Bediüzzaman, rivayetlerde gelen ahirzamanda zuhur edecek şahıslara ait haberlerin yorumunda, talebelerine tavsiyede bulunur.
Tavsiye şöyle: “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde İ’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilir” Hadis-i Şerifini hatırlatır.
Bulunduğu dönemin fevkalâde şartlarını bilen Üstad, hadisin işarî mânâsı istikametinde Kur’ân’ın ince hakikatlerini ortaya çıkarıp muhtaç olanlara nakli ile meşgul olur. Bu tarz meşguliyeti, ömrünün bütün dönemlerinde sürdürür. Ancak her dönemin şartları ayrı olduğu için iman hizmeti merkezinde diğer hizmetleri zamanı geldikçe yapar. Bize düşen Üstadın hayatının bütününe bakarak bulunduğumuz döneme ışık tutacak tavır ve ifadelerini iyi okuyup, uygulamaktır. Bulunduğumuz hâlin selâmeti için bu araştırmayı yaparken cımbızlama kabilinden vaziyeti kurtarma istinbatları da, doğrusu iyi okuyamamakla beraber suiistimale de girer.
Hürriyet, Bediüzzaman’ın hayatının olmazsa olmazıdır. Hürriyeti, istikametli bir şekilde fert ve cemiyet hayatında ikamesini esas edinmiştir. Onun tesisine yardım eden ellere de teşekkür ederken, yardım ediyor gibi görünen, ama esasında müstebit kimliğini saklayanlara karşı da dikkatlidir. İstibdat hangi kimlik ve kisve ile gelse, suratına sille vuracağını söylerken baskıcılığa karşı olduğunu ifade eder.
İstibdadın hâkim olduğu dönemde çok ihtiyatlı hareket eder. Mevcut baskının ıslâhını da temin eden iman hizmetine şiddetle ehemmiyet verir. Eskinin Ahrar, şimdikinin Demokrat misyona da insan hak ve hürriyetini esas almaları zaviyeden bakar.
“Eskinin Ahrarının şimdi Demokrat manasında dirildi” dediği o ara dönemden, bu ara alacağımız dersler var. Her zamanın bir hükmü var. Yaz gelince gömlek, kış gelince palto giyilir.
Bediüzzaman Hazretleri’nin o ara dönemindeki ahvalinden bugüne iktibas edeceğimiz neler var acaba? Hürriyetinin elinden alınarak baskının uygulandığı ve münafıkâne muamelelere muhatap olduğu mahal ve zamanda imanî eserlerin telifine, neşrine ve okunmasına fevkalâde gayreti günümüze yol gösterici olduğu kanaatindeyiz.
Dünün heyecanlı karmaşası esas meselemizden biraz uzaklaştırmış olabilir. Fecr-i kâzibin, sadık zannedilip hatalı içtihatta bulunulmuş olabilir. Bunu belki de en yakınımız dahi yapmış olabilir. Ne yapacağız o zaman?
İtidal-i demi muhafaza, şahs-ı maneviye kuvvet, uhuvvete destek, gıybet ve dedikoduya malzeme olmamak, Dördüncü Meseledeki dâvânın yeniden inşasına gayret, az okumayı ziyadeleştirmek- ki sıkıntının kaynağıdır-, Risale-i Nur ile hizmetimizin nâşiri Yeni Asya’nın istikametle devamına samimî fiilî ve kavlî duâ etmek gibi sıralanabilecek esaslara riayet etmek gerektir.
Bunların aksi, mevcudun kaybına sebeptir. Karşı tarafın ekmeğine yağ sürmektir. Müfsitlerin oyununa gelmektir. Bazen konuşmamak dahi hizmettir. İhtilâfın olduğu zeminde sükût ibadettir.
Her dönemin bir dersinin olduğu unutulmamalıdır. Zira imtihan devam ediyor. Herkes bulunduğu hâliyle imtihandadır. Düne yarına bakmadan, şimdiki anın imtihanını selâmetle verenlerden olmayı kim istemez ki?