Ekmek kavgası deyiminin anlamı “Geçinmek, karın doyurmak için çalışıp çabalama” olarak verilir. Bu tabir aynı zamanda helâlinden kazancı da ifade eder. Ancak son günlerde siyasetçilerin ekmek üzerinden yaptıkları kavga bu anlamları pek taşımıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “askıda ekmek kampanyası” başlattıklarını duyurarak “Hali vakti yerinde her vatan evlâdı, kendisine en yakın ekmek fırınına gitmeli, eğer 2 ekmek alacaksa 3 ekmek parası ödemeli” demişti. Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından, üzerinde Bahçeli’nin fotoğrafı olan tabelâlara ekmek asıldığı görülmüştü.
Hem bu sözler, hem de bu fotoğraflar muhalefet tarafından “ekonomik krizin itirafı ve ekonomin iflâsı” olarak değerlendirilirken siyasetin bir numaralı gündemi oldu. Geçtiğimiz haftaki Meclis içinde grup toplantıları ve sosyal medyada en çok tartışılan konularının başında yer aldı.
Kemal Kılıçdaroğlu, “Çağ açan bir proje. Bizim fakirliğimizi, bu iktidarın bizi getirdiği rezilliği bundan daha iyi anlatamazsınız” derken, Meral Akşener, “Eşe, dosta, yandaşa milyonları dağıt, ama geçinemeyen vatandaşa gelince ‘sabır.’ ‘Eve ekmek götüremiyorum’ diyen dar gelirliye gelince, “Askıda ekmek kampanyası” diyerek tepkisini göstermişti. DEVA Partisi’nin tepkisi ise en ilginç olanı idi. Ali Babacan Bahçeli’ye hitaben; “Hükümete her ortak olduklarında vatandaş ekmeğe muhtaç oluyor…” ifadesini kullanmıştı.
Bahçeli ise bütün bu tepkilere her zamanki gibi yine sert üslûpla, “Biz askıya ekmek koyduk, şu işe bakınız ki, ekmeksizler birer birer saklandıkları delikten fırlayarak ortalığa çıktılar” demişti.
Öyle görünüyor ki, bu tartışma uzun süre devam edecek. Ekonomik krizi anlatmanın en kolay yolu askıda ekmeği hatırlatmak olacak gibi görünüyor. Askıda ekmek, muhalefet için hükümetin dilinden hiç düşürmediği “yokluk kuyrukları” gibi bir koz oluverdi.
***
“NÖBETÇİ BAKAN” KAÇ KİŞİ İLE GÖRÜŞEBİLİR?
Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin (CHS) uygulamaya geçmesiyle bakanlar parlamento dışından atanıyor. Meclis içinden bir milletvekili bakan olarak atanırsa da milletvekilliği düşüyor. Son seçimden sonra da Mevlüt Çavuşoğlu, Abdulhamit Gül, Süleyman Soylu, Berat Albayrak bakan oldukları için milletvekillikleri düşmüştü…
Bu durum birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Milletvekilleri bakanlıklarla ilgili sorunlarını Meclis’te bakana aktaramıyor. Ancak yazılı soru önergesi vererek sorunları gündeme getirebiliyorlar. 15 günde cevaplandırılması gereken yazılı soruların büyük çoğunluğu cevaplandırılmıyor. Bu durumda da milletvekilleri hükümeti denetleme yolları azalıyor ya da hiç kalmıyor.
Muhalefet bir tarafa iktidar milletvekilleri de bu konudan çok şikâyetçi. AKP’li milletvekillerinin “bakanlara ulaşamıyoruz” şeklindeki eleştirileri üzerine geçtiğimiz yıl ‘nöbetçi bakan’ uygulaması başlamıştı.
Koronovirüs salgını sebebiyle ara verilen uygulama geçen hafta yeniden başladı. Meclis’in çalıştığı Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri birer bakan Meclis’te nöbet tutarak milletvekillerini dinliyor, sorunlarına çözüm bulmaya çalışarak bu “sorunu” açmaya çalışsa da bunun yeterli olmayacağı da ortada.
***
DAHA NE YAPSINLAR!
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta kimilerinin özeleştiri, kimilerinin da “itiraf” olarak nitelendirdiği konulardan birisi eğitim ve kültür alanında arzu edilen noktaya gelinemediği iken diğer konu ise basından şikâyet etmesiydi.
Erdoğan’ın, “Medyamız en modern alt yapıya sahip, ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İ- limde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. Bunun için de fikri iktidarımızı da hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim” diye konuşması birçok açıdan hayretler içinde bıraktı.
Zira Uluslararası Basın Enstitüsü Raporu’na göre, AKP iktidarı medyanın yüzde 95’ini kontrol ediyor.
Bu kadar gazete ve televizyon sabah kalkıp akşam yatana kadar iktidarın adeta borazanı gibi yayın yapıyor. Daha ne yapsınlar da Sayın Erdoğan’ın sesini ve nefesini yansıtabilsinler. Bir amuda kalkmadıkları kalıyor onu da yapsınlar?
Gerçi şu anda iktidarı destekleyen medya grupları tek bir gazete ve televizyon gibi yayın yapıyorlar. Her gün 8-10 gazete neredeyse aynı başlıkla çıkıyor. 10 yazar aynı başlıkla yayın yapıyor. Bu da olunca inandırıcılıklarını kaybediyorlar.
2018 yılında Kadir Has Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, her 5 vatandaştan 3’ü medyadaki haberlere güvenmiyor. Bu oranın iki senede daha da düştüğünü söylesek yanlış olmayacak. Yine, Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün raporuna göre ise Türkiye haberlere güvenmeme açısından, dünya ülkeleri arasında 2. sırada…
Sanki tek bir haber merkezinden çıkmış gibi yayın yaparsanız, “Bir gazete çıkarın yeter” diyenleri de haklı çıkartırsınız…