Son günlerin en çok konuşulan ismi, görevde olduğu sürede “Yüzde 50 bize nefretle bakıyor”, “Çok güzel saraylar yaptık, ama adaleti sağlayamadık” türü açıklamalar yapan Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç, sosyal medyayı eleştirerek, “Bu öyle bir hastalık haline geldi ki. Bazı bakan arkadaşlarımız bile elinde telefon sabahtan akşama kadar çık çıt çıt bunlarla uğraşıyorlar. Bu iş değil, Allah aşkına… Bu işten vazgeçsinler” demişti.

Bunu söyleyen Arınç’ın, siyaseti bıraktıktan sonra açıklamaları için sosyal medyayı kullanacağını kendisi bile tahmin etmezdi. İbretlik geldi bize. Demek ki neymiş, büyük konuşmamak lâzımmış. Bu durum biz dahil herkes için de geçerli tabi, hiçbir zaman büyük konuşmamak lâzım. Gün gelir, eleştirdiğimizi kendimiz yapıvermişsiz…

***

“TOLEDO” DEYİNCE…

Başbakan Davutoğlu, “Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo (İspanya) gibi mimarî dokusuyla herkesin görmek istediği bir yer haline gelecek” dediğinde herkes Toledo’yu ve neden burayı örnek verdiğini merak edip araştırmaya başlayınca ilginç ayrıntılar ortaya çıktı.

Araştırmalarda Toleda’nun İspanya’da Castilla-La Manscha özerk yönetiminin başşehri olduğu ortaya çıkınca, Doğu ve Güneydoğu’daki “öz yönetim” hatırlara geldi. Hem de Toledo’nun 18 yılda yeniden inşa edilmesinin de ortaya çıkmasından sonra Sur’un inşasının 18 yılda ancak bitirilebileceği de konuşulmaya başlandı.

Tam da “Toledo örneğinin verilmesi konusunda Başbakan’ı danışmanları mı yanılttı?” diye düşünülmeye başlandığında Davutoğlu, sözlerine açıklık getirme gereği hissetti. “Toledo üzerinden Franco polemiği başlatanlar, şehir cahili kültür cahili medeniyet cahili. Biz Toledo deyince Endülüs medeniyetini hatırlarız. Onlar Franco’yu hatırlar” açıklamasını yaptı.

Bu açıklamadan sonra da başka sorular akıllara geldi. Toledo’dan başka örnek verecek yer mi kalmamıştı? Hem özerkliği hatırlattı, hem de Sur’un eski haline gelmesi için çok uzun süreye ihtiyaç olup olmadığını…

***

KIZILAY’A 1-2…

TBMM Kâtip Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, Ankara’daki ulaşım zamlarını protesto etmek için ilginç bir yol bulmuş.

Kırmızı plakalı makam aracıyla şoför koltuğunda kendisi oturarak, Mamak’tan Kızılay’a yolcu taşıyarak zamlara tepki göstermiş. Hakverdi, Mamak’dan Kızılay’a birkaç sefer gerçekleştirmiş. Yaptığı eylemin bir çözüm olmadığını söyleyen Hakverdi, “Bazı zamların geri alınmasını sağlayabilirsek, ne mutlu bize” demiş.

Aslında bakılırsa, vekil kendi arabasıyla yolcu taşımış olsa daha bir anlamlı olurdu. Gerçi, o makam aracı milletin aracı… Bir bakıma milletin aracı ile millet taşınmış oldu.

***

BÖYLE ŞAKA MI OLURMUŞ!

Geçtiğimiz günlerde Roma’da yapılan terör örgütü IŞİD’e karşı uluslar arası bir strateji geliştirilmesi amacıyla gerçekleştirilen Dışişleri Bakanları seviyesindeki “küçük grup” toplantılarında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’yi temsil eden Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na öyle bir şaka yapmış ki, şaşıp kalmamak imkânsız…

Kerry, yanına geldiği Sinirlioğlu’nu, yanağına hafif bir yumruk kondurarak selâmlamış! Bu da ABD usûlü selâmlamakmış. Ya Sinirlioğlu’da kalkıp yumrukla cevap verseydi, al başına belâyı. Zaten Rusya ile sorunlu bir dış politikamız varken, bir de ABD ile sorun yaşardık…

***

KUTUPLAŞMANIN GELDİĞİ SON NOKTA!

Türkiye Kurumsal Sorumluluk Derneği’nin yürüttüğü Türkiye’de Kutuplaşma Araştırması’nda ortaya çıkan birçok sonuç var. Sadece “Siyasî parti tabanları birbirleriyle iş yapmayı, kız alıp vermeyi hatta çocuğunun arkadaşlık yapmasını dahi istemiyor” sonucunu söylersek kutuplaşmanın da nerelere geldiğini görebiliriz. Zaten başka bir sonuca da ihtiyaç da yok…