"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kapıları uzun zamandır sütçüler çalmıyor

Mehmed KILIFOĞLU
05 Eylül 2015, Cumartesi
Yeni Asya Neşriyat tarafından çıkartılan, demokrasi hakkında söyleşileri ihtiva eden, “İslam, Demokrasi, Laiklik” adlı kitapta merhum Demirel demokrasiyi Churcill’e atıf yaparak şöyle tarif ediyor: “Demokrasiyi tarif etmek, çeşitli şekillerde yapılabilir. Ama hangi şekilde tarif ederseniz edin, bir yere çıkar.

Meselâ, Churchill demokrasiyi şöyle tarif ediyor: ‘Sabahın köründe, alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman, bunun sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi.’”

Aslına bakarsanız, bu, korkusuz yaşama hakkının çok güzel ifadesidir.

“Kapınızı, sabahın köründe kimse çalmaz, çalamaz. Yani, ne kişiler çalar, ne devlet çalar. Çalsa çalsa, sütçü çalar. Sütçüden başka da kimse çalmaz. Bu, güvenlik demektir aslında. Güvenlik, demokrasinin temel taşıdır. Demokrasiyle güvensizlik eş değerde olmaz. Hiçbir zaman da olmamıştır. Demokrasiyi güvensizlik sebebi saymak kadar yanlış birşey tasavvur edilemez.” diyor merhum Demirel.

Ülkemizde, son dönemde kapıyı maalesef bir tek sütçü çalmıyor. Muhalif görülüyorsanız kapınızı, maliyesinden, malî polisine, emniyetinden jandarmasına bilumum devlet görevlilerinin çalması mümkün. Gerçekten kapısını sütçülerin çalmasını özledi bu ülke insanı.

Paralel yapıyla mücadele adı altında yürütülen, bir cemaatin, eğitim kurumlarına varıncaya kadar yapılan bir takım şüpheli operasyonlara, İpek Grubu’na yapılan operasyonlarla da devam edilmesi, yurt içinde olduğu kadar, dünyadan da objektiflerin bir anda Türkiye’ye dönmesine sebep oldu. 

İpek Grubu’nun neyle suçlandığını bilmiyorum, ama gerçek sebebi herkes gibi ben de biliyorum; bu sebeple; nedir, ne değildir diye de araştırmaya gerek bile duymadım. 

Gerçek sebep şu: AKP aleyhine yayın yaptığı düşünülen ya da yapan, muhalif olarak görülen her basın kurumunun ya da bu basın kurumunun bağlı bulunduğu grubun, bir şekilde bir sebep bulunarak, böyle bir sebep yoksa da oluşturularak ortadan kaldırılması… 28 Şubat’ta yalnızca yeşil sermaye hedefti. Şimdi yeşil, sarı, kırmızı, mavi, mor fark etmeksizin, AKP yanında olmayan her ekonomik yapı hedef. 

Buna delilim de şudur: Bu tip operasyonların sürekli olarak muhalif görülen ve elinde basın yayın gücü bulunanlara yapılması... Bilindiği üzere, basına operasyon Sabah grubuyla başlamış ve çeşitli şüpheli yollarla Sabah grubu, AKP’nin büyüttüğü bir aile şirketine devredilmişti. Operasyon Zaman grubuyla devam etti. Yapılan suçlamalara hiçbir makul cevap verememelerine rağmen; “seçilmiş iktidara darbe yapıyorlar” bahanesiyle, bu grubun da üzerine çöküldü. Neymiş, böyle bir yolsuzluk falan varsa, harekete geçmeden önce, AKP’ye haber verilmesi gerekirmiş. 17-25 Aralık’ın altı boş, isnat edilenler iftira olsaydı; AKP’nin haklı olduğuna kani olunabilirdi. 17-25 Aralık’taki hiçbir şey siyasî iktidar tarafından reddedilemedi. Hatta bizzat,  “ne söylendiyse onu yaptık” diye bakan düzeyinde ikrar edildi. Bu sebeple devlet yapılanmasını bilemem, ama Zaman basın yayın grubuna ve diğer eğitim kurumları ve bankasına yapılan operasyonlar, paralel yapı operasyonundan ziyade, “Ne istedinse verdik, neden çarkımıza çomak soktun, sen böyle yaparsan, ben de böyle yaparım” operasyonudur ve siyasî amaçlıdır.

İpek Grubu’na yapılan operasyon bu halkanın üçüncü ayağıdır. Eminim ki; iktidar-yandaş basın arasındaki para-güç-mevki-reklâm-ihale trafiği incelense, ülke ertesi güne yeni bir Türkiye olarak uyanır. Sahi neden bu operasyonlar hep muhalif basın yayın gücü olan iş adamlarına yapılıyor da, iktidara yakın yandaş basın gücünü elinde bulunduranlara yapılmıyor? Bu soru bile; sözkonusu operasyonların hedef seçilerek yapıldığının ve asıl niyetin ne olduğunun bir ispatı durumunda.

Şu çok açık ki; muhalefetin olmadığı bir ülkede demokrasi ve hukuk olmaz. Muhalefet etmek, yani “şunları şunları yanlış yapıyorsun, kendini düzelt” diyebilmek, ya da “artık yapamıyorsun, şu senden daha iyi yapar” diyebilmek; dinî, vicdanî, toplumsal, yani insanı ilgilendiren her açıdan en temel bir haktır. Ve artık biz şunu çok iyi biliyoruz ki; AKP’nin demokrasiyle, hakla, hukukla falan yakından uzaktan işi yok. Demokrasiyi iktidarı ele geçirmek ve ellerinde tutmak için bir araç olarak görüyorlar. Dolayısıyla iktidarlarını tehdit edebilecek her türlü basın yayın grubuna veya bu grubun sahiplerine fütursuzca operasyon yapmaktan çekinmiyorlar.

Şu anda iktidar olanların, iktidarları sonrasında bu ülkede sade bir vatandaş olarak rahatça barınabilmeleri, iktidarken yaptıkları demokratik ve yapmadıkları antidemokratik işlerle doğrudan ilgilidir. AKP yöneticilerinin bu gerçeği göz ardı etmemesinde büyük fayda var.

Albert Einstein’in meşhur bir sözü var: “Şayet 3. Dünya Savaşı olursa hangi silâhların kullanılacağını bilmiyorum, ama 4. Dünya Savaşı olursa hangi silâhların kullanılacağını çok iyi biliyorum: Taş ve Sopa.” Ben de, 1 Kasım sonrasındaki ilk genel seçimde, iktidarın, AKP parçalı mı ya da AKP türevli mi olacağını ya da hepten AKP’siz mi olacağını bilmiyorum, ama iki genel seçim sonra, yani meşhur 2023’de ne olacağını çok iyi biliyorum. Siyasal İslâm geleneği ülkede son bulacaktır. İslâm’ın siyasete alet edilemediği, her partinin İslâm’a saygı duyduğu ve “biz de dinimizin hizmetindeyiz” diyen bir siyasî yelpaze ortaya çıkacak ve AKP gibi baskıcı ve totaliter Siyasal İslâmcı partilere ihtiyaç kalmayacaktır. AKP eliyle iktidar olan Siyasal İslâm’ın iktidar olma tecrübesi, şüphesiz ki Türkiye için kötü bir tecrübedir. Dünyada da Siyasal İslâm’ın başarılı olduğu bir ülke örneği yoktur. Buna Siyasal İslâm demek de aslında çok doğru değil, siyasal dincilik demek belki de daha doğrudur. İslâm en yüce değerimizdir, ama siyasî amaçlarla kendine hizmet ettirilmemelidir. Elmas değerinden kömür değerine düşürülmesinedir itirazımız. AKP’linin dini İslâm da; CHP’linin ya da başka bir partilinin dini Hıristiyanlık mıdır? İslâm’ın bölücü bir unsur olarak kullanılması hem yanlıştır, hem de bunda büyük vebal vardır. 

Bir dipnot düşerek yazımızı bitirelim. Dün Bodrum sahiline vuran o küçük çocuğun ölü bedeninde ülke ve hükümet olarak hiç mi payımız yok? Suriye’deki ateşe odun atıp ateşi daha da alevlendirdik; sonra sınırları sonuna kadar açtık, Almanya’nın 50 yılda aldığı yabancının iki katını iki yılda aldık, ne sunabildik, umut dahi sunamadık. 

AKP’nin kaçırdığı ve hiç hesaplamadığı şey şuydu: İnsan umut üzere yaşar. İnsan hayvan değildir. Sadece temel ihtiyaçlarını karşılamak için yaşamaz. Bu insanların, eğitim, daha iyi bir hayat, iyi bir iş gibi, sosyal ihtiyaçları olacağı belliydi. İnek sürüsü kabul eder gibi hepsini plansızca aldık. Sonuç şu anda kıyıya vuran o çocuk bedeni. Gel alnından öpeyim seni sabi çocuk. Allah (cc) mekânını cennet etsin. Bir insanın gözyaşlarını tutabilmesi çok zor. Batıya suç atmanın anlamı yok, çünkü Batı zaten bildiğimiz Batı. 

Gerçek şu: Bu insanları sen kabul ettin, sorumluluğu da sende. Çocuk Esirgeme Kurumundan evlâtlık edinmişsin, yan komşuna yalvarıyorsun “ben evlâtlık aldım bakamıyorum, yardım et” diye… “Eee, kardeşim bakamayacaktın neden aldın, bana güvenerek mi aldın” demezler mi o zaman? 

Yeni hükümet kurulur kurulmaz ilk işi, bir Mülteciler Bakanlığı kurmak olmalı. Milyonlarca mültecinin hayatı, gözü bağlı günlük el yordamıyla iş yapılarak hayatları planlanamaz ve idame ettirilemez. Almanya’nın bile fellik fellik mülteci kabulünden kaçındığı bir ortamda; ülkemiz bu ekonomik gücüyle kendi insanını refaha erdiremezken, nüfusun yarısının 300 dolarlar seviyesinde asgarî ücretle yaşadığı bir ortamda, milyonlarca mültecinin hayatını nasıl planlayacağız? İşimiz çok zor. Allah’ın (cc) başka milletlere bahşetmediği, hele Batılılarda hiç olmayan mangal gibi yüreğimiz var, ama cebimiz delik.  Allah (c.c) gerçekten bu ülkenin yardımcısı olsun… 

Okunma Sayısı: 2537
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı