Adalet terazisi iki kefelidir.
Şüphelinin / sanığın / hükümlünün hakları olduğu kadar; müştekinin / mağdurun / maktülün (ölenin) de hakları vardır. Dengeleri gözetmeden sadece suçlu lehine bir af düşünmek, mağdur tarafa haksızlıktır.
***
Af yetkisi mağdur tarafa aittir. ‘Sana yapılan haksızlığı, benim affetmem mümkün değildir.’ Mağdur kendi rızası ile bağışlarsa o başka.
“Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.” (Kur’ân, 42; 40)
***
Ceza adaleti açısından af pek tasvip edilmez. Çünkü verilen cezaların tesirini kırıp, caydırıcılığını azaltır. Suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar ‘her 5-10 yılda bir af oluyor’ diye beklenti içine girer.
***
Devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor, ama insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, tecavüz gibi suçları affetmek istiyor, affedebiliyor. “Devlete karşı suç affedilmez, gerisi önemli değil” diyen siyasî anlayış adil bir anlayış değildir.
***
Toplumu rahatlatmak için affa ihtiyaç duyulur hale gelmişse; önce devlete karşı suçlar affedilmelidir. Kişilere karşı bazı suçlarda ‘uzlaşma’ zaten teşvik edilmektedir. Gerekli çalışma yapılarak kapsamı genişletilebilir. Hukukî ihtilâflarda ‘arabuluculuk’ çok iyi neticeler vermeye başlamıştır. Taraflar af ve uzlaşmaya teşvik edilebilir.
***
Hakaret bazı Batılı devletlerde suç olmaktan çıkarılmış ve tazminata konu dâvâ haline getirilmiştir. Hakaret şahsın ‘kişilik haklarına, şeref ve haysiyetine’ yönelik değilse, fikir ve düşüncelerine, uygulamalarına eleştiri niteliğinde ise suç oluşmaz. AİHM kararlarında sıklıkla vurgulandığı gibi ‘sarsıcı, şoke edici, kaba ve incitici olsa bile’ fikir hürriyeti kapsamındadır.
***
Bağımsız yargı kendi rutin işleyişine bırakılsa, kendi içindeki denge-denetim mekanizması normal işlese affa gerek kalmaz. Vereceği adil kararlar tarafları tatmin eder, yanlış kararlar ise üst mahkemelerce düzeltilir.
***
‘Çocuk terbiyesinin eş seçimiyle ve anne karnında başladığı’ gibi adil kararların temeli de iyi bir hukuk eğitimi ile atılır. Hukuk eğitimi ciddî bir iştir. Eğitim sonrası sınav ve staj ciddî bir iştir. Hangi gerekçe ile olursa olsun -yatırım, para, işsizliği önlemek vs.- her şehirde mantar gibi çoğalan ‘apartman üniversitelerin hukuk fakülteleri’ yaraya çare değildir.
***
Her af kanunu; yargının zaten çok olan yükünü, daha da arttırmıştır. Dar kapsamlı çıkarılan affın; Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edildiğinde ‘eşitlik’ prensibi gereği kapsamı genişletilmiştir. Bu da problemi çözmekten ziyade; önceki örneklerde olduğu gibi, toplumda huzursuzluğun artmasına sebep olmuştur.
***
Tutuklama, hapse atma bir tedbirdir; cezalandırma değildir. Delil toplama –iddianame –yargılama -hüküm verme –temyiz –kesinleşme –infaz aşamasından sonra ceza safhası başlar. Hapis o zaman devreye girer. Adil yargılanma bir hak olduğu gibi, tutuksuz yargılanmakta bir haktır. Özel durumlar zaten kanunda belirtilmiştir.
***
‘Cezaevleri çok doldu’ diye affı gündeme getirmek çare değildir. O zaman öncelikle gerçek suçlularla, kelimenin tam anlamıyla ‘kader kurbanı’ olanları, asılsız bir ihbarla, bir slogan, imza, mesaj, itiraz, düşünce açıklama dolayısıyla hapsedilenleri ayırmak lâzım.
***
İlk etapta Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nce bir komisyon kurulur, mağduriyet sebebiyle hapis yatanların, uzun süredir iddianamesi bile hazırlanmayanların, hâkim önüne çıkamayanların dosyaları belirlenip, ayıklanır, tasnif edilir ve onlardan özür dilenir, mümkün olduğu kadar maddî ve manevî zararları tazmin edilir.
***
‘Afta yanılmak, cezadan yanılmaktan iyidir’. Bu dünyada adaleti tamamen gerçekleştirmek mümkün değildir. Adil-i Mutlak olan Allah (cc) ‘bir Mahkeme-i Kübra’da zerre kadar iyiliğinde, kötülüğünde karşılığını verecektir.
***
Son olarak ‘suçluyu kazı, altında insan çıkar’ özdeyişi gereği; suçluların da insan olduğunu unutmadan, rencide etmeden, cezaevine konulsa bile onların ıslahı için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Topluma kazandırma -resosyalizasyon- amaç olmalıdır.