MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iki haftadır başkanlık sistemini gündeme getirmesinin ana fikri, “Cumhurbaşkanı fiilî başkanlık dayatıyor, hükümet başkanı gibi davranıyor, dolayısıyla da anayasayı çiğniyor…” olarak özetlenebilir.
Bahçeli’nin bu durumdan çıkmak için de çözüm olarak fiilî durumun hukukî boyut kazanabilmesi için anayasa değişiklik teklifinin Meclis’e getirilmesi olarak izah ediyor.
Türkiye’nin böyle bir gündeminde fiilî durumu normale döndürmeyi “zorlamadan vazgeçirme”nin yollarını bulmak mı, yoksa fiilî durumu hukukî duruma getirmek için referanduma gitmek mi daha kolay çözer?
Bu aşamada şöyle bir yol daha akılcı olmaz mı?
Madem “Yenikapı ruhu” devam ediyor, o zaman böyle bir sıkışıklığa ve aceleye getirmeden, ülkenin şartları da normalleşince yeni, sivil ve hürriyetçi bir anayasa yapılamaz mı? Partiler arasındaki görüşmeler kaldığı yerden devam eder. 60 maddede zaten mutabakata varılmıştı. Çalışmaları da heyetler sürdürür, yeni bir anayasa yapılabilir. Ama bu şu anda maalesef konuşulamıyor bile…
Bunun için hâlâ geç değil.
* * *
MAĞDUR
Meclis’in açılmasıyla birlikte siyasetin gündemini genel başkanların Salı günü Meclis’te yaptıkları grup toplantılarındaki konuşmaları belirliyor.
Meclis’te çok sürpriz bir durum olmazsa sırasıyla MHP, AKP, HDP ve CHP grup toplantıları yapılır. CHP’nin grup toplantısından sonra da Meclis genel kurulu çalışmaları başlar.
Geçtiğimiz dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları genellikle CHP’nin grup toplantılarına denk geliyordu. Bu da çoğu zaman muhtarlar toplantısına rastlıyordu. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun konuşmaları canlı yayınlanmaz, kameralar Cumhurbaşkanlığına çevrilirdi. Kılıçdaroğlu bir bakıma “mağdur” olurdu.
Ancak bu hafta öyle olmadı. Erdoğan’ın konuşması Başbakan Binali Yıldırım’ın grupta yaptığı konuşmayla çakışınca televizyonlar canlı yayınlarını kesip Erdoğan’ın konuşmasını vermeye başladı.
Bu durum gazeteciler arasında, “Hep Kılıçdaroğlu mağdur oluyordu, bu sefer mağdur Yıldırım” esprilerine sebep oldu.
* * *
GÖREVE İADE KHK’SI…
Mağdur demişken… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “at izi it izine karıştı” demesinden sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 100 bine yakın memurun açığa alınması, 60 bine yakın kamu görevlisinin ihraç edilmesi sırasında mağduriyetlerinin yaşandığı gündeme gelmişti.
İnsanlar ulaşabildikleri bakan, milletvekili, gazeteci, bürokrattan mağduriyetinin giderilmesi için yardım istediler, istiyorlar. Bu mağduriyetler inceleniyor. İncelemeler bittikten sonra kamu görevlilerinin göreve iadeleri için yeni bir kanun hükmünde kararnamenin yayınlanması gerekiyor.
“KHK’larda mağdurlar için ‘göreve iade’ maddesinin de yer alacağını açıklayan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, “OHAL biterken bir yetki vereceğiz idareye. Bu kapsamda hata tesbit edilirse, düzenleme yıllar sonra da yapılabilecek” diyerek mağdur olanların görevlerin iade edileceğini ifade ediyor.
Kılıçdaroğlu, bu haftaki grup toplantısındaki konuşmasında bütün mağdurlara sahip çıkacaklarını söylerken bir örnek verdi. “Görevden alınan bir öğretmen, çoluk çocuğunun geçimini sağlamak için Bursa’nın Kestel pazarında sivribiber satacak. Belediye zabıtası geliyor, ‘Satamazsın, FETÖ’cüsün’ diyorlar. İnsanda biraz vicdan olur. Bir kişi suç işledi diye bütün aileyi açlığa mahkûm etmek hangi dinde var?” diye sordu.
Bir de şunu hatırlatalım. Başbakan Yıldırım’ın imzasıyla bir genelge yayınlandı. Genelgeye göre imzasız ihbarlar dikkate alınmayacak. Ancak asılsız ve imzasız ihbar da bulunanlara bir yaptırım ya da ceza gelecek mi belli değil. Yoksa iftiraları yanlarına kâr mı kalacak? Halbuki, bundan önceki imzasız ihbarda bulunanlara ceza verilirse fitne çıkaranlara en büyük cevap olur.