Bu cümlenin önemi ve değeri “adalet duygusu”nun zarar gördüğü, adalete güvenin azaldığı dönemlerde daha çok anlaşılır.
Darbe dönemleri “adalet”e en çok ihtiyacın olduğu dönemlerdir. Çünkü hak, hukuk, hürriyetler ve adalet o dönemlerde askıya alınır. Darbeciler anayasaları, yasaları askıya alıp, kendi hukukunu oluşturup, ona göre işlem yaparlar. İdamlar, haksız cezalar uygulanırken mağduriyetler oluşur. Yıllar süren mağduriyetler demokrasiye geçildiğinde ancak giderilmeye çalışılsa da tam anlamıyla giderilemez. Bazı mağduriyetlerinin “af” ile giderilmediğini de yaşayarak görürüz.
50 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen 1980 darbesinin mağduriyetleri hâlâ giderilebilmiş değil. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde “başörtülü” olduğu için işinden atılanların mağduriyetleri kısmen de olsa 16 yıl sonra giderilmeye çalışıldı. Ancak 16 yıllık mağduriyetin “aflarla” giderilemediği de ortada…
Adalet devletin temelidir. Adalet demokrasinin de vazgeçilmez unsurudur. Devlet olabilmenin en önemli vasfının birincisi hiç şüphe yok ki adalettir. Temeli sağlam olmayan bir yapının ömrü ne kadar kısa olursa, adaletle yönetilmeyen, ya da adaletin tam olarak uygulanmadığı bir devletin de temelleri sağlam olmaz.
Adalet olmazsa kargaşa ve kaos olur. Adaletin ve adalet duygusunun zedelenmesi, ülkenin birliğine, bütünlüğüne, refahına zarar verir.
2017 yılının başlarında Binali Yıldırım’ın “Adalet devletin temeli, adalet olmayınca hiçbir şey olmaz. Onun için ülkemizin en acil konusu adalete hak ettiği itibarı kazandırmaktır” demesi de haklı bir ifade olarak önümüzde duruyor.
Bu aşamada devleti yönetenler ve hükümette olanlara düşen adalete hak ettiği itibarı kazandırmak, adalet olmadığını düşünenleri ikna etmek, böylece de adalete olan güveni tesis etmektir. Adalet isteyenleri baskı altına almak, onları suçlamak başlı başına bir adaletsizliktir, bunun adı adalet değildir.
***
Bundan yaklaşık bir yıl önce 15 Temmuz 2016’da ülke hain bir darbe teşebbüsüne sahne oldu. Türkiye bu teşebbüsünün izlerini silmeye çalışırken, Türkiye’nin gündemi adalet tartışması üzerine yoğunlaşıyor.
Görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar, mahkemeler sürerken bir yandan da mağduriyetlerin yaşanması “adalet”i en çok tartışılan konu yapmasını beraberinde getiriyor.
Mağduriyetlerin olmadığını söyleyenlere rastlanıyor! Bu insanlara mağduriyet yoksa, OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nun neden kurulduğunu hatırlatmak yeterli olacaktır. Bu arada Komisyonun aylardır çalışmaya başlayamamasının mağduriyetlerinin uzamasına sebep olduğunu hatırlatmakta fayda var.
***
Bir de korku ikliminde adalet olmayacağı da şüphe götürmez bir gerçektir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’dan başladığı “adalet yürüyüşü”nün yarısı geçilmişken yollara gübre dökülmesi ve mermi bırakılması dışında provokasyona dönüştürülmemesi de sevindirici. Bunun İstanbul’a varıncaya kadar devam etmesinin son derece hayatî önemi var.
Yürüyüşün Yeniçağa durağında bazı gazetelerin temsilcileri ile yaptığımız röportajda Kılıçdaroğlu’nun bu korku ikliminden bahsederken, siyasetçiye düşen önemli görevi şöyle özetlemişti: “İşvereni, işçisi korkuyor, esnafı korkuyor, emeklisi korkuyor, üniversite hocası korkuyor, dolayısıyla bu korku ikliminde bir şeyler yapmamız lâzımdı. Siz siyaset yapıyorsanız bir görev üstlenmeniz lâzım. Biz bu görevi olabildiğince 80 milyonu kapsayacak şekilde adalet kavramı üzerinden yapıyoruz. Çünkü eksiğimiz adalet. Adaletin olduğu yerde zaten bu sorunların hiçbirisi olmaz… Toplumun büyük bir kısmı sindirilmiş vaziyette ve korku iklimi var. Toplum bu korku iklimini aşması lâzım. Aşmasını sağlayacak da biziz aslında.”
Unutulmasın ki, korku ikliminde adalet yeşermez.
Kılıçdaroğlu’nun altı çizilmesi gereken bir ifadesi de “Adalet insanlığın olduğu her yerde aranan temel kavramdır.”
***
Son söz olarak şunları söyleyebiliriz:
Bu aşamada önemli olan provokasyonlara meydan verilmeden, adalete olan güveni sarsacak, demokrasiyi sekteye uğratacak tavırlardan uzak durulmasıdır. Ülkemizin geleceği için de son derece önemlidir. Meseleye adalet, hukuk, demokrasi penceresinden bakıldığı ölçüde mesele kalmaz. Önemli olan demokratik bir hak olan yürüyüşün şiddet ihtiva etmemesi ve adaletin herkes için istenmesidir.