Kanlı darbe girişimi sonrasında soruşturmalar, sorgulamalar, tutuklamalar, görevden almalar devam ediyor.
Darbelerden ve darbecilerden hesap sorulurken karanlık noktaların kalmamasının ne kadar önemli olduğuna şüphe yok. Bu karanlık noktaların aydınlatılması için yargının üzerine büyük görev düşüyor.
Asıl görev de milletin iradesinin tecelli ettiği ve 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsünde büyük vazife üstlenen Meclis’e düşüyor.
Bunun idrakiyle Meclis’te grubu bulunan dört partinin oylarıyla, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili Meclis Araştırma Komisyonu 26 Temmuz’da kurulması kararı alındı.
Dört partiyi temsilen 15 milletvekilinden oluşacak komisyon, 3 ay süreyle 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arka plânını araştıracak. Meclis Araştırma Komisyonu aradan geçen sürede hâlâ kurulamamıştı. Bunun sebebi de CHP, MHP ve HDP komisyona üye bildirmelerine rağmen AKP üye bildirmediği için çalışmalarına başlayamadı. AKP üye bildirilmemesini ise ilginç bir şekilde savunuyor. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Şu an komisyon kurulması, boşa zaman geçirmek anlamına gelecek. Çünkü ifade almalar, açığa almalar daha bitmedi. Bu insanlar neye bakacak, kiminle görüşecekler?”
Turan, bunu söylerken önceki gece geç saatlerde AKP üyelerinin ismini bildirdi, ancak Meclis tatile girme kararı aldığı için çalışmalar yeni döneme kadar bekleyecek.
1960 ve 1980 darbeleri, 1971 muhtırası, 28 Şubat postmodern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırası ile ilgili gerekli araştırmalar yapılamadığı, darbecilere karşı gereken cezalar verilemeğini ve hesap sorulamadığı için kafasında “darbe” olanların bu düşünceleri zaman zaman depreşiyor. Cunta oluşumlarının ve paralel yapılanmaların önüne geçilemiyor.
Türkiye hâlâ 1982’de yapılan darbe anayasasından ve ona dayanılarak yapılan kanunlar, yönetmelikler ve tüzüklerden dahi kurtulamıyor…
*
11 Nisan 2012 tarihinde yine dört partinin ortak kararı ve oylarıyla Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Komisyon aylarca çalıştı ve iki cilt halinde bin 420 sayfalık rapor hazırlandı. Ancak rapor görüşülemeden rafa kalktı.
Başkanlığını Nimet Baş’ın yaptığı komisyonla ilgili Meclis’in internet sitesinde şu ifade dikkat çekici. Raporun durumu: Rapor görüşülmedi (Hükümsüz)…
Oysa, Komisyon bünyesinde, “27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası”, “12 Eylül 1980 Darbesi”, “28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi ve 27 Nisan 2007 e-bildirisi” adları altında 3 ayrı alt komisyon oluşturulmuş ve bu kapsamda, 157 kişi dinlenmişti.
Komisyonda merhum cumhurbaşkanı Demirel, eski Başbakanlardan Çiller, Bülent Ulusu, eski bakanlar, milletvekilleri, sendika başkanları, gazeteciler, gazete patronları, eski yüksek mahkeme başkanları dinlenmişti. Dâvet edilen “bazı isimler” ise gelmemişlerdi…
O tarihte, Komisyon Başkanı Nimet Baş’tan raporu alan Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “Kurumsal olarak darbelerin birinci derecede mağduru TBMM’dir” demesi önemliydi. Zira hep öyle olmuştur. Önceki darbelerde darbeciler devleti yönetenleri tutuklarken Meclisi kapatmışlardı. Son kanlı darbe girişiminde darbeciler Meclis’i kapatamamışlar, ancak tarihte görülmemiş bir hainlikle Meclis’i bombalamışlardı. Bu yüzden Meclis dik bir durum sergileyip tarihî bir görev yapmıştır.
2012 tarihindeki komisyonun Kasım 2014’te hazırladığı raporun “öneriler” bölümünde dikkat çekici cümleler var: (https://www.tbmm.gov.tr/arastirma_komisyonlari/darbe_muhtira/)
“Mevcut anayasa ve temel yasaların büyük çoğunluğu darbelerden miras. Bu nedenle hazırlanacak bir anayasaya, her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var.
“Millî Güvenlik Kurulu, Avrupa Birliği normlarında sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılmalıdır.
“Genelkurmay Başkanlığı’nın özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsü artık son bulmalı, devlet teşkilâtındaki konumu çağdaş, demokratik ülke örneklerine uygun hale getirilerek Millî Savunma Bakanlığı’na bağlanmalıdır.
“Orduyu bir zabıta kuvveti olarak görmekten artık vazgeçilmelidir. Jandarma teşkilâtının iç güvenlik ve adlî mekanizmadaki görevi sonlandırılmalıdır.
“TSK Güçlendirme Vakfı ve şirketleri yasal düzenlemeyle Sayıştay veya doğrudan TBMM denetimine açılmalıdır.
“TSK’nın iç disiplin açısından disiplin yargılamasına sahip kılınması yeterlidir. Askerî mahkemelerin kaldırılıp, adliye içerisinde uzmanlık mahkemesi olarak ‘asker mahkemesi’’ oluşturulmalı. Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kapatılmalı, yüksek yargı temyiz yeri, Yargıtay ve Danıştay’dan ibaret olmalıdır.
“Sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumlarının sınırları, nedenleri, uygulama biçimi açık ve net olarak belirlenmeli, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne uygun tarzda düzenlenmelidir.
“Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuat yeniden ele alınmalı ve demokratikleştirilmelidir.
“Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır…”
*
İşte bunun için darbe araştırma komisyonunun bir an önce kurulması, derin bir araştırma yapması, bundan sonra hiçbir cuntacının darbeyi aklına dahi getiremeyecek kanunlar hazırlanmalıdır. Komisyonun hazırlayacağı raporların da tozlu raflara gönderilmesi değil, gereğinin yapılması gerekiyor. Çünkü, darbeleri ve darbecileri bir daha darbe yapamaması için gerekli kanunların yapılacağı yer Meclis’tir. Keşke 4 yıl önce bunlar yapılabilseydi. İşte bu yüzden şimdi geç kalınmamalı.
***
Düzeltme:
Dünkü yazımızda “17-25 ARALIK’I DARBE TEŞEBBÜSÜ İLE BİR ARADA TUTMAK DOĞRU DEĞİL” başlıklı kısımda eksik kalan kısım şöyledir:
“(...) 15 Temmuz bir yolsuzluk operasyonu değildir. Kimse 17-25 olaylarını aklamaya yeltenmesin, darbeyi de bunun için kullanmasın. 17-25 ayrı yerde duruyor, o da yargılanacak” dedi. Böyle yapılırsa büyük bir hata olur” sözleri de önemliydi.”