"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’dan talebelerine (2)

Cevat Çakır
09 Nisan 2017, Pazar
Sabri Efendi'nin Mektupları...

Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden Sabri Efendi’nin lâhikalarda 23 tane mektubu yer almaktadır. 

 Sabri Efendi, Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektuplarda şu ifadeleri kullanmıştır: “Üstad-ı Alişanım efendim. “Eyyühel Üstadü’l Muhterem” 

Üstad Bediüzzaman da Sabri Efendi için “Aziz ve gayretli ahiret kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede yoldaşım Hulusi-i sani ve Sabri-i evvel” ve ayrıca “Nur iskelesinin nazırı”  “Nurlar santralı Sabri” ve “Risale-i Nurun kaptanı” sıfatıyla anmıştır. 

Yine “Sabri Efendi için fıtraten bende mevcud has bir nişan var. Bütün telebelerim içinde karabet-i nesliyeden daha ziyade karabet kendisinde hissettim. Bir Hulusi-i Sanidir. Müntehabdır” demiştir. Sabri Efendi de yazmış olduğu mektuplarda Risale-i Nurun cüzleriyle ilgili hislerini aktarmıştır. 

Bunlardan bazı örnekler: “Gönlüm isterki, hemen Risale-i Nur’un umumunu yazıversem de mamelimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalâaya başlasam” 

Onuncu sözle ilgili olarak da şöyle yazmıştır: “Kıymet-i maneviye itibareyle mevcudattan ağırdır” 

Yirmidokuzuncu Sözle ilgili olarak, “Medarlar merdivenlerinden âli makamlara manevî suud ederken, hele Onuncu medar ve Üçüncü, Dördüncü Meselelerde deniz dalgıçları gibi derya-yı maneviyatta dalıp yüzerken o kadar envar-ı hakaik-i kibriyaya ve ezvak-ı letaif-i ulyaya müstağrak oldum ki, arz ve ifadeden acizim” demiştir. Yirmisekizinci Sözle ilgili olarak, “Çoktan beri ruh-i kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmi Sekizinci Risale-i pür-nurlarını ‘lehü’l-hamd’ kıraat ve istinsaha muvaffak oldum.” “Hele Birinci Sözde Besmelenin derece-i ehemmiyeti ve suret-i temsiliyesi şayan-ı takdir ve hayrettir.“ Bahr-i mu’cizat, Fahr-i Kâinat Efendimiz Hazretleri’nin (asm) “şu sisli asırda paslı ruhlarımızı tenvir ve tesir eden” ve “saik-i hayat-ı ebediyeleri bulunan” On Dokuzuncu Mektup” şeklinde ifadeler kullanmıştır. 

Re’fet Bey’in mektupları

Üstad Bediüzzaman’ın kendisine en çok mektup yazdığı talebelerinden biri olan Re’fet Bey’e 29 tane mektup yazmış. Re’fet Bey de Üstad Bediüzzaman Said Nursî’ye hitaben 7 tane mektup yazmıştır. 

Üstad Hazretleri Re’fet Beye yazdığı mektuplarda çocuğuna, hanımına ve kainpederine mutlaka selâm göndermiştir. Ve evliliğini de şu duâ ile tebrik etmiş: “Cenâb-ı Hak yeni hayatınızı mübarek eylesin ve refika-i hayatınızı hayat-ı ebediyenizde, Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfının ahirindeki refika-i hayata dair vade ve sıfata mazhar eylesin, amin.” 

Çocuğuyla ilgili olarak “İnşallah senin çocuğun da birincilerden olacak. Madem çocuk benim benim de evlâd-ı maneviyemdir; ona verdiğin ders, yarısı senin namına ise yarısı da benim hesabıma olmalıdır. Kayınpederiniz Hacı İbrahim Efendi’ye çok selâm Bedreddin’e ve hemşireme çok duâ ediyorum.” 

