğraşsaydık, yine de bu kadar Kürtçüyü harekete geçirip de biraraya getiremezdik." (M. Kemal'e Mektup, 1933)

İşte, asıl işi ve mahiyeti böyle olan Akçura, 1923 seçimlerinde CHP milletvekili oldu. Uzun yıllar üniversitelerde siyasî tarih dersleri verdi. Türk tarihi hakkında ortaya yeni tezler attı. 1931'den sonra bu tezlerin adeta lokomotifi rolünde çalıştı. 

* * *

Türk Tarih Kurumu’nun Akçura'ya emanet edildiği aynı yıllarda (1932...), gariptir ki Türk Dili Kurumu’nun başına da Ermeni asıllı Agop Martayan getirildi. Sonradan "Dilaçar" soyadı verilen TDK Genel Sekreteri Agop Martayan, Güneş Dil Teorisinin sahibi olup, öldüğü 1979 yılına kadar da Türk Dil Derneği Başkanlığını yaptı.

Agop ile Josif, her ne kadar "Ne mutlu Türk'üm diyene" ortak paydasında buluşmuş olsalar da, aralarında herhangi bir din, dil ve milliyet birliği yoktur.

@salihoglulatif: 20 yıl önceki Başkanlık Modeline dair yazımızı, tutup kendi işporta pazarında tedâvüle sokan muhakeme yoksunu fikir fukaralarına: Yahu, siz şimdilerde dayatılan şeye hâlâ Başkanlık Sistemi mi diyorsunuz?

Okunma Sayısı: 8478
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan

    13.4.2017 09:33:40

    Yorumlarınıza katılmıyorum.Ben bir Türkçeci olarak bu konu epey araştırma sahibiyim.Agop Dilaçar çok bilgili kaliteli bir dilcidir.Kendisi Osmanlı Ermenisidir.O zamanlar bizim Türk olarak iyi bir dil bilimcimiz olmadığı için o öne çıkmıştır.Kutadgu bilig adlı ilk Türk İslam eserimizi de en iyi açıklayan anlatanlardan birisidir.Kendisi Türk dili terminolojisine çok vakıftır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı