Herkesin sormaya korktuğu soru şu: Rusya, IŞİD gibi terörist olarak tanımladığı, ABD’nin ve Türkiye gibi ABD yanlılarının desteklediği ve silâhlandırdığı diğer grupları da vurur mu? Ve vurursa ne olacak?
Rusya’nın Suriye iç savaşına karışması, Suriye sorununu bambaşka bir seviyeye taşıdı. Rusya, Suriye’de oynanan oyuna neden girdi? Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil herkes bu soruyu soruyor. Erdoğan’ın sorduğu “Rusya’nın Suriye’ye bir sınırı yok. Rusya Suriye’yle niye bu kadar ilgileniyor” sorusunun “sınır”la ilgili kısmı biraz amatörce olsa da; Rusya’nın neden Suriye’ye müdahale ettiği sorusunu yalnızca Erdoğan sormuyor; aynı şaşkınlığı ABD ve Avrupa’nın da yaşadığını dış basından görebiliyoruz. Aslında bu soruyu, Rusların güneyle ilk münasebeti olan 1568 yılındaki Sokullu-Korkunç İvan arasındaki Astrahan Savaşından başlayıp, birkaç gün önce Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov’un, Esad tarafından Putin’e hitaben yazıldığı bildirilen “bize askerî olarak yardım edin” içerikli rica mektubuna kadarki her aşamada cevaplayabilirsiniz. Rusya’nın bu mektuptaki askerî müdahale talebine olumlu cevap vermesi için, Suriye’nin Sovyetler dönemindeki en sadık müttefiki olmasından tutun Rusya’nın Suriye’den hâlâ tahsil edemediği milyarlarca dolar alacağına kadar, en az bir düzine mantıklı cevap bulabilirsiniz. Ayrıca bu talebin neden olumlu karşılandığını anlamak için, Beşşar Esad’ın Hafız Esad’ın oğlu olduğunu ve Hafız Esad’ın SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) ile 8 Ekim 1980 yılında imzaladığı SSCB-Suriye Dostluk ve İşbirliği antlaşmasını da hatırlayabilirsiniz. Bu antlaşmanın 5. maddesine göre, “Taraflardan herhangi birinin barış ve güvenliğinin tehdit edilmesi halinde, bu tehdidin bertaraf edilmesi ve barışın yeniden tesis edilmesi amacıyla işbirliği yapmak için birbirleriyle derhal temasa geçeceklerdir.” Bu maddeden de görüldüğü üzere, bu antlaşma bir garantörlük antlaşmasıdır. Bugün için Rusya’nın müdahalesi, bu antlaşmanın canlandırılması olarak düşünülebilir. Bütün geçmiş tarihi bir kenara bırakalım, en basit bir ifadeyle, herhangi bir olaya müdahale etmemenin maliyetinin, müdahale etmekten daha yüksek olduğuna inanırsanız, gidip bu olaya müdahale edersiniz. Rusya Suriye’ye müdahale etmemeyi, müdahale etmekten daha maliyetli görmüş olmalı ki, müdahale etmiştir. Olay bu kadar basittir. Uluslararası ve siyasal bilgiler açısından cevabını ise; “ulusal menfaatler sınır tanımaz” şeklinde verebiliriz.
Dolayısıyla, bugün için “Rusya’nın Suriye’ye bir sınırı yok. Rusya Suriye’yle niye bu kadar ilgileniyor?” sorusundan ziyade, “Rusya bugüne kadar Suriye’ye neden müdahale etmedi?” sorusu daha doğru bir sorudur. Şimdi bu soruyu cevaplamaya çalışalım. 1985 yılında Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle birlikte, o güne kadar müttefiklerini koruyup kollayan SSCB, kendilerine “artık başınızın çaresine bakın” demeye başlamıştır. 1991’de SSCB’nin yıkılmasıyla da bu ülkelere verdiği destek kendiliğinden sona ermiştir. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Neocon ve 2. Avrupa’nın fitilini ateşlediği Arap Baharı’nın Ortadoğu coğrafyasını paramparça ettiği bir minvalde, Rusya’nın Türkiye’nin de 2002 öncesinde devlet politikası olan Suriye’nin toprak birliğini sağlama amacını ve Esad’ın kendilerine yaptığı dâveti öne sürerek müdahale ettiğini görüyoruz. En azından kendi ifade ettikleri budur. Çin ve İran’da Rusya’ya destek veriyor. Putin ve Şi Cinping, sanki dünyaya, Gorbaçov’un 1985’te bıraktığı rolü yeniden üstleneceklerini bildiriyorlar. Suriye’nin bütün silâhlarının ve kimyasal silâh fabrikalarının Rusya menşeili olduğunu, Suriye’nin Tartus şehrindeki askerî limanının Rusya için önemini, geçmişteki ve bugünkü yakın Suriye-Rus ilişkilerini ve en son bunlara Esad’ın dâvetini de eklersek, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi asla bir sürpriz değil ve beklenen ve hatta biraz geç kalınmış bir hareket olarak değerlendirilmeli. Rusya’nın, SSCB’nin yıkılmasından sonra, Gürcistan, Kırım ve Ukrayna’daki mücadelelerinden galip çıktığı, Suriye’den de başarıyla çıkarak, Ortadoğu’da “istemediğini yaptırmayan ülke” konumundan “istediğini yaptıran ülke” yani “süper güç” konumuna yükselmeye çalıştığı yönünde Batı medyasında yorumlara sıkça rastlamak da mümkün.
