Ülkemizde insanlar yatırımlarının büyük bir kısmını gayrimenkul, bir kısmını da araç almak için kullanırken menkul kıymetlere ise yatırımlarının çok az bir kısmını ayırmaktadırlar.
Gayrimenkul yatırımcılığı ülkemizde öyle bir hale gelmiştir ki, her insanın birinci gayesi bir ev sahibi olmak şeklinde anlaşılmaya başlanmıştır. Hatta bu amaç uğrunda rast gelen günahı işlemek (faiz, haram kazanç vs.) gibi tehlikeli bir yola giriliyor. “Ev aldın mı? Ne zaman alacaksın?” gibi sorular hal hatırdan hemen sonra gelen sorulardır.
Hem ülke ekonomileri açısından hem de hane halkı ekonomisi açısından değerlendirildiğinde faizli borç alma, alınan borcun faiz oranının yatırım sonucu beklenilen kâr oranından daha düşük olması durumunda aradaki fark kadar bir kazanç elde etmeyi amaçlayan bir sistemdir. Yani yüzde yirmi faizle borç alan birisi aldığı borcu yatırdığı işten yüzde yirmiden fazla kâr elde etmesi durumunda kazanç sağlayacağını öngörmektedir. Bu durum matematik olarak böyle olsa da hakikatte böyle değildir. Müslümanlar için faizin dünyevî veya uhrevî hiçbir menfaati yoktur. Görünüşte menfaat elde edilmiş gibi görülse de o menhus mal, bereketin kaçması, bir musîbet, hastalık veya hırsızların eline geçmesi gibi sebeplerle elden çıkacaktır.
Bu durumda ev almak için faizli borç alan ehl-i dünya ‘Bütün kuvvetinizle dünyaya çalıştığınız halde, neden dünyanın işini dahi bilmiyorsunuz?’ sözüne mâsadak olmaktadır. Bu durumdan daha acibi ehl-i ahiret olanların böyle bir işe tevessül etmesidir.
Ülkemizde ev alanların ekseriyetinin faizli borçlanması sonucu yüz liralık ev yüz elli liraya mal olmakta ve satarken bu aradaki fark (faiz) yeni satış fiyatına eklenmektedir. Ev birden fazla el değiştirdiğinde bu fark çok fazla artmakta ve ev fiyatları gerçek maliyetinin çok üzerine çıkmaktadır. Aynı durum ev yapılacak arsanın da el değiştirirken faizli borçlanma yoluyla yapıldığı düşünüldüğünde farkın ne kadar büyüdüğü anlaşılabilir. Herkesin ev almak istemesi de göz önüne alınırsa aşırı talepler de ev fiyatlarını arttıran bir diğer faktördür. Bu sayede ev fiyatlarında bir balon (değerinden aşırı fazla, içi boş) oluşmaktadır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Faize bu kadar yüksek oran ödeyen toplumların kalkınmaları mümkün değildir.
Konut alınırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus konut fiyatının, konutun on senelik kirasından daha fazla olmamasıdır. Ülkemizde konut fiyatları incelendiğinde genellikle konut fiyatları yirmi senelik kiranın bile üzerine çıkmaktadır. Diğer bir husus, konut peşin parayla alınmalıdır, mümkünse kenarda duran paranın yüzde kırkını geçmeyecek bir konut alınmalıdır. Özetle çözüm, öncelikle faizli borç almayı terk etmek sonrasında konut fiyatları normalleşene kadar kirada oturmaya devam etmektir.
Yatırımların gayrimenkulden, menkul kıymetlere yani kâr getiren alanlara yönlendirilmesi ise kalkınmanın en önemli adımıdır. Hem şirketlerin faizli borç almasını önlemek hem de sermayenin tabana yayılmasını diğer bir ifadeyle ekonomik demokrasiyi sağlaması açısından önemlidir. Menkul kıymetlere yapılacak yatırımlar genellikle borsa vasıtasıyla yapılmaktadır. Ancak ülkemiz bu noktada da Avrupa’dan farklılık göstermektedir. Avrupa’da borsa yatırım aracı olarak görülürken ülkemizde kısa yoldan köşeyi dönmek umuduyla kumar şeklinde kullanılmakta ve genellikle sonu hüsran olmaktadır. Hatta borsa yatırımı yapıyorum demek yerine borsa oynuyorum ifadesi kullanılmaktadır. Avrupa’da kısa vadeli yatırım denildiğinde 1-3 sene, uzun vade yatırım denildiğinde 10 senelik bir yatırım anlaşılırken ülkemizde kısa vade 1-3 hafta uzun vade 1-2 sene şeklinde anlaşılmaktadır. Borsa yatırımcılığında amaç bir şirkete ortak olup, yıllık dağıttığı kâr payını almak olması gerekirken hisseleri alıp satmak yoluyla parayı katlamak amaçlanmaktadır. Çözüm uzun vadeli kâr payı ortaklığını amaçlayan yatırımlar yapmaktır.
Bu durum iman hizmetlerine yapılan yatırımlar konusunda da geçerlidir. Paralarımızı hizmet mekânlarına bağlamak yerine, hizmet mekânlarını kiralayıp kâr payı ortaklığını (iştirak-i amal-i uhreviye) amaçlayan uzun vadeli (neticesi uhrevî) yatırım olarak Risale-i Nur’u geniş kitlelere ulaştıran Yeni Asya gazetesi başta olmak üzere neşriyat hizmetlerine yönlendirmeliyiz. Neşriyat bizim hizmetlerimizin ana direğidir. Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde neşriyat hizmetlerine yapılacak yatırımlar kat kat fazla neticeler meydana getirecektir. “Millet irşad ve tenvir edilmelidir.”
Asya kıt’asını maddî ve manevî geri kalmışlıktan kurtaracak yegâne yol; iman hakikatlerini okumak, yazmak ve neşretmektir. Buna vesile olan araçları güçlendirmektir. Bu vazife de omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuştur. Gelin hep birlikte Asya kıt’asının altına elimizi atalım ve bu kıt’ayı şaha kaldıralım.