"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allah yolunda hizmet edenlere zekât verilir

Mehmet ÇETİN
03 Haziran 2017, Cumartesi
Kur’ân’da yirmi yedisinde salât (namaz) ile beraber zikredilen zekâtın diğer şartlardan ayrılan bir özelliği olmalı.

Hadislerde de ehemmiyetle bahsedilen zekât toplanması, Hz. Ebubekir’in (ra) hilâfetinde tesis edilmeye çalışan en belirgin esaslardandır.   

Allah’a ve Resulüne iman ve şahadetin ardından namazı ikame etmeyi takiben zekâtın verilmesi dâveti çok dikkat çekicidir. İlk mü’minlerde sosyal bilincin işlenmesini hedefleyerek gelen sekiz Mekkî âyette geçen zekât, Hicretin ikinci yılında farz kılınır. Allah’ın emri bir ibadet olan zekâtın, ferdî ve içtimaî unsurları uzun uzun anlatılırken, kimlere verileceği konusunda ise sekiz sınıfa tahsisi de vurgulanır.

Tevbe Sûresi’nin 60. Âyeti’nde sekiz sınıf sıralanır: “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler,  zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler,  borçlular,  Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Âyetin orijinalinde “fisebilillah” olarak geçen “Allah yolunda” anlamına gelen bu tabirin; Allah’ın rızasına uygun her nevi hayırlı iş ve hizmetlerde çalışan, şeklinde şümullü ve kuşatıcı bir kapsamı vardır. Çağdaş İslâm âlimleri âyette geçen fisebilillah tabirini geniş anlamda Müslümanların yararına olan her nevi faaliyet olarak anlamışlardır.

Ahirzamanın ortaya çıkan alâmetlerinden olan imansızlık her alanda yıkımını sürdürürken, Bediüzzaman; bu büyük felâkete çare olarak Medresetüzzehra projesi ile imana dâvet eder. Vicdanın ziyası olan dinî ilim ile aklın nuru olan fen ilimlerinin imtizacıyla yapılacak eğitim öğretim müfredatının Türkçe, Kürtçe ve Arapça gibi mahalle hitap eden üç dil üzerinden tedrisatın yapılmasını ilân eder. Böylesi küllî eğitim hareketinin hamiyet ve gayretle ihya edilip zekât, sadaka, nezir, yardım ve bağışlarla mümkün olacağını ifade eden Bediüzzaman, bu manâdaki hizmet, bir dönem sonra bunlara ihtiyaç hissetmeden yoluna artan bir şevkle devam edeceği müjdesini verir.

Fisebilillah manevî cihadın yapıldığı o günkü Medresetüzzehra namı, bugün Risale-i Nur ile Kur’ân’a hizmettir. Bediüzzaman’ın, zekât verilecekler sınıfında saydığı Medresetüzzehra, bugün Risale-i Nur Hizmetinin şahs-ı manevîsi olarak anlaşılmaktadır. Bu noktada tereddüde mahal yoktur.      

Zekât verileceklerden olan “düşkünler” sınıfı hakkında önemli bir uyarısı vardır.

Fakire ve düşküne; Bakara’nın ilk âyetlerinde sınırları belirtilen zarurî ihtiyacının üzerinde yardım verilmesinden sakınılıp, onların zorunlu olmayan ihtiyaçlarını da zorunlu kabul etmek, yanlıştır. Bu, onları tembelliğe ve israfa iten bir yol olarak karşımıza çıkar.

Çorak toprağa salınan suyun fayda vermeyeceği bilinen bir gerçektir. Gerçekten ihtiyacı olanlara su vermek vaciptir. Zenginin bütçesinden veya mülkiyetinden çıkarak sekiz sınıftan biri olan ve manevî cihadı deruhte eden şahs-ı manevînin bütçesine geçmesi, temlik şartını yerine getirdiği gibi, zekâtın isabetle verilmesi gereken sınıfa işaret eder.

Evet, zekâtınızın mecrası Kur’ân hizmetlerini deruhte eden şahs-ı manevî olmalıdır. 

Okunma Sayısı: 3069
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı