Tahminen yirmi kişilik bir heyetle, 1985 senesinde henüz siyasî yasaklı durumunda olan Süleyman Demirel’i Tuzla’daki evinde ziyaret ettik. O tarihte hem üniversitede okuyor, hem Yeni Asya’da çalışıyordum.
O tarihten önce, Demirel ile birkaç kez mektuplaşmamız oldu. O mektuplar özel arşivimizde duruyor. 1985'ten önce ve sonra, ayrıca muhtelif yerlerde birkaç kez daha kendisini ziyaret etme imkânımız oldu.
Resimde görülen 1985’teki ziyaretimizde ise, yaklaşık 20 kişilik bir Yeni Asya heyeti ile birlikte gitmiştik: Fırıncı, Birinci, Kutlular, Ali Bıyık, Şahiner, Toker, Tercan, Kağan, Şafak ve diğer bazı ağabeyler, kardeşler...
Orada bulunduğumuz esnada, muhtelif konular açıldı, sorular soruldu, cevaplar alındı, orijinal hatıralar anlatıldı, vesâire...
Çok yakın bir noktada bulunduğum için, bütün dikkatimle konuşulanları dinleme ve not alma fırsatını buldum. Her şeyi kelimesi kelimesine yazamadım. Ama, soru ve cevapları adeta zihnime de kazırcasına not ettim. Yeri geldiğinde bazılarını anlattım.
Dolayısıyla, burada yazdıklarım, kelimesi kelimesine aynı olmamakla beraber, kast edilen mânâyı bütün dikkat ve hassasiyetimle aktarmaya çalıştım. Bir hata, bir eksik-fazla varsa şayet, bunlar şahsıma ve hafızamda yer edinmiş kayıtlara aittir.
Aşağıda sıralamış olduğumuz sorular, o heyetteki muhtelif kişilere aittir. O yüzden isim belirtmedik. Cevaplar ise, haliyle soruların muhatabı olan Süleyman Demirel’e ait.
Şimdi, buyrun birlikte mütalâa edelim, söz konusu o muhtelif suâl ve cevapları...
Cuntacıların münafıklığı
Suâl: Askerî Cunta “anarşi-terör” gerekçesiyle darbe yaptı. Tuttu Meclis’i feshetti. Partileri kapattı. Demokrat iktidarı ikinci kez devirmiş oldu. Yetişmiş kadroları cezalandırmaya koyuldu. Vesaire... Ne dersiniz?
Demirel: Biliyorsunuz, münafıklığın en belirgin bir özelliği “Zihinleri bulandırmak ve tereddüt hâsıl etmek”tir. Ama, “Konuşan Türkiye” ile biz bütün bu handikapları aşarız...
Kudretli lisân
Suâl: Nur Risâleleri’ni okunuz mu?
Demirel: Hemen bütün risâleleri okudum. Fevkalâde izâhlar. Kudretli bir lisân. Kayınpederin akrabası İslâmköylü Hafız Ali, aynı zamanda bizim dayı tarafı olur. Kurân dersini de ondan aldım, Risâleleri de onun vasıtasıyla tanıdım, okudum. 1944’te Denizli Hapsi’nde vefat etti. Ailece perişan olduk. Fevkalâde bir insandı. Allah rahmet eylesin.
Neden Divân-ı Harb-i Örfî?
Suâl: Divân-ı Harb-i Örfî isimli risâleye daha çok ağırlık veriyorsunuz şu sıralar. Sebebi?
Demirel: O risâlede geçen bir cümle var ki, bana göre 10 cilt kitap okumaya bedel. Hele, korkunun dağları sardığı bir zamanda o sözü söylemek her yiğidin harcı değildir. Benden iyi bilirsiniz o sözü. Hani “Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir; biz de ona itaat ederiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsa hayduttur” diye...
İşte, bu sözü korkunun körüklendiği günlerde çokça seslendirmeli diye düşünüyorum. Onun için, kendim de korkuların, baskıların, yasakların meydan aldığı şu zamanda, en çok bu eseri ziyaretçilere hediye ediyorum. Yüzlerce kişiye okumalarını tavsiye ettim, ediyorum. Bunun fevkalâde tesirini de gördüm ve görüyorum.
(Yarın: Siz Bediüzzaman Said Nursî’yi yakından hiç gördünüz veya karşılaştınız mı?)