Şu anda bölgede bir gün ABD uçakları, bir gün Rus uçakları vuruyor. ABD’nin karşı olduğu yalnızca IŞİD. Yani ABD, “Suriye parçalanabilir, ama IŞİD söz sahibi olmasın” diyor. Rusya Savunma Bakanı başta hedeflerinin IŞİD olduğunu açıklamıştı, fakat ertesi günü Rus Dışişleri Bakanı Lavrov bu söylemi, yalnız IŞİD değil, Suriye’deki bütün terörist gruplar olarak değiştirdi, yani Rusya, Esad güçleri dışındaki bütün güçleri terörist olarak tanımladı.
Burada herkesin sormaya korktuğu soru şu: Rusya, IŞİD gibi terörist olarak tanımladığı, ABD’nin ve Türkiye gibi ABD yanlılarının desteklediği ve silâhlandırdığı diğer grupları da vurur mu? Ve vurursa ne olacak? Rusya ve ABD, Suriye’de müttefik mi olacaklar, yoksa düşman mı? Müttefik olmazlarsa, Amerikan ve Rus uçakları Suriye semalarında karşı karşıya gelirse ne olacak? Rusya, Türkiye hava sahasını ihlâl ederek neyi test etti? NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, Rusya’nın sadece bir hava uçağının kısa süreli olarak Türk hava sahasını ihlâl etmesine ilişkin olarak, “NATO, Türkiye dahil bütün müttefiklerini tehditlere karşı korumaya hazırdır” ve “gerekirse güneye NATO askeri kaydırırız” gibi verdiği aşırı tepkilerle, habbeyi kubbe yapmasına ve ciyak ciyak ciyaklayıp ortalığı kızıştırmasına ne demeli? NATO’nun aşırı tepkisinin, Rusya-Türkiye ilişkilerini, baltalama amaçlı olduğu çok açık. NATO’nun olayı bu kadar büyütmesini, neoconlar ve 2. Avrupa’nın yeni oyunu olarak mı algılamak lâzım? Bu şekilde, Irak ve Suriye’den sonra 3. cephe adım adım Türkiye’de mi açılmaya çalışılıyor? Oyun içinde oyun. Çözülmesi gereken çok puzzle var.
Bugün için ortaya çıkan en net gerçek şu: IŞİD emperyal güçlerin Ortadoğu’ya müdahale etmek için kurdurulmuş sipariş bir örgüttür. Önceki bir yazımızda da bildirdiğimiz gibi, istenildiğinde çok kısa sürede yok edilebilecek bir kukla güçtür. ABD, üflemekle söndürebileceği IŞİD için Suriye’ye kadar geldi, Putin içlerinde IŞİD’e katılan binlerce eski Sovyet cumhuriyetleri kökenli savaşçının ileride kendi ülkesi için tehdit oluşturacağını bahane ederek, askerî güçlerini Suriye’ye getirdi. Getirdikten sonra yalnızca IŞİD değil, Esad’a karşı savaşan bütün grupları terörist ilân etti. Çin ve İran, Rusya’ya “arkandayım” diyor. Yani Kobani’de PYD’ye karşı yenilen bir IŞİD için, bir tarafta ABD, Avrupa, Türkiye, Katar, BAE ve S. Arabistan; karşı tarafta, Rusya, Çin, İran ve Esad Rejimi seferber olmuş durumda, size de tuhaf gelmiyor mu? Bir fareyi boğmak için, bu kadar kedi fazla değil mi? Konu IŞİD mi sizce?
Bugün Suriye sorunu, Rusya’nın taze bir oyun değiştirici olarak gelip yeni bir chapter açmasıyla başkalaşım ve mutasyon geçirmiştir. Daha önce, Suriye çatışmalarını, mahalli oyuncuların çatıştığı “Taht Oyunları” olarak tanımlamıştım. Şimdi bu tanım değişiyor. Aradaki Esad Rejimi -IŞİD-El Nusra gibi figüranlar yerini yavaş yavaş, bir yanda Rusya-Esad Rejimi-Çin-İran ve karşı tarafta ABD-Avrupa-Katar-BAE-Suudi Arabistan ve Türkiye gibi başrol oyuncularına bırakıyor. Sanki III. Dünya Savaşı’nın bir provası yapılıyor. Konuşmak için henüz erken olsa da, Varşova Paktı’nın yıkılmasıyla tek kutuplu hale gelen dünya da, NATO’ya karşı, alternatif olarak Rusya-Çin-İran-Suriye Paktı hızla kuruluyor.
Dünyada yeni güç dengeleri oluşurken; bugün herkes, Suriye sorununun daha içinden çıkılmaz, daha kompleks ve daha tehlikeli bir hal aldığı hususunda hemfikir.