Başbakan Ahmet Davutoğlu diğer siyasî partilerin genel başkanları gibi her gün miting meydanlarında konuşuyor.
İlk seçiminde Davutoğlu farklı bir konuşma üslûbu deniyor. Çoğu zaman mitinge katılanlara sorular soruyor. Bu yolla meydanda toplananlarla diyalog kurarak tansiyonu yüksek tutmaya çalışıyorlar.
Bazen de “iletişim kazaları” yaşıyor. Kimi zaman sorduğu sorulara istemediği cevaplar alıyor. Bazen sorduğu sorularda “evet” beklerken “hayır” cevabını aldığı oluyor. Ama bunu her meydan da yapmaya devam ediyor. Bu üslûbu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de deniyor.
Bir miting de Davutoğlu’nun konuşmasını televizyondan izlerken bir durum dikkatimizi çekti. Konuşmanın sonuna yaklaşıyordu. “4-0 yapmaya var mısınız?” diye sordu. Meydanda toplanan partililer “evet” dedi. Bir daha aynı soruyu sordu, bir daha, bir daha…
Mitinge katılanların her seferinde “evet” demesi karşısında aklımızdan “Bir tek yemin edin demediği kaldı” cümlesi geçti. O da olsa tamam olacaktı…
“Sehven” de ev basıldı ya...
Seçimlere üç hafta gibi bir süre kalmışken, bir partinin genel başkanının evinin basılması haberi aslında büyük tepki çekmesi lâzımdı. Ancak yeteri kadar tepki gösterilmemesi ilginç.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bir miting dönüşü Diyarbakır’daki evinde dinlenirken, kapısı çalınmış. Kapıyı açmaya önce çocuğu sonra eşi gitmiş, “kim o?” diye sormalarına rağmen cevap gelmeyince Demirtaş kapıyı açmadan gelen kişilerin kimliğini sormuş.
Demirtaş, gelenlerin polis olduğunu görünce arama yapamayacaklarını söylemesine rağmen, polis ısrar edince, Vali Hüseyin Aksoy devreye girmiş ve polisler geri çağrılmış.
İddiaya göre, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ’155 Polis İmdat’ hattını arayan bir kişi, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili ihbarda bulunmuş. İhbarı yapan kişi, yine iddiaya göre evin kolay bulunması için de Demirtaş’ın evinin olduğu katta, komşu daire olduğunu söylemiş. Ama polisler Demirtaş’ın kapısını çalmış.
Emniyet Müdürlüğü daha sonra bir açıklama yapmış, “Bahse konu olay ile ilgili olarak ihbarcı ile görüşen operatör görevlisi, Vali talimatı ile görevden uzaklaştırılmıştır” denilmiş.
Yani “sehven” bir parti genel başkanının evi basılıyor ve sonuçta iki kişi görevden alınıyor. Seçime giderken bunu da gördük. Daha neler göreceğiz bakalım…
Yüzde 65’i vergi, hâlâ anlamadın mı?
Önümüzdeki seçimin en önemli vaatlerinden birisi çiftçiye verilen mazot fiyatlarındaki indirim, diğeri emekliye zam, bir diğeri de asgarî ücretteki artış… Yani ekonomi…
Muhalefet partileri iktidara geldiklerinde çiftçiye verilecek mazotun fiyatını indireceklerini, asgarî ücreti de bugünkünden yüzde 40-50 daha arttıracaklarını söylüyor. Şu anki iktidarın savunması için “kaynağı nereden bulacaksınız?” oluyor.
Oysa mazot, benzin ve asgarî ücretliden alınan vergiler düşüldüğünde zaten bu rakamlar çıkıyor. Meselâ, lüks yatlara vergi uygulanmıyor ve mazot 1.80 liradan (bir hesaba göre de 1.2 lira) satılıyor. Üzerine vergi koyduğunuzda ise çiftçi mazotu 4 liradan fazlaya alıyor.
Yani, hesap bu kadar basit. Yüzde 65 uygulanan vergiler düşüldüğünde zaten muhalefetin vaadi oluyor. Ama iktidar hâlâ “kaynak” soruyor…
Altından bir çapanoğlu çıkmasın!
Libya açıklarında bir Türk gemisinin vurulup üçüncü kaptanının öldürülmesi kafaları karıştırıyor. Aslında geminin hem havadan hem karadan bombalanması “savaş sebebi”dir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geminin Türk Bayraklı olmadığını “Cook İsland bandıralı” olduğunu, sahibinin Türk olduğunu söylerken, “Bayrağımız olsaydı tepkimiz çok farklı olurdu” diye bir açıklama yaptı.
Gemi ile ilgili “silâh taşıdığı iddiası” olduğunu Erdoğan söylüyor. Ama ihbarla gemi vurulamayacağını da belirtiyor. Çok karışık bir durum. Nedense aklımıza hemen durdurulan “MİT TIRları” geldi. Bakalım altından ne çıkacak?
Ağızlarına biber sürmek lazım
Seçimler yaklaşırken siyasî partilerin genel başkanları ağızlarını iyice bozdular. Meydan meydan gezip birbirlerine söylemedikleri hakareti bırakmıyorlar.
Bir yandan seçim geçse de bu durumdan kurtulsak diyoruz, diğer yandan da liderlerin ağızlarına biber sürülmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Çünkü ne söylense bu alışkanlıklarını bırakmıyorlar. Sözden anlamıyorlarsa “böyle bir yol denense, acaba bu kötü üslûplarını bırakırlar mı?” diye düşünüyoruz.