"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrat misyonun mânevî yönü

Mehmet KARA
27 Haziran 2015, Cumartesi
Milletin mânevî hayatında çok önemli yeri olan tarihî olayları sık sık hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyoruz.

Bu önemli tarihi olayların unutulmaması, unutturulmaması gerekiyor. Tarihimizi bilmezsek ileriye bakamayız. Ayrıca yeni neslin demokrasi için verilen bedelleri, yapılan mücadeleleri bilmesi, tarihten ders çıkarması da gerekiyor.

Demokrat misyonun en önemli isimlerinden merhum Süleyman Demirel’in vefatı ve defnedilmesi günlerine denk geldiği için demokrasimiz ve ülkemizin mânevî hayatı için çok önemli bir tarihî olayla ilgili bir yazı planlamış ancak yazamamıştık.

Demokrat misyon dediğimiz Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi çizgisinin Türkiye’nin maddî ve mânevî alanlarda büyük adımlar, büyük hamleler yaptığını hiç kimse inkâr edemez. Yaptığı barajlar, yollar, köprüler, büyük sanayi kuruluşları bunlardan bazılarıdır. Bu misyonun maddî gelişmelerin yanında mânevî alanda yaptıkları, demokrasi, insan hak ve hürriyetler ile inanç hürriyetlerinin bugünlere gelmesinde büyük payı vardır.

Mânevî alanlarda yapılan en büyük hizmet şüphe yok ki, 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı bir tamim ve 2 Haziran 1941 tarihinde çıkarılan kanunla yasaklanan ezanın ve kametin Arapça okunması yasağını kaldırmak olmuştur. 65 yıl önce 2 Haziran 1950’de güvenoyu olan ilk Menderes hükümetinin 16 Haziran 1950’de verdiği bu önemli kararı, 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı bir tamim ve 2 Haziran 1941 tarihinde çıkarılan kanunla yasaklanan ezanın ve kametin Arapça okunması yasağını kaldırmak olmuştu. Ve bu kanun Meclis’in ilk oturumunda alınan ilk kanundur. Bu DP’yi, DP yapan çok önemli ve tarihî bir olayıdır.

Bu tarihî olay şöyle gerçekleşmiştir: Başbakan Menderes’in, ivedilikle görüşülmesini istediği tasarının (48 saat sonra ele alınması gerekirken) Adalet Komisyonu’nda gerekçesinde ivedilikle görüşülmesi talebini Başkanvekili Fuad Hulûsi Demirelli oya sunmuş kabul edilerek müzakereye başlanmış ve kanun büyük alkışlar arasında kabul edilmişti. Aynı gün 16.6.1950 ve 1/9 numaralı yazı ile Cumhurbaşkanlığına iletilmiş Cumhurbaşkanı Celal Bayar 16.6.1950 ve 4/533 sayılı yazıyla aynı gün onaylamıştı.

O tarihe kadar, 1941 yılında çıkarılan kanunla Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılıyordu!

Merhum Menderes’in “Bu millet Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır ve İslâmiyet’in icâplarını elbette yaşayacaktır. Öncelikle kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esaslarını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez şartıdır” sözleri DP’nin mânevî hizmetlere verdiği önemi göstermiştir.

Ezân-ı Muhammediye’yi hürriyetine kavuşturan Menderes’i, bakanlarını ve bu kararı destekleyen milletvekillerini rahmet ve minnetle anıyoruz.

***

Ezan gibi milletimiz ve Müslümanlar için bir âlem olan Ayasofya’da hâlâ mahzun ibadete açılacağı günü beklemektedir. Resmî gazetede dahi yayınlanmayan bir Bakanlar Kurulu kararı(!) ile minarelerinden ezan sesinin susturulmasının üzerinden 81 yıl geçmesine rağmen açılmıyor, açılamıyor. Açılması gündeme getirildiğinde çeşitli bahaneler ileri sürülüyor. Garip ifadeler, yakıştırmalar ve mukayeseler yapılıyor.

Bu misyonun mânevî hayatımıza yaptığı hizmetlerin birisi de 1980 yıl Ramazan ayında Ayasofya’nın “Hünkâr Mahfili”ni ibadete açarak minarelerinden ezan okunması ve “Hırka-i Şerif”te 24 saat Kur’ân okutma geleneğini yeniden başlamış olmasıdır.

Merhum Demirel’in Ayasofya için bu kararı alırken söylediği “Minare ezan için vardır” sözü de unutulmamalıdır. Ancak, 12 Eylül darbecilerinin ilk icraatı Hünkâr Kasrı’nın önüne bir tahta perde yaptırıp, üzerine “tâmirat vardır” levhasını astırmak olmuş ve “Ayasofya” ibadete tekrar kapatılmıştır. Ve hâlâ da kapalıdır…

Menderes “Bu millet Müslüman’dır, Müslüman kalacak” diyordu. Süleyman Demirel ise “Herkes göğsünü gere gere, ‘Ben Müslümanım!’ diyecektir” demiştir. Bu sözlerin söylendiği şartları ve tarihleri dikkate alırsak, ne kadar önemli ifadeler olduğunu görebiliriz.

Yoksa bir cümlenin arkasına sığınarak bu misyonun mânevî alanda yaptıklarını gölgelemeye çalışsanız da, gölgelenemez. Boşuna çabalamayın, tarih ve arşivler yalan söylemez…

Okunma Sayısı: 1567
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mikail Yaprak

    27.6.2015 15:33:17

    Yazıda geçen "1979 yılı Ramazan ayında Ayasofya’nın “Hünkâr Mahfili”ni ibadete açarak" ifadesindeki tarih 1980 olması lazım. Hayırlı Ramazanlar. M.Y.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı