Bir medeniyet, demokrasi ve hürriyet projesi olan AB içinde yaşananlar birliğin imajını zedelemiş gibi gözükse de aslında öyle de değil.
AB’den ayrılacak olması ilk bakışta birliğe zarar veriyor gibi görünse de aslında İngiltere’nin ortak para birimine geçmemesi, AB’den ayrı hareket edip çoğunlukla ABD ile beraber iş kotarması gibi sebeplerle zaten pek sağlıklı bir üyeliği yoktu.
Neyse bu işin başka bir boyutu. Peki, Türkiye’nin AB macerası nasıl gidiyor?
Şu anda Türkiye’yi yönetenlerin AB’ye bakışı malûm. Şaşı bakıyorlar. İktidarlarının ilk yıllarında AB’ye uyum için birçok kanun çıkarılmışken, geldiğimiz noktada demokrasi ve hürriyetler için pek adım atılmıyor aksine geri adımlar atılıyor.
Zaman zaman AB’ye mesajlar verirken birlikten uzaklaşıldığı görüntüsü hakim oluyor. Ankara kriterlerinden bahsediliyor. Son günlerde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın oluşturduğu Şanghay İşbirliği Örgütü ile beyanlar ve haberler görünmeye başladı.
Ramazan ayı içerisinde bir yandan Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinde “Malî ve Bütçesel Hükümler” başlıklı 33. fasıl açılırken, Türkiye AB’ye verdiği önemi gösterircesine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’la toplantıya katılırken, diğer yandan AKP’nin önemli isimlerinden, geçen dönem bakanlık da yapan şimdi Grup Başkanvekili olan Nurettin Canikli, “Avrupa Birliği’nin dağılma süreci başlamıştır” gibi bir açıklama yapması AKP’nin AB politikasını da ele veriyor.
“Eğer dağılıyorsa o zaman neden fasıl açmak için 3 bakanla gidiliyor?” Bunun cevabını verebilen yok. Canikli’nin geçmişte söylediği şu cümleyi de unutmuş değiliz. “Açık söylemek gerekirse şu an itibariyle AB’nin bize faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum. AB’nin kendi içinde büyük sorunları var, o vagona binersek geriye doğru gideriz…”
AB konusunda samimî ve net olmak gerekiyor. Bir böyle bir şöyle olursa da birliğe giriş uzadıkça uzuyor…
*
Meğer yalnızlık değersizmiş!
Yalnızlığın değerlisi olur mu demeyin. Oluyormuş. Komşularla sıfır sorun diye işe başlayan, ama neredeyse bütün komşularımızla sorunlu olan dış politikanın bir çıkış yolu olmadığını gören AKP, şimdi “düşmanlıkları azaltıp, dostlukları arttırmaya” çalışıyor.
Önce İsrail’le anlaşma yoluna gitti. 6 yıldır öne sürülen şartlar yerine getirilmese de ilk yardım gemisi bayramdan önce İsrail’e gitti, oradan da onların kontrollerinin ardından Gazze’ye ulaştırıldı.
Ardından “Rusya bizden özür dilemeli” dediğimiz uçak düşürme olayından sonra üzüntülerimizi dile getirdik (Putin, ‘Türkiye bizden özür diledi’ dedi.) Rusya ile de aramızdaki buzları eritiyoruz.
Peşinden Mısır gelecek gibi. Rabia işaretleri hiç gündeme gelmezken, şimdilerde darbeci Sisi ile temas kurmanın formülleri aranıyor.
Peşinden de Suriye’de Esad rejimi ile “düşmanlığımızı bitirip, dostluğumuzu” ilân ederse sürpriz olmayacak.
Sorunsuz komşumuz kalmadığında şimdi Cumhurbaşkanlığı Sarayı sözcüsü olan İbrahim Kalın, tabanlarına bunu izah etmek için “değerli yalnızlık” kavramını icat etmişti. Yani, yalnızlığımızın çok değerli olduğunu söylemişti.
Son, gelişmelerde ortaya çıktı ki, yalnızlık değerli değilmiş, bunu da acı tecrübelerle görmüş olduk.
Demek ki, yalnızlık değersizmiş!