Yeni Asya’nın ilk kuruluş safhasını en iyi bilen ve bunları “İşte Hayatım” isimli kitapta kayda geçirenlerin başında Mehmet Kutlular gelir.
Kutlular, adı geçen kitabın 111. sayfasında şunları anlatır:
“Zübeyir Ağabey, (haftalık çıkan) İttihad’ın günlüğe geçmesini çok arzu ediyordu.
Aslında, İttihad olarak günlüğe de geçecektik. Ancak, yine Salih Özcan faktörü vardı karşımızda. Defalarca istişare yaptık, ağabeylerle birlikte. O toplantılarda ben de bulundum.
Biz, “Tamam, İttihad günlük olsun. Yalnız % 51’i cemaatin, % 49’u Salih Özcan’ın olması kaydı ile” diyorduk.
Çünkü, şirketlerde % 51 kimin ise mal sahibi, söz sahibi o oluyordu. Yarın bir olay çıktığında, “Al ceketini çık git. Sen buraya karışamazsın” sözüne muhatap olmamak, inisiyatifin cemaatin elinde olması için, böyle olmasını istiyorduk: % 51cemaat, % 49 Salih Özcan...
Salih Özcan ise inisiyatifin kendi elinde olmasını istiyordu. Çünkü, İttihad’dan biliyordu ki, biz onu yayın politikası noktasında hiçbir şeye karıştırmıyorduk. Hatta, yayın politikası noktasında askerlerin, millî istihbaratın onu sıkıştırdığını tahmin ediyorduk. Çünkü, bazen, “Yahu bunları şöyle yapın, böyle yapın” diye bize müdahale etmek istemişti. “Nur Çocuklar” tefrikası bunun bir örneği idi. Onu herhalde tehdit etmiş olacaklar ki, “Bu tefrikayı kesin” diye bize baskı yapıyordu. Biz de “Niye keseceğiz, ne var bunda?” diye onu reddediyorduk.
Yani, buna benzer şeylerde Salih Özcan bu rahatsızlığı duyduğu için; o, gazete günlüğe geçerken inisiyatifi, yetkiyi kendi elinde toplamak istiyordu.
Biz de buna ısrarla karşı çık- tık. Dedik ki: “Olmaz, inisiyatif cemaatin elinde olmalı. Bu, cemaate ait olan bir gazete. Ona hitap ediyor. Dolayısıyla, onun hukuku söz konusudur. Siz % 49’a sahip olacaksınız. Yine eskisi gibi bu gazete, bu cemaatin emrinde, cemaatin yönetiminde yürüyecek.”
S. Özcan engeli aşılıyor
Salih Özcan’la son toplantımızı, 1969’un sonlarında, Galip Gigin’in Fındıkzade’deki evinde yaptık. Tahirî Mutlu Ağabey de bu evde kalmıştı.
Toplantı münakaşalı geçti. Zübeyir Ağabey üzüldü. Salih Özcan’a ısrar etti: “Gel kardeşim, kabul et bunu da, bu iş bitsin” dedi... Kabul etmeyince, Zübeyir Ağabey—iyi hatırlıyorum—hiddetlendi ve kalktı. Tabiî, Zübeyir Ağabey kalkınca, Bekir Ağabey, Fırıncı Ağabey, biz de kalktık.
Zübeyir Ağabey o zaman, “Kardeşim, biz çıkaramaz mıyız bunu, biz bu adama muhtaç mıyız, kendimiz yapamaz mıyız?” dedi. Biz de “Ağabey! Sen emret, biz yapalım” dedik. “Yapın kardeşim!” dedi. Ondan sonra biz hemen hazırlıklara giriştik.
* * *
Bu arada gazete günlüğe geçmeden önce, Salih Özcan Arap ülkeleri seyahatine çıkmıştı. Oralarla ilgisi vardı. “Bir an önce günlüğe geçin. Ben hazırlıklı geliyorum” gibi bazı mesajlar gönderiyordu. Tabiî sonuçsuz, ümit mesajları idi bunlar. Tabir caizse, “gaza getirme”ye yönelik şeylerdi.
Salih Özcan, Allah selâmet versin, nev-i şahsına münhasır bir insandı. Mübalâğası, iltifatı çoktu.
Yukarıda değindiğim son toplantıda, onunla bağlar kopmasına, Zübeyir Ağabeyden “Biz yapalım kardeşim!” talimatını almamıza rağmen; o, “Günlüğe geçecek gazete; siz merak etmeyin. Hazırlığınızı yapın, ben getiririm. Hatta İttihad’ı Arapça basın. Orayla anlaştım ben...” gibi tekliflerde bulunuyordu.
Arapça İttihad
Aslında, İttihad’ı Arapça da bastık; hem de kaç bin tane... Gönderdik de üstelik; ama dağıtılamadı bile. Dağıtacak adam bile hazırlamamıştı. Hâlbuki, en azından günlük çıkma aşamasında ihtiyacımız olacak para açısından, hiç değilse bir miktarı için bizi ümitlendirmişti. Fakat fiilî olarak hiçbir şey çıkmadı oralardan; bize söylediği gibi, aldı mı almadı mı, biz onu bilmiyoruz, ama iki müşahedemi burada aktarmak istiyorum:
Salih Özcan’ın âlem-i İslâmla, Rabıta’yla ilgisi olduğundan, oralardan gelenleri, meselâ İhvan-ı Müslimin’den gelen insanları derse getiriyordu. Zübeyir Ağabey de, genellikle o derslerde bulunuyordu. Biz onlarda şunu görüyorduk: Salih Özcan hakkında, Nur Talebesi olup olmadığı bakımından tereddütleri vardı. Bunu açıkça soruyorlardı. Tabiî Zübeyir Ağabey de “Evet, Nur Talebesidir” diyordu.
Buna dayanarak, Salih Özcan’a hizmetin ihtiyaçları noktasından yardımcı oluyorlardı. Ama bu yardımlar cemaate ve hizmete aksetmiyordu.”
(Devamı var)
@salihoglulatif: Âhirzamanın dehşetli bir hâli: Kurt, gövdenin içine girer-yerleşir. Daima sûret-i haktan görünmeye çalışır. Tam bir komitacı ruhuyla, sinsice faaliyetlerde bulunur. Öyle ki, yıllarca senin kanını emdiği, can damarını koparmaya çalıştığı halde, sen onu yine dost zannedersin...Vazifen ve yegâne çaren: İhlâs, sebat ve sadâkat ile sa'yedip çalışmaktır.