Görüş ayrılıkları her geçen gün daha da artıyor. Bu sürtüşme çoğu zaman danışmanlar arasında yaşanıyor görünse de, danışmanların üstlerinden habersiz bunları söyleyemeyeceğine de şüphe yok.

Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül kararından sonra Erdoğan’ın çok tartışılan çıkışı sonrasında Saray ile Köşk arasındaki “görüş ayrılığı” da had safhaya çıktı.

Hükümetin baş polemiği

Erdoğan’ın AYM hakkındaki sözlerinin hatırlatılması üzerine Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un “Sayın Cumhurbaşkanımız, AYM’nin kararıyla ilgili kendi kişisel konumunu ortaya koymuştur” sözlerine cevabın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış’tan gelmesi de “manidardı.” Çünkü Kurtulmuş, hükümetin iki numaralı ismi ve seçilmiş birisi. Akış ise bir bürokrat ve atanmış. (Geçen dönem Davutoğlu’nun seçim bölgesi olan Konya’da milletvekilliği de yapmıştı.)

Akış’ın, “Cumhurbaşkanı’mızın, AYM kararını eleştirmesi, ‘kişisel konumlanma’ değil; ‘devletin ve hükümetin başı’ sıfatıyla bir açıklamadır” demesi bardağı taşıran bir ifade oldu.

Akış’ın bu sözleri “hükümetin başı” tartışmasını başlattı. Anayasa’nın 104. maddesine göre, cumhurbaşkanı “devletin başı” olarak ifade ediliyor.

Davutoğlu bir yandan “Bir bürokratın açıklamasına yorum yapmayı doğru görmem” derken, diğer yandan Cumhurbaşkanının devletin başı, başbakanın ise hükümetin başı anlamında anayasal yetkilerini hatırlatma ihtiyacı duyması da “muhataplık” için bir gösterge oldu.

Buradan anlaşılan, Saray’da herkes kendisini başkanlık sistemine iyice alıştırmış. 

“Hükümetin başı” tartışmasından sonra Saray ile Köşk arasındaki sıkıntı olup olmayacağı başdanışmanın görevde kalıp kalmayacağına bağlı olduğunu söyleyenler de var. Bakalım, olaylar nasıl gelişecek?

Ayda yaşıyorsun!

TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri devam ederken, ilginç tartışmalar yapılıyor. Meselâ Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken, cezaevlerinin doluluk oranları üzerinde yapılan tartışma gibi…

AKP grubu adına konuşan Oktay Çanak’a muhalefet sıralarından sataşmalar oldu. Çanak, AKP iktidarlarında Türk filmlerine bile konu olan cezaevleri, bugün, Avrupa’da bile imrenilecek bir hâlde deyince CHP’li Atilla Sertel, “Oktay yapma, Oktay” itirazı geldi. Çanak, bazı rakamlar vereceğini söyleyince bu sefer Ali Özcan itiraz etti.

Ali Özcan, Çanak’a hitaben, “Marifet cezaevlerini doldurmak değil, boşaltmak…” diyerek cevap verdi.

Gerçekten de cezaevleri doldurmadan ziyade boşaltmak marifet… Bunun için de iktidarlara düşen suça iten sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Cerattepe’de kimin dediği olacak?

Başka bir görüş ayrılığı da Artvin Cerattepe’de maden faaliyetlerine karşı yapılan eylemle ilgili yaşandı. Erdoğan, eylemi sert şekilde eleştirirken, “Geziciler neyse bunlar da yavru gezicilerdir. Bunlar Rize’de, Giresun’da, Samsun’da bulamadılar çıldırdılar” diye artık alışık olduğumuz sert bir üslûpla eleştiri getirdi.

Buna karşılık Başbakan Davutoğlu eylemcilerle görüştükten sonra “Yargı kararı çıkana kadar durdurulacak” diye konuşması ve “Gerekirse Artvinlilerle ben de yürürüm” dediğini biliyoruz.

Soru şu: Cerattepe’yle ilgili Davutoğlu’nun mu yoksa Erdoğan’ın mı söyledikleri olacak?

Numan Kurtulmuş, buradan “ikilik” çıkmayacağını söylüyor, ama bir hafta içindeki bu üç görüş ayrılığını nereye koyacağız?