"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devenin derisi

Mehmet KARA
04 Eylül 2016, Pazar
15 Temmuz kanlı darbe teşebbüssünden sonra yürütülen soruşturmalarda onbinlerce memur açığa alındı, onbinlerce memurun görevine son verildi, binlerce kişi tutuklandı.

OHAL çerçevesinde peşpeşe Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarılırken, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında açığa alma, ihraç ve tutuklamalar da, isnad edilen suçlarla ilgisi olmayanların da bu kategori de değerlendirildiği ile ilgili şikâyetler gelmeye devam ediyor.

Darbe teşebbüsünden 15 gün sonra Başbakan Binali Yıldırım, bazı gazetelerin Ankara Temsilcilerine, “FETÖ ile hareket edenlerin tesbitinde kılı kırk yaracağız. Sürek avına çıkmayacağız, sağlam verilerle hareket edeceğiz” demişti.

Yine, darbe teşebbüsünün üzerinden 1 aya yakın zaman geçtiğinde Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in, “Yolda arabanız kasise girse amortisörü patlasa FETÖ’cüler yaptı. Böyle yaygın bir kanaat var. Cadı avına döndürülüyor bu iş. Böyle olursa esas suçluları ve suçlarını hafifletirsiniz” diye ikazları da vardı.

Aradan geçen süre zarfında her çıkan KHK’dan sonra bu şikâyetlerin artmaya devam ettiği görülüyor.

Millete silâh sıkmış, Meclis’e, Genelkurmay’a ve Özel Harekâta bombalar yağdırıp insanları şehit edenler, bunlara emir verenler ve bu darbe teşebbüsünün içinde olanlar, bu teşebbüse yardım edenler elbette ki en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak, şikâyetlerle, ispiyonla, gambazlama ile açığa alınanlarla ilgili hüküm vermeden önce titiz bir çalışma yapılması ve sağlam verilerle hareket edilmesinin gerekliliği de ortaya çıkıyor. Hukukun üstünlüğü de, adil yargılama da, suçun şahsiliği ilkesi de bunu gerektirir.

Darbenin demokrasiye ve hukuka verdiği büyük zarar, ancak hukuk yoluyla ve demokrasi içinde kalınarak yapılabileceği de sık sık vurgulanıyor.

Yaşananlardan sonra temel kurallar ortaya konulurken tam da bu konuyla ilgili bir fıkra anlatılıyor. “Teşbihte hata olmasın” notunu düşerek fıkrayı aktaralım.

“Bir gün padişah develerle ilgili bir ferman yayınlamış. Ferman da ülke çapındaki bütün develerin derilerinin yüzülüp devlete getirilmesi isteniyormuş. Bunu haber alan develer kaçmaya başlamışlar.

Bir bakmışlar ki, tilki de onlarla kaçıyor. Develer tilkilere sormuş: ‘Ferman bizim derilerimizle ilgili, sen niye kaçıyorsun?’

Tilki, ‘Deve olmadığımı ispatlayana kadar benim deri de gidebilir’ diye cevaplandırmış…”

Şu anda devlet kurumlarında yaşanan bazı gelişmeler bu fıkraya benzetiliyor. İnsanlar önce “FETÖCÜ” diye açığa alınıyorlar. Sonra öyle olmadıklarını ispat etmeye çalışıyorlar. İspat edemezlerse de görevden alınıyorlar.

Bu yüzden, “kılı kırk yarıp”, bir yanlışlık yapmadan, hele hele kin, garez içinde hiç olmadan hareket etmek gerekiyor.

"MAĞDUR OLANA NASIL ANLATACAĞIZ”

Bu konuda Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren’in 1 Eylül 2016 tarihli yazısından bir bölüm aktaralım: “FETÖ’cü tasfiyesi’nin zorluğu malûm. En başından beri kurunun yanında yaşın yanması riski biliniyor. Hükümet çevreleri onun için ‘ince eleyip sık dokuma’nın altını çiziyorlar. Ama bizim mail kutularımız ya da telefonlarımız acılı seslenişlerden kurtulamıyor.

“Bir problem var o alanda. Geçen gün yazdığım bir konu sebebiyle MİT cenahından ‘250 bin kişi hakkında soruşturma yürütülüyor, bunun yüzde 10’u hatalı olsa binlerce insan mağdur olur’ açıklaması geldi. İyi de, bunu mağdur olana nasıl anlatacağız?”

Peki, bu soruya mantıklı cevabı olan var mı?

BİR DE TERSİNDEN DÜŞÜNÜN

 

Üniversitelerde okuyan öğrenciler ve kamuda çalışanlarla ilgili başörtüsü yasağı kaldırılmıştı. Fakat resmî üniforma kullanan polis ve askerlerde kaldırılmamıştı. Geçtiğimiz hafta bir KHK ile bayan polisler içinde kılık kıyafet değişikliğine gidildi.

Değişiklikten sonra 30 Ağustos törenlerinde İstanbul’da bir bayan polis amiri ile Ankara’da bir bayan koruma memurunun başörtüsü takması bazılarının zoruna gitmiş olma ki, yakışıksız yorumlarda bulundular. Başörtülü bir hâkimin başı açık bir sanık hakkında adil bir karar veremeyeceğini iddia edenlere de rastlandı.

Bu durumda şu soru akıllara geliyor. Peki, bugüne kadar başı açık hâkimler ya da polisler ve diğer devlet memureleri, başı örtülüler hakkında adil karar vermiyorlardı da, başörtülü devlet görevlileri mi adil karar veremeyecekler?

Adalet önce kafalarda yerleşmeli ki, ülkede hürriyetler kâmil manada gelişsin…

Okunma Sayısı: 2738
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı