"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uğursuz Allenby'in ayak izleri

M. Latif SALİHOĞLU
07 Şubat 2011, Pazartesi
Birinci Dünya Savaşının sonu ile İstiklâl Harbinin başlangıcını teşkil eden 1918 ile 1919 yılları, yakın tarihimizin en az bilinen ve bazı hadiseleri hemen hiç bilinmeyen safhalarından birini teşkil ediyor.
Resmî tarih anlayışı, kronolojik olarak da M. Kemal'in "Nutuk" isimli hatıratına endeksli olduğu ve bu sebeple 19 Mayıs 1919'dan önceki süreyi umursamadığı için, sonra gelen nesiller kendi tarihinden mahrûm şekilde yetiştiler.
Meselâ, bugün insanlarımızın acaba yüzde kaçı, işgalci İngiliz kuvvetlerinin mağrur kumandanı General Allenby'in Kudüs, Şam, Halep, İstanbul ve Kahire'de yaptıklarını biliyor?
Bugün acaba kaç kişi, bu gaddar kumandan ile Suriye–Filistin Cephesindeki Yıldırım Ordularına (4., 7., ve 8. Orduları) kumanda eden Mustafa Kemal arasındaki münasebetin asıl mahiyetini biliyor?
Keza, bugün kaç insanımız Suriye'deki "Nablus Hezimeti"nin içyüzünü biliyor?
Ne yazık ki, cevabı kitleler tarafından bilinmeyen daha yığınla sorular var...
Biz de burada kendi imkân ve kabiliyetimiz ölçüsünde, tarihimizin, bilhassa yakın tarihimizin bilinmesi gereken, ancak pek bilinmeyen hakikatlerine projektör tutmaya çalışıyoruz.

General Allenby, İstanbul'da

M. Kemal yönetimindeki Filistin–Suriye Cephesini "yıldırım" hızıyla çökerten İngiliz general Allenby, 7 Şubat 1919'da İstanbul'a geldi.
"İşgal Orduları Kumandanı" sıfatıyla İstanbul'a gelir gelmez, ayağının tozuyla Osmanlı Hükûmetine nota verdi, ardı ardına muhtıralar verdi: "Şunu şöyle yapın; bunu böyle yapmayın!" diyerekten...
Bu işgalcinin İstanbul'daki marifetleri bununla da sınırlı değil.
Ne aciptir ki, General Allenby'in SadrâzamTevfik Paşaya yaptığı telkinlerden birinin M. Kemal Paşa ile ilgili olduğuna dair kuvvetli rivâyetler var.
Bir tanesi Halide Edib'e (Adıvar) de dayandırılan bu rivâyetlere göre, Tevfik Paşa ile görüşen Allenby, Mondros Mütarekesi şartlarının yerine getirilmesi için, M. Kemal Paşanın özel yetkilerle donatılarak, "asayiş ve düzeni sağlamak" üzere Anadolu'ya gönderilmesini teklif ediyor.
Daha çok yabancı kaynakların bildirdiğine göre (İngiliz savaş belgeleri), M. Kemal ile Allenby, 1918 yılı sonlarında Filistin–Suriye Cephesinde görüşüp tanışmışlar. Aralarında çatışıyormuş gibi görünmelerine rağmen, Allenby'in M. Kemal'i takdir ettiği ve ona güvendiği için, onun Anadolu'ya özel yetkiyle gönderilmesini istiyor.
Zaten, netice de öyle oluyor. Zira, İngilizlerin onay vermeyeceği kalabalık bir subay heyetinin Bandırma Vapuruyla işgal altındaki İstanbul Boğazı'ndan geçmesi imkân ve ihtimâl dışıdır.
Fatih'ten intikam  alıyor

Kudüs dahil Filistin topraklarını işgal eden General Allenby, 11 Aralık (1918) günü Şam'a gelip "Kudüs Fatihi" Selahaddin–i Eyyübî'nin türbesine gidiyor ve ayağıyla mezarına basarak şunları söylüyor: "Kalk Selahaddin. Bak, biz yine geldik!"
İşte, bu mağrur kumandan, aynı edâ ile İstanbul'a gelip bu kez Sultan Fatih'e nispet yaparcasına, at üzerinde şehri turlayarak, işgal rüzgârıyla "Hey Fatih! Bak, biz yine geldik" havasını estiriyor.
Sultan Fatih'e, Sultan Selahaddin'e bu derece kin kusan, Filistin topraklarını Yahudilere peşkeş eden bu gaddar generalin, bir Osmanlı paşasına duyduğu yakın ilgi ve itimadın sırrı bir türlü anlaşılamadı gitti.

İsrail'de Allenby sevgisi

İstanbul'dan Kahire'ye giden işgal kuvvetleri komutanı General Allenby, Osmanlı'dan kopan Müslüman ülke ve toplulukların tekrar geri dönmemesi, yani Türklerle bir daha ittifaka girmemesi için, bölgede vargücüyle çalışmaya koyuldu.
Bölgede yaptığı ilk icraatlerden biri, Arap kökenli kabile reislerini Türklere ve Osmanlılara karşı İngiliz saflarına almak oldu. Arapların bir kısmını Osmanlıya düşman etti.
İkinci büyük icraati ise, Filistin topraklarını tedricî bir sûrette Yahudilere açmak oldu.
Evet, 1917'den itibaren işgal edilmeye başlanan Filistin toprakları, bir daha Filistinlilere iade edilmedi.
Bu mukaddes beldelerdeki işgal, istila ve Yahudilere peşkeş faaliyetine Birinci Dünya Savaşı esnasında başlandı ve kademeli şekilde demografik değişikliğe gidilerek, İkinci Dünya Savaşı sonrasına gelindiğinde, bu toprakların üzerinde bir Yahudi devletinin kurulmasını sağlamak için, gerekli bütün tedbirler alındı ve tamamlandı.
İşte, 1948'de kurulan İsrail devletinin temel harcını atan General Allenby ismi, bugün de İsrail'de en çok sevilen bir İngiliz subayıdır.
Nitekim, İsrail'deki önemli bazı noktalara onun ismi verildi.
Meselâ, Tel Aviv'deki bir ana caddenin ismi "Allenby Street"tir.
Keza, İsrail ile Ürdün arasındaki Şeria Nehri üzerinde geçiş noktasını teşkil eden köprünün ismi "Allenby Köprüsü"dür.
Bu ve benzeri işaretlerden de anlaşılıyor ki, General Allenby, İsrail'de ve bilhassa Yahudiler arasında çokça sevilen bir isim.
Anlaşılmayan nokta ise, bu İngiliz generalinin Yahudilere duyduğu sevgi ve yakınlığın sırrı...

(Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz: "General Allenby'nin Hatıratı", Yrd. Doç. Faruk Yılmaz; Kitap Yurdu, 2003, ISBN:9758736183)
Okunma Sayısı: 5471
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • M. Latif Salihoğlu

    9.2.2011 00:00:00

    Aziz okuyucularım
    İki üzüntüyü aynı anda yaşıyorum.
    BİR: Kendi köşemde bir okuyucumla polemiğe girme durumuna düştüğüm için.
    İKİ: Dehşetli bir şahıs hakkında ileri sürülen hatalı bilgileri burada ikide bir düzeltmek zorumda zorunda kaldığım için.
    İşte bir düzeltme daha: "Askerî bakımdan bir dehâ olduğu genel kabul görmüştür. Aksine iddiaların bir değeri yoktur" şeklindeki ahkâm kesen sözler, maalesef, o dehşetli şahsın mahiyetini bilmeden perdelemeye matuf oluyor. Zira, o şahıs, askerî dehasını Suriye-Filistin Cephesinde Osmanlı ve ehl-i İslâm lehinde kullanmamış, hatta tam aksi istikamette kullanmış. Öyle ki, karşı taraftan takdir dahi görmüştür. Çoğu kısmı halen de karanlıkta kalan tarihin bu safhası hakkında, İngiltere’deki arşivlerde savaş tarihine dair belgeler var. Bu belgelerdeki bilgiler, bizdeki bilgilerle hiç örtüşmüyor. Hatta, bazı kısımları dehşet uyandıracak cinsten. Bunları, tabii ki çoğu insanımız, hatta uzmanımız dahi bilmiyor. Bilmeden ahkâm kesince de, katmerli yanlışlara düşülüyor. Maalesef, başkasını da yanıltmış oluyor. Bütün bu bilgilerin umuma izahı, şimdilik mümkün görünmüyor. Ancak, Almanya’da yaşayan bir araştımacı, bu bilgileri derleyip toparlayarak, yine yurt dışında yayınlamayı düşünüyor. Çünkü, hepinizin bildiği gibi, Türkiye’de bir kànunî engel var. Bu engel aşılamadığı için, bazı konular tabu halinde kalmaya devam ediyor.

    Şunu da ilave edelim ki: O dehşetli şahıs, eski Başbakanlardan Sadi Irmak’ın anlattıklarına göre, Libya’ya (1911 Trablusgarp Savaşı) gittiğine de, hem orada, hem Suriye-Filistin taraflarında Arap toprakları için mücadele ettiğine de pişman olduğunu ifade etmiştir. Hatta, kafasına vura vura "Sana ne be adam, Araplar için, Berberiler için mücadele vermek. Niçin gidersin oralar! Sana Türk vatanı, Türk milleti lazım. Sadece onlar için mücadele edeceksin..." demiştir.
    Netice: O şahsın bir askerî dehasından elbetteki söz edilebilir. Ancak, o bu dehasını söz konusu cephede başka türlü kullanmış ve bundan dolayı da İngilizlerin takdirini kazanmıştır. Bu mevzuda daha bilinmeyen, karanlıkta kalan bir çok husus var. Dikkatli gitmek lâzım.

  • M. Latif Salihoğlu

    8.2.2011 00:00:00

    Kıymetli HORASANLI
    Yorumlara hiç tereddütsüz saygılı ve tahammüllüyüz.
    Ancak, ifadelerinizin hemen ilk cümlesinde asla kabul edilemez bir tahkir ve tezyif vardır.
    Dolayısıyla, şu soruların cevabını bir kez daha düşünerek hareket etmenizi tavsiye ederiz.
    1) Biz bu yazıda Kemalistlerin eline hani kozu vermişiz?
    2) M. Kemal de, sizin asıl eleştirilmesi gerekenler olarak isimlendirdiğiniz İttihat-Terakki mensubu değil midir?
    3) M. Kemal, Sultan Abdülhamid’in devrilmesinde en etkin rolü oynayan Hareket Ordusu içinde, hatta bu ordudaki Kurmay Heyetin başında değil midir?
    4) Suriye-Filistin Cephesinin çöküşü ve o toprakların kaybediliş günlerinde, M. Kemal, Yıldırım Orduları Grup Komutanı değil midir?
    NETİCE: Tamam, bizi eleştirin. Buna hakkınız var. Bize tarih dersi de verebilirsiniz. İtiraz etmeyiz. Lakin, lütfen bunları bilerek yapın ki, katmerli bir yanlışın içine düşmeyesiniz.

  • HORASANLI

    8.2.2011 00:00:00

    1- Yazıda M.Kemal’in Filistin cephesindeki bozgunun sorumlusu olarak gösterilmiş olması tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir. Önceki yorumda da belirttiğim gibi asıl komutan olan Alman general Liman von Sanders’in istifası üzerine M.K. bu göreve getirildiğinde ordu bozguna uğramış ve ricat halinde idi. Nitekim çok kısa bir süre sonra ateş kes ilan edilerek Montros Mütarekesi imzalanmıştır. Onun hakkında ileri sürülen yanlış bilgiler Kemalistler için önemli bir koz niteliğinde olmakta netice itibarı ile gerçek yanlışlarının görülmesini engellemektedir . Halbuki eleştirilmesi gereken askerlikle ilgili icraatları değil, siyasi icraatları olmalıdır. Yanlışları askeri değil siyasi meselelerdir. Askeri bakımdan bir deha olduğu genel kabul görmüştür. Aksine iddiaların bir değeri yoktur.
    2- M.K.’ in İttihatçılarla arasının iyi olmadığı ve başta Enver Paşa olmak üzere ileri gelenleri ile sürekli çatışma ve rekabet halinde olduğu bilinmektedir.
    3- Sultan Abdülhamit’ in tahttan indirilmesi 31 Mart ayaklanmasını bahane eden İttihat Terakki, İngilizler ve Masonların işbirliği ile gerçekleşmiştir. M.K. o zamanki rütbesi itibarı ile böyle önemli kararda etkili olacak mevkide değildir. İsyanı bastırmak üzere Selanik’teki 3.Ordu bünyesinde teşekkül ettirilen, Harekat Ordusunda hasbelkader görev almış ve diğer subaylar gibi verilen emre uymuştur. Asıl sorumlu İttihat Terakki Parti yönetimidir.
    4- Yukarıda belirttiğim gibi o göreve atandığında cephe çökmüş durumdaydı. Yapabileceği iş ayakta kalan birliklerin geri çekilmesini sağlamaktan ibaretti.
    Tarih dersi vermek mevzubahis değildir, Mühim olan her ne sebeple olursa olsun tarihi hakikatlerin ters yüz edilmeden olduğu gibi ifade edilmesidir. Aksi takdirde M.K.’in yaptığı onca siyasi yanlışların bu millete anlatılması imkansız hale gelecek, ileri sürülen bir yanlış bilgi yüzünden pek çok doğruların kabul ettirilmesi de mümkün olmayacaktır.

  • HORASANLI

    7.2.2011 00:00:00

    Yazıda M.Kemal eleştirilmek istenirken, farkında olmadan kemalistlerin eline koz verilmektedir. M.Kemal, daha önce Yıldırım Orduları Komutanı olan Alman General Liman von Sanders’in istifası üzerine ve savaşın son günlerinde ricat halinde olan orduların başına getirilmiştir. Nitekim çok kısa bir süre sonra Osmanlı Devletince ateş kes ilan edilerek, 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. O cephede savaşan Osmanlı subaylarının hatıratında; Süveyş’te İngilizlerin galebesi üzerine karargahtaki sözde müttefik Alman subaylarının sevinç çığlıkları attıkları ifade edilmektedir. İşte asıl eleştiriyi koşkoca Osmanlı ordularının sevk ve idaresini Alman generallere teslim eden ve Yahudilerin Filistine yerleşmesini sağlamak üzere; Sultan Abdulhamit’i, Hahambaşı ile ittifak ederek tahttan indiren, basiretsiz İttihat Terakki yönetimine ve onun maceraperest komutanlarına yönlendirmek gerekir. Onların o basiretsizliği değilmidir ki; sonunda İmparatorluk dağılmış ve Yahudi zihniyeti hakim olmuştur. İngiliz Generalin kendi ırkının ve dininin çıkarları için çalışmış olmasında şaşılacak birşey yoktur. Zaten meşhur İngiliz casuzu Lawrens bu generalin başarılı olmasında ve Arapların Osmanlının aleyhine geçip İngilizleri desteklemesinde en büyük pay sahibidir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı