Meclis’in 1 Ekim’de yeniden açılmasıyla birlikte siyaset ısınırken, Meclis gündemine nelerin geleceğini iktidar partisi belirleyecek. Bilindiği kadarıyla yeni sistem tartışması, idam konusu, İstanbul Sözleşmesi, siyasî partiler ve seçim kanunlarının değişmesi gündeme gelmesi muhtemel konular.

AKP seçim kanunu ile ilgili çalışmalarını bitirmek üzere. Seçim barajının düşürülmesi, milletvekili transferlerinin önüne geçilmesi, online oy kullanılabilmesi gibi konular Erdoğan’a sunulacak seviyeye gelmiş. Bakalım buradan neler çıkacak?

Bütün bunların yanında iki dönem cumhurbaşkanlığı yapan Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde de aday olup olmayacağı konusu ise siyasetin sürpriz tartışma konusu da olabilir. Değiştirilen anayasaya göre bir kişi en fazla iki defa cumhurbaşkanı adayı olabiliyor. Bazı hukukçular 16 Nisan referandumu ile yeni bir yönetim sisteminin devreye girdiğini, Erdoğan’ın bu yeni sistemde ilk kez seçildiğini, bu yüzden 2. kez aday olmasının mümkün olduğunu söylerken, bazıları da anayasanın yeni olmadığı, sadece değiştirildiği ve anayasada üçüncü kez seçilebilir diye bir hükmün olmadığını dolayısıyla Erdoğan’ın yeniden aday olamayacağını söylüyor. 

İkinci görüşü savunanların sesi şu anda fazla çıkmasa da böyle bir tartışma başladığında 12 Eylül darbe anayasasının muğlak taraflarını ortaya çıkarabilir…

Yani, nur topu gibi bir tartışma siyasetin gündemine oturabilir…

*** 

“KİM BİLİR ADAMI NASIL BUNALTTIK!"

Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle son 1 yılda 36 bin 66 kişi soruşturulmuş, 12 bin 298 kişi yargılanmış, 3 bin 831 kişi ceza almış.

Erdoğan’ın ilk seçildiği yıl olan 2014’te 40, 2015’te 238, 2016’da 884, 2017’de 2 bin 99, 2018’de 2 bin 462 sanık mahkûm edilirken 2019’da bu rakam 3 bin 831 olmuş. 

Böylelikle Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde 9 bin 554 kişi hakaret suçlamasıyla cezalandırılmış. Geçmiş yıllarda Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle bir yılda en fazla ceza alan vatandaş sayısı 44 iken Erdoğan’la birlikte bu rakamlar binlerle ifade edilmeye başlanmış…

Biz, kimsenin kimseye, özellikle de devleti yönetenlere hakaret etmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Eleştiri olabilir, ama hakaret hiçbir zaman maruz görülemez. Bu dâvâların ne için açıldığını bilmek de pek mümkün değil, ama her eleştiri için de dâvâ açılması doğru olmaz.

Yukarıdaki haberi okuyunca Merhum Süleyman Demirel’le ilgili bir hatırayı hatırladık. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatı dolayısıyla yazarımız Cevher İlhan’la birlikte bir dizi (sonradan Demokratlar Demirel’i anlatıyor kitabı oldu) röportaj yapmıştık. 

Demirel hükümetlerinde bakanlık yapan aynı zamanda avukatı da olan Yaşar Topçu ile yaptığımız röportajda Demirel ile ilgili şöylebir anekdot anlatmıştı:

“Rahmetli Demirel’in avukatı olarak şâhidim; kendisine yapılan galiz sözleri, hakaretleri veya basında çıkan kendisiyle ilgili yazıları hep hoşgörüyle karşılardı” diyerek söze başlayan Topçu şunları söylemişti: 

"1979 tarihinde rahmetli Demirel Başbakan idi. Antalya’nın deniz sahilindeki küçük bir ilçesinde vatandaşın biri, bir kahvehanenin ortasında Rahmetli Demirel’e açıkça sövüp saymış. Başbakan olduğu için o zamanki Cezâ Kanunu’na göre, savcı re’sen soruşturma başlatmış. Ağır hakaret olduğu için tâkibat açmış, adam suçüstü haliyle yakalanmış içeri atılmış.

Rahmetli Demirel her sabah gerek Başbakanlık gerek de Genel Merkez’e geldiğinde ilk beni çağırır, dâvâlarla ilgili gelişmeleri sorardı. Çünkü dâvâlardan çok canı yanmış. O gün de partide özel kalem müdürü Demirel’in beni çağırdığını iletti, gittim. ‘Bir bilgi arz etmek istiyorum. Antalya’nın bir ilçesinde vatandaşın birisi kahvehanede size hakarette bulunmuş, ağır - galiz sözler söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme ‘şikâyetçi misiniz?’ diye soruyor” diye durumu kendisine açtım. 

“Rahmetli Demirel, ‘Bu hâkim ve savcı arkadaşlar da bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. ‘Başbakan’a hakaret etti’ diye bir vatandaş tutuklanır mı? Biz burada oturuyoruz, haberimiz olmuyor. Yaptığımız uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık ki, canını sıkmışız ki bize galiz küfürler etmiş’ dedi. Ve bana dönerek, ‘Hemen Antalya’ya, o ilçeye git ve o vatandaşı hapisten çıkar, tahliye et gel. Sevaba girersin. Durup dururken bir ülkenin vatandaşı Başbakanına sövmez. Yaptığımız işlerle kim bilir adamın ne kadar canını sıkmışız, nasıl bunaltmışız ki adam sövmüş!’ dedi. 

“Arabamla Antalya’ya gittim. Mahkemeye gidip Asliye Ceza Hâkimine, dâvâya müdahale kabulünü rica ettim; “sanığın tahliyesini talep ediyoruz. Müvekkilim Başbakan Demirel bana, bir ülkenin vatandaşı Başbakanına sövmez. Biz kim bilir adamı ne kadar bunalttık ki, küfretti” dedim. Hâkim şaşırdı, duruşmaya ara verdi. Cübbe ile bekliyorum, beni özel görüşmeye çağırdılar, savcı da içerdeydi. Hâkim, “Kusura bakmayın, bu Demirel nasıl bir adam? Gazeteler tamamen tersini yazıyor. Bu kadar hoşgörülü, geniş gönüllü insanı biz ne kadar yanlış tanımışız’ diye hayıflandı.

“Duruşmaya çıktık. Sanığın tahliyesine karar verildi. Hâkim sanığa dönerek, Demirel yok, ama avukatı var, elini öp’ dedi. Sanık, ‘Hâkim Bey, bu bana hayatımın en ağır cezâsı. Avukatını beni tahliye için gönderen bir insana dilim kopaydı da böyle bir adama hakaret etmeseydim. Eli ne kelime ayağını öpeceğim’ diye pişmanlığını tekrarladı…”

Kıssadan hisse… Artık yorum sizin…

***

YORUMSUZ

“AK Parti’nin son yıllardaki en temel sorunu: Ömrünü parti ve liderine adamış dâvâ adamları; kifayetsiz muhterislerin kiraladığı kalitesiz, seviyesiz, paçoz troller eliyle linç ediliyor. Ucuz, çok ucuz işler…” (Aydın Ünal - Erdoğan'ın eski metin yazarı)