Yine oğlu ile ilgili olarak “Bedreddin’i küçüklüğüyle beraber büyük talebeler dairesine dahil etmişim. O, küçüklerin büyüğüdür. Bedreddin’in validesine duâ ediyorum. Elbette Bedreddin’in hüsn-i terbiyesinde muhim hissesi onundur. Çünkü onun en birinci üstadı odur” ”Mübarek Bedreddin’e çok duâ ediyorum.” “Bedreddin inşallah bizlere hakikî bir hayrü’l-halef olur” “Mübarek ve bahtiyar Bedreddin’in başından öperim.” “Nur kahramanı ve Kur’ân’ın hadimi kardeşim Re’fet Bey” “Seninle hiç olmazsa her dört günde bir kere görüşmeye ihtiyaç ve iştiyakım varken dört sene hususî görüşebildik.” ”Senin bende bir üstadın, bir kardaşın, bir dostun var” ”Ciddî, sıddık, dikkatli kardeşim Re’fet” 

Diğer bir mektubda “Samimî ahiret kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede çalışkan bir arkadaşım Refet” Hemen sonraki mektupda “müdakkik” sıfatını eklemiştir. 

Devamındaki mektupda ise, “Mütefekkir.” 

Talebesi Hüsrev’e mektupları

Lâhikalarda yer alan mektuplara göre Bediüzzaman’ın talebesi Hüsrev (Altınbaşak), Üstad’a 16 adet mektup yazmıştır. Üstad da kendisine hitaben 13 mektub yazmıştır. 

Hüsrev Ağabey, Üstadın kendisine yazdığı mektuptan dolayı sevincini şu şekilde ifade ediyor: “Sevgili muhterem Üstadım, Kıymettar Üstadım, Bekir ağa ile gönderdiğiniz mektuptan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi aciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kalemimin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil (öpüyor) ediyor; ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyorum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları yazı yazmak veyahut Risaleleri okumakla teskin ediyorum. Zaman oluyor kalbim mütemadiyen ağlıyor, ah Sevgili Üstadım. Sizden istirhamım budur ki: Beni affediniz.” 

Tevafuklu Kur’ân yazılması haberiyle ilgili cevabi mektupta da şunları yazıyor: “Ve böyle bir Kur’ân-ı Kerîm’in yazılması hakkında vaki olacak her fedakârlığa hazır olduğumu, utanarak, baştan ayağa kadar beni istilâ eden bi sürurun verdiği halet-i ruhiye üzerine arz ediyor ve ayrıca diyorum ki: Sevgili Üstadıma istenilen şekilde kendi elimle yazılmış bir Kur’ân-ı Kerîm’i yazıp takdim etmeyi arzu ediyorum.” 

Yazmış olduğu Risaleleri gönderirken Üstada muhabbetini şöyle ifade ediyor: “Kur’ân-ı Mübinin nurlarının ahz ve neşri hususunda, Sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılınmasından dolayıdır ki, sizi bize veren Cenâb-ı Hakk’a minnettarlığımızı tahdid edemeyiz.” 

Üstadın cezaevinde olmasından dolayı üzüntüsünü şu satırlarla anlatmış: “Teâli ve terakkisi için çalıştığınız cemiyet-i İslâmiyeye arasından uzaklaştırıldığınız bir halde geçireceğinizi hatırladıkça yüreğim parçalanıyor. Gözlerimden yaşlar dökülüyor.” “Sevgili Üstadım,...... Zaferi kazanan ordular gibi insanın bütün kuvasına, ‘Ey kıymettar risaleler ve ey nuranî feyyaz sözler, meydan sizindir! Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mükevvenata hükümran olan Hâlık-ı Azimin hak sözleriyle bizlere tarık-ı hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz’ dedirtiyor.” 

Hikmetü’l-İstiaze Risalesi kendisine ulaştığında şunları yazıyor: “Ey sevgili Üstadım, bu kıymettar Risale ile mücahid talebelerinize öyle bir ilâç takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla manevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki; o pek hudhiş yaralarımız bir anda iltiyam buluyor, ıztıraplarımız o anda zail oluyor; kalblerimiz serapa sürur ile doluyor. 

Rabb-i Kerimimize karşı taşımakta olduğumuz muhabbetimiz tezayüd ediyor. Ve Hâlık-ı Rahime karşı olan adabımıza bile gelmeyeceğini okudukça, vazifedeki şevk ve gayretimiz artıyor. Üstadım, size evvelden beri ‘Lokman’ nazarıyla bakmaktayım. Evet hakikaten bir Lokman’sınız. Lokman Hekim gibi, kalbî arzularımızı işiterek bu Risaleler ile muacele uzatıyorsunuz.” 

