Kabine açıklandıktan sonra “Saray kabinesi” diyen de oldu, Davutoğlu’nun etkisinin çok olduğunu söyleyen de. Ali Babacan’ın olmaması ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın bakan yapılmasına bakıldığında, Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Mahir Ünal, Bekir Akdoğan gibi isimleri de yan yana gelince Saray’ın etkisinin olmadığını söylemek yanlış olur.

Kabine de dikkati çeken bir durum da, daha önce başka partilerde genel başkan olup da, bakan olan isimler olması… Numan Kurtulmuş (SP, Has Parti), Süleyman Soylu (DP), Yıldırım Tuğrul Türkeş’in (ATP) genel başkanlıklarını yaptılar. Yani şu anda hükümette Davutoğlu dahil 4 genel başkan var.

Bu üç isim sonradan AKP saflarına katıldılar. Katılırken de, önceden yaptıkları konuşmalar ve açıklamalar ortaya saçılmış ve “bu ne perhiz ne lahana turşusu” gibi sözler yazılıp çizilmişti. 

Hadi Kurtulmuş “millî görüş geleneği”nden geliyor, peki ya diğerleri. Birisi merkez sağ, birisi milliyetçi tabandan…

Bu isimlerin bakan yapılması bir diyet mi, yoksa başka bir amacı var mı, bilemiyoruz. Bir partinin genel başkanı olduğunda, iktidar partisine sert eleştiriler yapıp, sonra o partiye katılmak çok garip değil mi?

Siyaset bu olmamalı…

***

VALLAHİ, BİLLAHİ!

Siyasetçiler ne zaman nerede nasıl konuşacaklarına dikkat etmeleri gerektiğini zaman zaman dikkat çekiyoruz. Başta bahsettiğimiz üç ismin geçmişte AKP’ye neler söyledikleri yazılsa sayfalar yetmez. 

Bunlardan son örnek de geçici seçim hükümetinde Başbakan yardımcılığı yapan, sonrasında AKP milletvekili olan ve yeni hükümette de yine aynı görevi üstlenen Yıldırım Tuğrul Türkeş, şu günlerde çokça gündeme gelen MİT tırları ile ilgili geçmişte çok dikkat çekici açıklamalar yapmıştı.

AKP’ye katılmadan 5 ay önce katıldığı bir televizyon programında MİT tırlarıyla gönderilen silahların Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi olmadığını dile getirerek, silahların Bayırbucak Türkmenleri’ne gönderilmediğini söyemişti. Türkeş, “Bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum. Vallahi ve billahi o silahlar Türkmenler’e gitmiyordu” demişti. 

Başbakan Davutoğlu ise, miting meydanlarında “Yemin ederek söylüyorum. Vallahi de o yardımlar Bayırbucak Türkmenlere gidiyordu” demişti.

O günlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siirt Milletvekili Adayı Yasin Aktay da, “MİT tırlarının Özgür Suriye Ordusuna gittiğini” söylemiş, bu sözleri Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından yalanlanmıştı.

“Vallahi silahlar Türkmenler’e gitmedi” diyen Türkeş’in önüne bu sözleri hatırlatılınca, “Rusya ile böyle bir gerilim yaşandığı dönemde böyle bir konuyu gündeme getirmek sadece muhalefetin yapacağı lüzumsuz işler kapsamındadır” karşılığını vermek durumunda kaldı.

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tırlarla ilgi son sözlerini burada yazmakta fayda var. “Bazıları diyor ki, ‘Başbakan Erdoğan, diyordu ki, onların içinde silah yok’ yahu varsa ne olacak, yoksa ne olacak? Ne diyoruz biz? ‘Oraya insani yardım götürüyoruz…” NOKTA…

Demek ki neymiş, siyasetçi ne konuşacağını iyice tartıp biçmeden yapmayacak. Sonra önüne böyle çıkabiliyor ve sorudan kaçmak zorunda kalabiliyor. 

***

İNSANÎ YARDIMLA KATLİAM NASIL ÖNLENİR?

Tırlarla ilgili bir de Davutoğlu’nun, “MİT tırlarına operasyon yapanlar bugünkü katliamlardan sorumludur” sözünün anlamı çözülmeye çalışılırken cevapsız sorular akla geliyor.

Bunlardan birisi, tırlar insanî (ilaç, gıda, battaniye, çadır gibi) yardım taşıyorsa bunlarla katliam nasıl önlenecek? Hem insanî yardım taşımak MİT’in görevi mi? Şimdi olduğu gibi Kızılay ve yardım kuruluşları bunu neden yapmadılar.

Basit bir soru ama cevabı verilmiyor.