"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’dan talebelerine (3)

Cevat Çakır
16 Nisan 2017, Pazar 00:05
Hafız Ali ağabeye mektuplar

Hafız Ali ağabey, Lâhikalarda yer aldığıa göre toplamda Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye 6 mektup yazmış, Üstad da kendisine 5 mektup yazmıştır. Barla’daki 1. mektupda şunları yazmıştır: ”Ey yüce Üstad! Cenâb-ı Erhamürrahimine çok şükürler ki size, muazzam Kitab-ı Mübinin hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. ....İnşallah yevmi, o yevm-i mev’udu duânız himmetiyle göreceğiz ve biz görmezsek fütuhat-ı azime nail olan eserleriniz pek bala bir mevkide kahramanane müşahade edecekleri şüphesizdir. ....Öyle ise siz yalnız bize değil, ilayevmilkıyam baki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahta dünyayı sarsan güruh-ı hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan Kur’ân-ı Hakimin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım!”59 “Hızır gibi yetişip ve misl-i Lokman, Kur’ân-ı Hakimin şifahanesinden lemean eden mualecelerle tedaviye başladınız. Hayat ismine lâyık bir hayat bahşına vesilesiniz. O hayatı ihsan eden ve vesile olan uğruna, o hayatı ifna edemediğimden pek mükedderim. Allahu Teâlâ sizden ebeden razı olsun.” 60 

Kendisine gönderilen “Hikmet’ül-İstiaze” için mektubunda şunları yazıyor: “Hüdhüd’ü Süleymanî, zeminin suyu meçhul olan yerlerinde -hafriyatsız- suyu bulmaya vesile idi diyorlar... Aynen bu risale, Hüdhüd-ü Süleymanî tarzında, âlem-i asgar olan insanın ezdadlarından müteşekkil cism-i vücudunda ‘nur-u iman yatağı’ olan kalbi, biaynihi gösteriyor. Zemin yüzünde zararlı ve zararsız otları teşhis eden kimyagerin ab-ı hayat bulduğu gibi-binde bir hakikatını ancak görebildiğimi anladığım bu eser-i âlî, bütün ehl-i iman ve zişuura, menba-i hakikisi olan Kur’ân-ı Hakim gibi, Nurları ile ab-ı hayatı serpiyor.”61

Üstad Bediüzzaman Hazretleri de kendisine hitabında, “Nur fabrikası nam sahibi Hafız Ali Kardeş, Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetim hariç kalmak şartıyla, bana harika göründü. Senin halis ve yüksek dirayetin, terakkide olduğunu gösterdi. Bana ‘İşte çok Abdurrahman’ları taşıyan bir Ali’ dedirtti” 62 diye yazmıştır. 

Yine Üstad, yazdığı bir mektubda “Senin Risale-i Nur’a karşı harika ihlâs ve irtibat ve itikadın, inşallah Nurları o havalide daima parlatacak” diye hitab etmiştir. 63 Yine Sikke-i Tasdik-i Gaybideki Hafız Ali’ye ait bir mektubun takdiminde “Risale-i Nur’un mühim bir rüknü olan Hafız Ali” ifadesi kullanılmıştır. 64

Hasan Feyzi ağabeye mektuplar

Üstad Hazretleri, Hasan Feyzi’nin senakârane yazdığı bir mektubuna karşılık yazdığı bir mektubu o mektubun başına eklenmesini söylüyor ve mektubuna şu ifadelerle başlıyor: “Aziz sıddık kardeşlerim. Bu defa şehid merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir varisi ve Denizli talebelerinin yüksek mümessili ve Denizli şehrinin Risale-i Nur’a karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin edibane, Risale-i Nur hakkında fevkalâde senakârane pek uzun mektubunu aldım.”

Ayrıca kendisiyle ilgili olarak “Kıdemli bir muallim ve âlim olması haysiyetiyle” ifadesini kullanıyor. Bahsi geçen mektupta Hasan Feyzi şunları yazmış: ”O, (Bediüzzaman) Nurun hadimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadâkaları ve bu teberru terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenâb-ı Ömer’in (ra) dediği gibi, ‘Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtika-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtu Vesselâma ve yaranı olan kâmil ve vasıllara yetişemem ve ayrı yolda kalırım’ diyor. ‘Bütün eşya ve eflâkı senin için yarattım habibim’ fermanına ‘Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim’ diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenahiye ittibaen imtisalen, o da dünya ve mafiayı ve muhabbet ve sevdasını terk hatta terki terk ederek bütün hizmet ve himmetini şu ömr-ü nazenini envar-ı Kur’âniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir.”65 

Hasan Feyzi, bir başka mektubunda Risale-i Nur’la ilgili şöyle yazmıştır: “Ey Risale-i Nur! Senin, Hakk’ın dili ve Hakk’ın ilhamı olup, Onun izni ile yazıldığına şüphe yok.” “Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbanî ve Kur’âniyim. Bir Layemutun eserinden fışkıran kerametli bir nurum”66 

Zekai’nin mektupları

Üstad Hazretleri, talebesi Zekai’nin yazdığı mektubun başına ”İnşallah ikinci bir Hüsrev ve küçük bir Sabri olan Zekai’nin Sözler hakkındaki fıkrasıdır” diye not düşmüştür. 

İşte o mektupdan bir bölüm: “Namaza dair fazilet ve mükâfat menbaı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler ruhumun karanlık köşelerini nâkabil-i ta’rif  bir surette tenvir etmiştir. Kemal-i aşk ve şevkle tetebbu ettiğim bu şaheser, şüphe bulutları içinde vakitlerini bir hiç için ziyan edip giden ehl-i gaflete ve gençlik hevesatına esir olup mürur-u zamanla nadim olarak tarık-ı hakikatı arayanlara bir refik-i hayat olsun.” 

Bir diğer mektupda “Faziletmeâb Üstadım” hitabıyla başladıktan sonra “Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum. Mezkûr sözler ki; kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvî fikir bahşediyor. O Sözler ki; her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar” denilmiştir. 

Zekai, Risale-i Nurlar’ı yazarken acele etmesini şu sebeple açıklıyor: “Aziz Üstad, Vâkıa, emr-i âlileri Sözler’in yazılması hususunda acele edilmemesi idi; fakat hiç mümkün mü ki, karşımda billurî sular akıtan ulu pınarın suyundan kana kana içmek için acele etmeyeyim... İsti’calimin en büyük sebebi muhtaç bulunduğum teselliyetkâr Nurları o Risalelerde buluyorum... o cihan-kıymet Risaleleri ne kadar fazla okur yazarsam, o kadar isifade-bahş ve müftehir olacağım. ... Yirmi Üçüncü Söz, derinden gelen bir sayha gibi insaniyete bağıran ve insanlara insanlıklarını ihtar eden ve en âlî makamlara sahip olmak yollarını gösteren ve kârilerini tekâmüle sevk bir eden ve meşrû aşklar doğuran ölmez bir teselli hatırasıdır.” 

Bir başka mektupda Risale-i Nurlar’ın ehemmiyetiyle ilgili olarak “Hiç olmazsa şu günlerde, o mütalâası gönüller ve kalblere bir safa-yı sermedi ve câvidanî bahşeden kitab-ı kâinatın birer lem’ası ve birer nur-i timsali olan eserlerinizden bir iki tanesi elimde bulunsa idi, benim için nâkabil-i tarif bir sürur ve saadet olacaktı ve ne bilinmez bir nimet, ne ele geçmez bir define olacaktır” demiştir. 68 

Ayrıca Emirdağ Lâhikası’nda neşredilen şiirinden üç mısrasını da buraya alabiliriz:

“Bu Nur, eser-i tefsiridir o semâvî kitabın,

İlan eder hakîkatı, emr-i hakkı bildirir.

İsyanlara, zulümlere mâruz olan cihânın, 

Bu asırda göz yaşını nur saçarak dindirir.

Ey güç yetmez dehşet veren hâletlerden ağlayan,

Fânilere aldanarak kırıldıkça bağırma.

Ey zâilden, âcizlerden medet umup bağlanan!

Gir bu Nur’un âlemine, fânilere çağırma

Ayıl artık gaflet sarhoşluğundan, durma uyan.

Hevesatın bir ejderdir, kalbini kemirecek.

Yarın mes’ud olacaktır yoklukta Hakkı bulan,

Nur’a ve nakd-i ömrü, yarın sana verilecek, 

Huzuruna uhradâ ihtişamlar serilecek. “69

Asım’ın mektupları

Bediüzzaman’ın talebesi Asım’ın Barla Lâhikası’nda neşredilen sekiz tane mektubu vardır. 

Mektuplarının birine şu ifadelerle başlamış: “Üstadımı bu fakire lütuf ve kereminden ihsan buyuran Kadir-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenâb-ı Hayy-ı Layemut Hazretleri’ne, her dakika yüz binlerce hamd ve şükür etsem -ki ediyorum- yine yüz bin borcumu ifâ edemem.... İşte o bâhâ takdir edilemeyen o anahtar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, aciz kalıyor. Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşâd edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur Risale-i şerifleridir.”70

Üstad-ı Ekremim, diye başlayan diğer bir mektubunda ise, Risalelerle ilgili ifadelerinde “Risale-i Şerif“ ifadelerini kullanmıştır. Mirkatü’s-sünne için “Okumaya doyulmaz. Okudukça hissedilen manevî sürur ve füyuzatın had-ü hududu bulunmaz bir umman-ı feyizdir.”71 demektedir.

Üstadın kendisine karşı yaptığı iltifata mektubunda şu şekilde cevap veriyor: “Muhterem Üstadım Efendim, Her defa olduğu gibi bu kere de nâmüstehak olduğum halde hakk-ı fakiranemde lütuf ve ibzal buyrulan iltifat-ı bînihaye bu fakiri mestediyor. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Ancak Cenâb-ı Lemyezel Hazretleri’nin lütf u kerem ü ihsanına hamd u şükr ü senâ ederek Risale-i Şeriflere sarılıyorum. Ve lezzet alıp, siz Üstadımı karşımda ve yanımda bulup mütehayyir ve mütefekkir olarak bahr-i sürura dalıp gidiyorum. Ve bu halin devam ve tezyidini eltaf ve inayet-i Sübhaniyeden niyaz ediyorum. Nasıl etmeyeyim? Yâ Hazret! Fakire bunca iltifattan başka hele bu defaki lütufnâmelerinin başına çok tavsiften sonra ‘Hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşım ve tarık-ı hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşım’ kelime-i lâtifesi, bu cihan-kıymet kelâmlarınız, benim gibi fakir, hakir, muhtaç bu kardeşinize karşı ibzal ve himmet buyurulması, sizin büyüklüğünüze ve daha doğrusu Gavs-ı Azam Şeyh Geylani (Kuddise sırruhü’l-ali) Hazretleri’nin teveccüh, duâ, himaye ve muhafazası olduğuna nasıl iman etmeyeyim.”

Mektubun bir bölümünde şöyle bir duâda bulunuyor: ”Bâri-i Teâlâ Hazretleri’nden dilerim ki, âhir ömrüme kadar bu yolda hadd ü endaz olayım ve buyurulduğu gibi ‘sıddık, fedakâr, hakikî âhiret kardeşiniz ve hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşınız ve tarık-ı hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşınız’ olmaya bihakkın istihkak ve liyakat edeyim. Yâ Üstad-ı Ekrem .... Öyle kanaat ve imanım var ki, sizin nur ve hakikat fışkıran Sözleriniz, Kur’ân-ı Hakimden muktebes tefsirdir.“72

Bir mektubunda da, Üstaddan önce ölüm arzusunu bildiriyor: “Ya Hazret riya değil, tasannu’ değil, içimden doğuyor gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz, dâr-ı bekânın ilk kapısına gelinceye kadar dâr-ı dünyada bulununuz ki, bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz duâ ve hediyenizle mütena’im, şad ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizle- ki erhamürrahimin olan Rabbül âleminden duâ ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor.”73 

“Sevgili Üstadım, Ne diyeyim, müştakı olduğum bu Risale-i Şerife, bu Sözler, bu hakikat, bu Nur; bu fakire lütuf ve kerem-i İlâhî olarak ihsan buyuruldu.” 74 “Otuz Üç Söz, Otuz Üç Mektubun her biri, füyuzatta bir menba-i Nur-u hakikat ve gülistan-ı bağ-ı cinandır.”75

Kaynaklar:

59- Said Nursî, Barla Lâhikası, 69-70.

60- Said Nursî, Barla Lâhikası, 82.

61- Said Nursî, Barla Lâhikası, 126.

62- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 9.

63- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 201.

64- Said Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 164.

65- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 75.

66- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 377.

68- Said Nursî, Barla Lâhikası, 92-93.

69- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 89.

70- Said Nursî, Barla Lâhikası, 67.

71- Said Nursî, Barla Lâhikası,  71.

72- Said Nursi, Barla Lahikası, 75-76.

73- Said Nursi, Barla Lahikası, 80-81.

74- Said Nursi, Barla Lahikası, 91.

75- Said Nursî, Barla Lâhikası, 112.

Okunma Sayısı: 4180
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı