*Mesaj sahibinin kimlik bilgileri bizde mahfuzdur.
Hayalde bile geçmeyen acı bir hayat…
(...) ailesinin yaşadıklarını sanıyorum bu cümle özetliyor. (...) Bey, (...)’da öğretmenlik yapıyordu, (...) Hanım ise İşkur’da memur olarak çalışıyordu. 2016 yazında Samsun’a tayin olmuşlardı. 15 Temmuz’da gerçekleştirilen hain darbe olmasa hayatlarına Samsun’da devam edeceklerdi. Borca girerek aldıkları daireye henüz yerleşmişlerdi, ama güzel başlayan yeni hayatları ikisinin de ihraç olmasıyla birden bire acılaşmıştı. Karadeniz’in bu görkemli şehrinde işsiz güçsüz yaşamak zordu. O nedenle büyüklerinin yanına, yani (... ) (...)’a taşınmaya karar vermişlerdi.
Zulüm rüzgârları aileyi bir yaprak gibi savurmaya devam ediyordu. Açığa alınıp ihraç olmak yetmez gibi bu kez de karı koca ikisi birlikte gözaltına alınmışlardı. Suçlamalar ise bildik şeylerdi: Bankada hesabının olması, sendikaya üyeliği ve bylock. (...)’dan (...)’a uzanan çileli yolculuk, adeta ilerde karşılaşacakları başka zulümlerin habercisi gibiydi. Yirmi dört gün süren gözaltı süreci ve kanunî hiçbir karşılığı olmayan suç isnatları hem bedenen hem de psikolojik olarak ikisini de iyice yıpratmıştı. Ne ki yaşadıkları ve bir anlam veremedikleri zulümler bununla da sınırlı değildi. Ucu nereye varacağı belli olmayan kahır yolculuğu ikisinin de tutuklanması ve (...) Cezaevine konmalarıyla devam ediyordu.
(...) ailesi için imtihanın büyüğü bundan sonra başlıyordu. Anne baba cezaevine girince en büyüğü on bir yaşında, dört tane çocuk geride kalmıştı. Dört öksüz ve yetim yavru… Hiçbir dünyalığın anne ve baba hasretini dindiremediği dört anne kuzusu… On bir yaşındaki (...) (...) (...)’da dayısında kalıyor. Hem anne ve babasından hem de kardeşlerinden uzakta, tek başına hayatın yükünü omuzlayan (...), aklına anne ya da babası geldiğinde kime anneciğim-babacığım diyerek kendini güvende hissedecek? Kardeşlerine doyasıya sarılmak istediğinde boş odalardaki hayallerine mi dokunacak? Ya diğer kardeşler… (...) altı, (...) dört, (...) daha iki yaşında. Anne ve babalarının yokluğunu (...)’daki dedeleriyle gidermeye çalışıyorlar.
Merhamet duygusunu büsbütün yitirmemiş vicdan sahipleri, söyler misiniz bu dört çocuk, anne sesi yankılanmayan hangi kapıda huzur bulabilir? Henüz suçu bile sabit olmayan anne babaya mı yoksa hayatlarının baharındaki bu körpe yavrulara mı ceza verilmiş oluyor?
Tam dokuz ay oldu. Annesiz geçen dokuz ay. Işıktan ve sudan mahrum kalan çiçek büyür mü? Rengini ve kokusunu cömertçe salar mı dakik nazarlara? Çiçek için ışık ve su neyse çocuk için anne odur. Annesiz hangi çocuk tebessüm edalı gülüşler salar etrafa? Diğerleri henüz küçük, belki olup bitenlere bir mana veremiyorlar; ama (...) on bir yaşında. Hayatın bunca yükünü on bir yaşındaki bir çocuğun kırılgan omuzlarına yüklemeye kimin hakkı var?
Gelin bütün inançlarımızdan ve dünyevî beklentilerimizden sıyrılarak sadece insan olarak düşünelim: On bir yaşındaki (...) ve iki, dört ve altı yaşındaki kardeşler hâlâ birbirlerinden ayrı yerlerde ve annesiz olarak hayatlarına devam etmeli mi? Vicdanlarınızın ‘hayır’ dediğini duyar gibi oluyorum. Öyleyse duâ edelim de üç Ağustos’taki ilk duruşmada en azından anneleri tahliye olsun ve yavrucaklar anne sevgisinden mahrum kalmasınlar.