Üstad Hazretleri de Kur’ân’ı yazdığı için talebesi Hüsrev’e “İkinci defa yaldızlı bir Kur’ân’ı yazdığın beni fevkalâde müferrah etti. Hem, benim için de yeni risaeleleri mübarek kaleminle istinsah ettiğin beni minnettarlık hissinden mesrurane ağlattı.”  Üstad, kendisine gönderilen mektubun karşılığında cevaben şunları yazmış: ”Hüsrev kardeş, senin mektubun, benim meraklarıma (Hasan, Mustafa’lar gibi) bir şifa ve arzularıma bir deva (Mu’cizat-ı Ahmediye gibi) ve ümitlerime bir ziya (Re’fet, Konyalı Sabri gibi) hükmüne geçti.” Hüsrev Abinin yazmış olduğu Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi’ne karşılık Üstad, “Hüsrev kardeş, kasem ederim, benim elimden gelseydi yalnız bu defa altın yaldızla yazdığın Mu’cizat-ı Ahmediye’ye mukabil her bir sahifesine, yalnız maddî bir ücret olarak birer altın hediye edecektim. Hakikaten ebedî bir gül fabrikasına kâtip tayin edildiğinize kanaatim katiyet kesbetti.” Hüsrev Abinin kalemiyle ilgili olarak “Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir mu’cizeî maneviyesi olduğu gibi; Hüsrev’in kalemi de, Risale-i Nur’un pek kuvvetli bir kerameti olduğuna buraca her gün tasdik ediyoruz.” “Risale-i Nur’un kahramanı Hüsrev, İnşallah o gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek.” 

Hüsrev Abinin bir özelliğini şu şekilde anlatıyor: “Nasıl ki Hüsrev, yazdığı Kur’ân’ı fotoğrafla tab’ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur’ân’lar kendi hattı ile âlem-i İslâmda intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlâsı muhafaza ve hazz-ı nefisten teberri etmiştir.” 

Hüsrev Abi Üstad’a yazdığı mektupta Risale-i Nur’a intisabın faydalarını şu şekilde anlatıyor: ”Evet, Sevgili Üstadımız, Bütün talebeleriniz hep birden diyorlar: Liyakatsızlığımız ile beraber safiyane istihdam edildiğimiz bu hizmet-i Nuriye’de bedî bir Üstada hem talebe, hem kâtib, hem muhatab, hem naşir, hem mücahid, hem halka-i nasih, hem Hakka abid olmuş gibi cihandeğer güzelliklerin hepsini birden bize veren Hazret-i Allah’a ne kadar şükretsek azdır.” 

Cezaevine giren Hüsrev’le ilgili Üstad Hazretleri şunları söylüyor: “Aziz sıddık kardeşlerim, ..... Hüsrev gibi bir Nur kahramanı size ihsan edildi. İnşallah, bu medrese-i Yusufiye dahi, Medresetü’z-Zehra’nın bir mübarek dersanesi olacak. Ben şimdiye kadar Hüsrev’i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim.” Yine Üstad Hüsrev Abiyle ilgili olarak “Aziz sıddık Kardeşlerim, ..... Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakikî tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur Kahramanından -benim yerime ve Nurun şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından- hiçbir cihette gücenmemek elzemdir.” 

Hüsrev Abi Afyon müdafaasında şunları söylemiş: “Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur’la âlem-i İslâm’a, hususan bu vatana ve bu millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suça ruh-u canımla iştirak ediyorum.” 

Okunma Sayısı: 3507
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rüstem garzanlı

    9.4.2017 12:04:39

    Bedīüzzamân'a talebe olma hassasiyeti budur. Dava adamı olmak ta budur. Yani ötekileştirme değildir.Medyatik değildir..... Çok değerli ve mühterem ağabeylerimizin hüsn'ü niyetlerini siyasi emellere alet etmemektir. İtidal ile hareket etmektir. Çekişme, alenen taraf olma, Risâle-i Nur cemaatinin fıtratına uymuyor. Şayet kastı yapılıyorsa ağır bir vebaldir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı