15 Temmuz darbe teşebbüsünün üzerinden 10 ayı aşkın bir süre geçmişken, bir taraftan gözaltılar ve tutuklamalar devam ediyor, diğer yandan da “ana dâvâlar” görülmeye başlandı.
Sanıkların ifadelerine bakıldığında bu darbe teşebbüsünün uzun süre aydınlatılmasının zor olacağı görülüyor. Çünkü, yeni yeni durumlar ortaya çıkıyor.
TBMM 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünü Araştırma Komisyonu’nun “taslak raporu” açıklandı. Rapor darbe teşebbüsünün aydınlatılmasından ziyade, birçok soruyu daha gündeme getirdi. Oysa komisyon çalışmalarını daha detaylı yapabilse, dinlenmesi gerekenleri dinleyebilse teşebbüsün ardındaki perde biraz daha aydınlatılabilir ve zihinlerindeki sorular cevap bulurken, adalete de yardımcı olunabilirdi. Ama olmadı!
Raporun açıklanacağı güne kadar cevap göndermeyen MİT son günde komisyonunun sorularına cevap gönderebildi. Genelkurmay Başkanı Org. Akar ise, rapor açıklandıktan sonra kendisine sorulan sorulara cevap gönderdi. 8 sayfalık cevaplarda darbe teşebbüsünün aydınlatılmasından ziyade başka soruları gündeme getirdi.
Org. Akar’ın cevaplarında dikkat çeken bir durum ise, Komisyonun sorularının yetersizliğinin ortaya çıkmasıydı. Zira, birkaç soru birbirinin tekrarı olduğu için Org. Akar, “Bu soruya ilişkin açıklama Cevap-1 ve 2’de yapılmıştır” diyerek cevap vermesi de bunu gösterdi.
Aslında komisyon hem MİT müsteşarına hem de Genelkurmay Başkanı’nı dinleyebilse, sözlü sorularla mesele daha da aydınlatılabilirdi, ama bu yapılmadı ya da yaptırılmadı.
Ancak fırsat kaçmış değil. Araştırma komisyonu meseleyi aydınlatamadıysa, Soruşturma Komisyonu kurulup meselenin bütün boyutlarıyla araştırılıp aydınlatılmasına katkı sağlanabilir.
Demokrasinin tecelligâhı olan Meclis, demokrasinin gelişmesi ve adalete yardım adına bu yapılmalıdır.
* * *
Darbe teşebbüsünün üzerinden 8 gün geçtikten sonra “İlle de demokrasi” başlıklı yazımızda demokrasinin korunmasının hukuk içinde kalınarak yapılması gerektiğini söylemiş ve şunları yazmıştık:
“…Türkiye tarihinde derin yaralar açıldı. En büyük zarar da milletin iradesine ve demokrasiye verildi. Zaten darbelerin en büyük zararı böyle olmamış mıdır? Kanlı darbelerin üzerinden yıllar geçse de bu zararlar giderilememiştir. 1982’de yapılan darbe anayasasından ve ona dayanılarak yapılan kanunlar, yönetmelikler ve tüzüklerden Türkiye hâlâ kurtulamamıştır.
Bu yüzden de darbe girişimini yapan, planlayan ve destekleyenlere karşı hukuk içinde kalarak en ağır cezalar verilmelidir. 1960 ve 1980 darbeleri, 1971 muhtırası, 28 Şubat postmodern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırasına karşı gereken cezalar verilemediği ve hesap sorulamadığı için kafasında “darbe” olanların bu düşünceleri zaman zaman depreşiyor. Cunta oluşumlarının ve paralel yapılanmaların önüne geçilemiyor.
Kanlı darbenin girişiminin üzerinden 8 gün geçmesine rağmen birçok karanlık noktanın aydınlatılamamış olması da düşündürücüdür. Bunlar önümüzdeki günlerde belki aydınlatılabilecek, ama diğer darbelerde olduğu gibi karanlık noktalar yıllar sonra da olsa yine karanlıkta kalırsa, en başta demokrasiye zararı dokunacaktır. Bu yüzden de, demokrasinin gelişmesi ve bu darbe girişimlerinin tarih olması için bütün karanlık noktaların aydınlatılmasının önemi büyüktür.
Kanlı darbe teşebbüsünün 15 Temmuz günü saat 16.00’da haber alınıp MİT tarafından Genelkurmay Başkanına 18.00’da haber verilmesine rağmen en başta bağlı olduğu Başbakana ve “başkomutan” olan Cumhurbaşkanına bilgi verilmemesinin sır perdesi hâlâ aralanabilmiş değil. Bir cumhurbaşkanı darbe teşebbüsünü 4 saat sonra eniştesinden, bir başbakan 4.5 saat sonra Cumhurbaşkanından öğreniyorsa oturup düşünmek lâzım. Bu durum sadece, Erdoğan’ın günler sonra ifade ettiği “istihbarat zaafiyeti” ile de bu izah edilebilir mi?
* * *
Görülüyor ki, ne mahkemelerde, ne komisyonun raporunda, ne MİT Müsteşarının, ne de Genelkurmay Başkanının açıklamalarıyla 8 gün sonra öğrenilemeyenler, aradan geçen 10,5 ay sonra ne öğrenilebildi ne de aydınlatılabildi…
O tarihte dediğimiz gibi, karanlık noktalar yıllar sonra da olsa yine karanlıkta kalırsa, en başta demokrasiye zararı dokunacaktır.