"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Said Nursî’nin gözüyle Isparta

Cevat Çakır
23 Temmuz 2017, Pazar
Isparta Risale-i Nurlar’ın ilk neşredildiği yer olduğu için Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin nazarında çok önemli bir yeri vardır.

İlki 1927’de olmak üzere dört defa Isparta’ya gelmiştir. İlk gelişi Burdur üzerinden Isparta’ya geliyor, 20 gün kaldıktan sonra Barla’ya sürgüne gönderiliyor. 1934’te tekrar Barla’dan Isparta’ya getiriliyor. Üçüncüsü 1953’te Emirdağ’dan Isparta’ya getiriliyor. Dördüncü sefer de Emirdağ’dan Isparta’ya geliyor. Bir müddet kaldıktan sonra Afyon’a geliyor. Burada bir müddet kaldıktan sonra tekrar Emirdağ’a dönüyor.

Üstad Hazretleri, Isparta’yı taşıyla toprağıyla mübarek olarak tasvir ediyor. Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar Isparta olduğunu beyan buyurmuştur.

Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir.

Risale-i Nur’u binler kalemlerle en korkulu zamanlarda yazıp neşredenler Isparta ve köylerindeki talebeleridir. Nurlar’ın yayılmasında birer santral misal çalışan Nur merkezleri Isparta’dadır. “Gül” ve “Nur fabrikaları” ve bunların etrafında ‘medrese-i Nuriye şakirdleri,’ ‘mübarekler heyeti’, hep Isparta vilayeti dahilindedir.

Hem, her biri Hizmet-i Kur’âniye itibariyle birer kutub hükmünde olan Nur Talebelerinin medar-ı iftihar büyük kardeşleri yine Ispartalıdırlar.

Hem, Isparta adliyesi ve emniyeti daima Nurlar’a insafla muamele etmiştir. Üstad, Isparta adliyesine çok defa duâ etmiş, sair vilayetlere bu noktada da Isparta’yı hüsn-ü misal göstermiştir.1  Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağa’nın Sözler hakkındaki ihtisâsâtıdır.2 Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz.3 

Kuleönü’nden Hafız Mustafa’nın Üstadın Rebiü’l-evvel ayının on ikinci gecesi Isparta’ya gelişini şöyle anlatmaktadır: Bu mübarek Rebiü’l-evvelin on ikinci gecesi, mübarek bir gecede Üstadımın pek yakınımızda olan Isparta’ya hicreti beni o kadar memnun ve mesrur etti ki, o yaralar ve bereler ve teessürlerden hiçbir şey kalmadı. Elhamdü lillâh, Rebiü’l-Evvel ayının on ikinci gecesi, dünya ve âhiret yaratılmasına sebep olan, dünya ve âhireti, zerreden şemse kadar bütün mükevvenâtı ziyalandıran, kıyamete kadar bâki, güneş gibi nurlu, feyizli, gıdalı şeriatıyla âhiret kapısını açan o mübarek Zat-ı Fahr-i Âlem (sallâllahü aleyhi ve sellem) Efendimizin o mübarek gecede dünyaya teşrif buyurması, bütün mükevvenâtı memnun edecek pek mübarek bir gecede Üstadımın hicreti, yani Rebiü’l-Evvelin on ikinci gecesi Isparta’nın harîmine dahil olması ve hicretinin tevafuk ve tesadüf gelmesi, beni yine o elmas çarşısında pırlantaları vüs’atimiz kadar almak üzere Üstadımın ziyaretine yol açtı. İnşaallah bu hicretiniz büyük fütuhata sebep olacaktır. 4 

Refet Bey ve Hüsrev gibi Risale-i Nur şakirtlerinin Risale-i Nur bereketine işaret eden buldukları lâtif bir tevafuktur. Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğuna delâlet eden bir tevafuk-u acibe: Risale-i Nur’un mazhar olduğu inâyâtın külliyetinden mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilâyeti sekiz seneden beri Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremiyle muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş yavaş intişar eden Risale-i Nur’dan Isparta’da binler adam imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza ettiler. Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risale-i Nur’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenâb-ı Hakk’ın avniyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta’ya getirildi. Fakat Üstadımızın teşrif ettiği zaman yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba’ı kesilmiş, ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı. Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilâyeti olduğu için, Risale-i Nur hakkındaki inâyât-ı Rabbaniyeyi pek yakından müşahede eden Risale-i Nur şakirtleri olan bizler, mühim bir vâkıaya daha şahit olduk.

Bu hadise ise: 

Müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip, bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması olmuştur. Pek harika bir surette yağan bu yağmur Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebatata yeniden hayat bahşedilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letâfet kesb etmiş; ekserisi hemen hemen ziraatle iştigal eden halkın yüzleri, Risale-i Nur’un nâil olduğu inâyâtından ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek gülmüş, ruhları inbisat etmişti. (...) Bu umumî hâdise-i rahmet olan kesretli yağmur, hususî bir surette Risale-i Nur’a baktığına bir delili de şudur ki: Risale-i Nur’un neşrine vasıta olan Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz-toprak içinde görmüş. Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım, diye telâş ediyordu. Üçüncü veya dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek gayet müteessirane su istiyor, yağmur talep ediyordu. Arkadaşımız olan Bekir Bey’den, değirmenleri çeviren suyu göstererek “Isparta’nın suyu bu kadar mı?” diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: “Gölcüğün suyu kesilmiş, gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan başka yoktur” dedi. Üstadımızın Isparta’da çok talebesi bulunduğundan, ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir yağmur geldi ki, elli seneden beri Isparta böyle bir hadiseyi görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk tesadüfî değil; bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor. Lillâhilhamd! 

Bu kerem-i İlâhî neticesi olarak Üstadımız diyor ki: “Isparta bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım birşey varsa, o da, her yerde olduğu gibi, Barla’da bulunan ciddî dost ve talebelerimdir.” 5

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, 584. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 45. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 87. 4- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 115. 5- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 119.

Okunma Sayısı: 2799
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı