OHAL kapsamında çıkarılan 685 No’lu kanun hükmünde kararname (KHK) ile OHAL kapsamındaki ihraç, kapatma gibi uygulamalarla mağdur olduğunu düşünen kişi ve kurumların itirazlarını incelemek üzere ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’ kurulmasına karar verildi.
Kararname ile daha önce 30 güne çıkarılan gözaltı süresinin 7+7 güne indirilmesi, 5 günlük avukat yasağının kaldırılması “bir adım” olarak değerlendirilirken, bundan önceki uygulamaların yanlışlığına da işaret etmiş oldu.
Üç üyesinin başbakan, bir üyesinin Adalet Bakanı, bir üyesini İçişleri Bakanı, bir üyesini de HSYK’nın belirleyeceği ve 7 kişiden oluşacak kurulun yüzbinleri geçen dosyayı nasıl görüşeceği ise merak konusu.
Bakın 7 kişilik Komisyonun görevleri neler:
“Kamu görevinden, meslekten, görev yaptığı teşkilâttan çıkarılması ya da ilişiği kesilmesi, öğrencilikle ilişiği kesilen, dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonların, özel sağlık ve eğitim kurumları, vakıf yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması, emekli personelin rütbelerinin alınması, olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe koyulan KHK’larla gerçek veya tüzel kişilerin hukukî statülerine ilişkin olarak doğrudan düzenlenen ve 2. maddenin 1. fıkrası kapsamına girmeyen işlemler…”
OHAL ilânından bu yana 18 kararname ile 10 binden fazla kurum kapatıldı, yüzbine yakın memur ihraç edildi. Daha açıkta olan onbinlerce memur bulunuyor.
Çıkan KHK’larla mağdurların olduğu yüksek sesle dillendirilmeyi başlandığında hükümet, başta başbakanlık, ilgili kurumlar ve illerdeki valiliklere mağdur olduğu düşünenlerin müracaat etmesini istemişti. İnsanlar bu kurumlara koşup itirazlarını yapmıştı. Kararname ile yeni kurul oluşturulduğuna göre bu müracaatlardan sonuç alınamadığı görülüyor.
Böyle büyük bir yükün altından 7 kişilik kurul nasıl kalkacak?
Anayasa Mahkemesi’nden 65 bin OHAL kaynaklı şahsî başvurunun komisyona gönderilmesinin beklendiği haberlere yansıdı.
Basında çıkan bir habere göre ise, AYM ise önündeki 80 bin başvurunun 65 binini oluşturan şahsî başvurulara dönük önemli bir çalışma yapıyor. AYM, “terör örgütü üyeliği” veya olağanüstü sebeplerle ‘kamudan ayrılma’ ve ‘ihraç’ gibi kararların dünyadaki örneklerini ve yaşanan hukukî süreçleri inceliyor... AYM’nin incelediği örnekler arasında Doğu–Batı Almanya’nın birleşmesi sonrası 120 bine yakın kişinin kamudan ayrılması, Polonya’da Komünist Parti mensuplarının kamudan çıkarılması, Letonya ve Litvanya’daki benzer hukukî uygulamalar da bulunuyormuş… (Hürriyet, 24.1.2017)
Bütün bunlardan sonra, iş yükü son derece ağır olacak olan bu 7 kişi ne kadar süper kişilerden oluşacak ki bunca dosyanın altından kalkabilirsin?!
Bu kurul bırakın 7 kişi, 77 kişi olsa bile bu yükün altından kalkabilir mi?
Başbakan Binali Yıldırım’ın geç kalan adaletin adalet olmadığını söylediğini de buraya not düşelim.
***
NOKTA…
Anayasa değişikliği referandumunda kampanyaların kamplaştırıcı ve ayrıştırıcı olmamasına azamî gayret gösterilmesi gerekiyor. İnsanların bir birini “hain” ilân etmediği, nezih bir kampanya olması başta parti başkanlarının ve siyasetçilerin görevleri arasında.
Kampanyaların “demokratik” bir olgunluk ve yarış için de geçmesi sağduyu sahibi milletimizin bugünü ve geleceği için son derece önemli... Unutmayalım ki, “evet” diyecek de, “hayır” diyecek de bu millettir…
Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş bakın ne diyor: “Nasıl ‘evet’ demek meşruysa ‘hayır’ demek de meşrûdur…”
Farklı bir şey de düşünülemez bile… Nokta.