Meslekî branşımız tarih. Özellikle son iki yüz yılın siyasî tarihini neredeyse adım adım, gün gün araştırarak öğrenmeye çalıştık; çalışmaya devam ediyoruz.
Dolayısıyla, hem yakın tarihteki siyasi gelişmeleri, hem de günümüz siyasetini en rahat konuşabilecek kimseler arasında yer alıyoruz.
Allah gurur-kibir vermesin, bu konular üzerinde saatlerce seminer, konferans verebiliriz.
Buna rağmen, yine de umuma şâmil okunan Risâle-i Nur derslerinde bilhassa günümüz siyasetine girmemeye, sorulan suâllere cevap vermemeye âzami derecede dikkat ediyoruz.
Siyasî konulara meraklı olanlarla konuşmaktan, sohbet etmekten kaçınmıyoruz; onları da kırmıyor ve fakat bu mânâdaki bir sohbeti veya müzakereyi “dersten sonra”ya tehir ediyoruz.
Yani, onlarla derste ve umumun önünde değil, belki hususî olarak ilgilenmeyi tercih ediyoruz.
Çünkü, Risâle-i Nur’un okunduğu tahkiki imân dersine gelen kimseler, günlük siyasî konuları, yahut polemikleri, tartışmaları dinlemek için gelmiyor.
Dolayısıyla, onları istemedikleri herhangi bir durumla karşı karşıya bırakmamalı. Esasen, buna hakkımız olmasa gerek.
Kezâ, imân dersinde, muvafık-muhalif hiç fark etmiyor. Her siyasî görüşten insan, rahatlıkla ve hiç çekinmeden iman dersine geliyor, gelmeli, gelebilmeli..
Siyasî görüşü veya tercihi ne olursa olsun, iman cihetiyle o dersten nasibini almaya geliyor. Bu onun en temel hakkıdır. Onu bu mânevî feyizden mahrûm bırakmamalı.
Dahası, siyasî görüş farklılığından dolayı, imanî derslerden kimseyi uzak tutmamalı, gelenlerin kaçıp gitmelerine de sebebiyet vermemeli. Bunda büyük vebâl var.
Günlük siyasî mevzular da elbette ki konuşulabilir ve konuşulmalı. Fakat, bunun zamanı ve zemini farklı olmalı. İmanî bahislerin okunduğu ve tarafgirliğin şiddetle red ve bertaraf edildiği Nur dersleri, bu tür konuların zemini değildir ve olamaz.
Allah muhafaza, günlük siyasî tartışmalara kapı aralanması halinde, buna en çok yüklenen ve kârlı çıkacak olan hakiki Nur şâkirdleri değil, kuvvetli ihtimalle dini siyasete âlet etme hevesinde ve mizacında olan “sâdık ahmak” kimseler olacaktır.
Zira, onlar siyasete zaten din-iman nazarıyla ve ibadet kıymetiyle bakıp tartıyorlar. Terazileri bozuk.
İşte, burada nazara vermeye çalıştığımız tehlikeleri bertaraf etmek adına, Üstad Bediüzzaman, 1950’li yıllarda “İslâm Demokrat Partisi” müdafilerinden olan Sebilürreşad ve Büyük Doğu grubundaki dostlarını kast ederek şunları ifade buyuruyor:
"Eşref Edib, kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım. (...)
"Fakat Nur Risâlelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok.
“Risâle-i Nur, rızâ-yı İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risâle-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar.
“Yalnız Sebilürreşad, (Büyük) Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz-fakat siyaset noktasında değil.
“Çünkü, iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.”
(Emirdağ Lâhikası, s. 281)
İfadeler, gayet açık ve vâzıh bir sûrette kaleme alınmış.
Burada şunu da hatırlatalım ki: Düşünce ve kanaatimize göre, Bediüzzaman Hazretleri iman sahasında olduğu gibi siyaset sahasında da vazifeli bir şahsiyettir.
Dolayısıyla, mesafe değişmekle beraber, zaman zaman siyasetle de alâkadar olmuştur.
Fakat, onun bu alâkadarlığı siyaset hatırına ve siyasî menfaat temini için değil; belki, aslolan iman hizmeti zarar görmesin diye, siyaset âlemi için de müstakim düstûrlar va’zetmiş, temel bazı ölçü ve prensipleri insanlara ders vermiştir.
Şüphesiz, kendi tercihi de olmuştur; lâkin, doğru ve yanlış siyaset farkını ilgili her kesime tarif etmekten de kaçınmamıştır.
Evet, her kesimden insana hitap edebilmek ve müsbet iman dersini verebilmek için de, tarafgirlikten şiddetle kaçınmak gerekiyor.
* * *
Anadolu’daki muhtelif merkezlere birlikte seyahat ettiğimiz Sabahaddin Aksakal Ağabey, 1962’den itibaren uzun müddet Zübeyir Ağabeyin de bulunduğu Süleymaniye’deki dershanede kalmış.
Oradaki tatbikattan söz etti. Özetle, yakasında bir siyasî partinin rozetiyle propaganda için gelenlerin ders ortamına alınmaması hususunda Zübeyir Ağabeyin fevkalâde mühim tavsiyelerde bulunduğunu ve hatta kapıdaki duruş şekline varıncaya kadar bütün incelikleri uygulamalı olarak izah ettiğini bizlere aktardı.
Bu da gösteriyor ki, iman hakikatlerinin okunduğu ders ortamını tarafgir siyasetin ufunetli gazlarıyla zehirlemeye kimsenin hakkı yoktur.
* * *
@salihoglulatif: Şüphesiz, siyasî konuları da konuşup müzakere etmeli, edebilmeli. Fakat, bunun zamanı-zemini, umuma şâmil iman derslerinin yapıldığı ortamlar değildir. Her fikirden insan, çekinmeden müsbet iman dersine gelip katılma ve rahatsız edilmeden dinleme hakkına, hürriyetine sahiptir.