31Mart’ta yapılacak mahallî seçim kampanyalarında cumhur ittifakının en önemli söylemi “beka sorunu.” Muhalefetin tamamını aynı sepete koyarak miting meydanlarında suçlamalara da devam ediyor...
Meyve-sebze fiyatları üzerinden bile “beka sorunu” çıkarılırken, beka sorunu olmayanlar niyetleri bozuk olmakla suçlanıyor. Ama bir türlü “beka sorunu”yla neyin kastedildiği anlatılmıyor ya da anlatılamıyor.
Bunu da yapılan anketlerde görmek mümkün. Yapılan anketlerde halkın birinci sorunu yüzde 76,5’la ekonomi gözükürken, Cumhur İttifakının seçim stratejisi olarak belirlediği “beka sorunu” ancak yüzde 5’te kalıyor. Bu arada anket soruları arasında “adalet”in olup olmadığı da merak ediliyor.
Oysa, mahallî seçimlerde millet, belediye başkanı, meclis üyesi vs. seçecek.
Hem AKP’nin belediye başkan adayları Binali Yıldırım, “Ülkemizde beka sorunu ile ilgili bir endişe taşımıyorum” derken, Nihat Zeybekci de, “Vatandaşın baktığı yerden bir beka sorunu yok” dememişler miydi?
Sahi, “beka sorunu” derken ne kastediliyor?
«««
NİYE ŞİMDİ DEĞİL?
Ülkede ekonominin iyi olduğunu söylemek mümkün mü? Sebze, meyve fiyatlarındaki artış, benzin ve motorine haftada iki kere zam, enflasyon rakamlarının yüzde 20’leri bulması, hayat pahalılığı gibi konular da ekonominin iyi gitmediğinin bir göstergesi.
Mahallî seçimlerin ardından ekonomide ve hayat pahalılığında bugünleri de arayacağımızı söyleyen bir çok ekonomist var. Zira, günü kurtaracak politikalarla fiyatların aşağıya çekilmesi, yani baskılanması gözle görülüyor. Peki bu baskılamada 1 Nisan’da bittiğinde ne olacak? Şimdi endişe bu...
Bu görüşe katılmayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Seçimden sonra çok daha güçlü pozitif bir süreç bizi bekliyor” demiş.
Bunları okuyunca insan, “Ekonomiyi düzeltmek için neden seçimler sonrasına tarih veriliyor? Şimdi düzelse de millet rahat nefes alsa, olmaz mı?” diye düşünmekten kendini alamıyor.
«««
SİYASETİN DİLİ!
Hükümete yakın yazarlardan birisi, “Siyaseti sonunda bir gerginlik ve bir kavga mesleğine dönüştürdük. Öyle bir gerginlik ki bu, hiçbir konuda asgarî müşterekleri bulmak mümkün değil artık” demiş.
Peki, bu duruma gelmenin suçlusu kim? Bu dil kullanıldığında bunu eleştirmeyenlerin hiç mi suçu yok?
Siyasete bir seviye getirme o kadar mı zor? Siyaseti hizmet yarışına dönüştürmek, kullanılan kötü dili düzeltmek mümkün değil mi?
Hiç değilse asgarî müşterekleri bulma da bunu yapsınlar. Tabiî karşı tarafı “hain, illet, zillet” diye suçlayıp ilân ederken bunu yapmak çok zor... O yüzden siyasetteki bu dil en kısa zamanda düzeltilmeli, çünkü halka yansıyor. En tehlikelisi de budur.
Kutuplaştırıcı değil, birleştirici dil kullanmak bu kadar mı zor?...