"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkes için adalet

Mehmet KARA
02 Temmuz 2017, Pazar
Bu cümlenin önemi ve değeri “adalet duygusu”nun zarar gördüğü, adalete güvenin azaldığı dönemlerde daha çok anlaşılır.

Darbe dönemleri “adalet”e en çok ihtiyacın olduğu dönemlerdir. Çünkü hak, hukuk, hürriyetler ve adalet o dönemlerde askıya alınır. Darbeciler anayasaları, yasaları askıya alıp, kendi hukukunu oluşturup, ona göre işlem yaparlar. İdamlar, haksız cezalar uygulanırken mağduriyetler oluşur. Yıllar süren mağduriyetler demokrasiye geçildiğinde ancak giderilmeye çalışılsa da tam anlamıyla giderilemez. Bazı mağduriyetlerinin “af” ile giderilmediğini de yaşayarak görürüz. 

50 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen 1980 darbesinin mağduriyetleri hâlâ giderilebilmiş değil. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde “başörtülü” olduğu için işinden atılanların mağduriyetleri kısmen de olsa 16 yıl sonra giderilmeye çalışıldı. Ancak 16 yıllık mağduriyetin “aflarla” giderilemediği de ortada…

Adalet devletin temelidir. Adalet demokrasinin de vazgeçilmez unsurudur. Devlet olabilmenin en önemli vasfının birincisi hiç şüphe yok ki adalettir. Temeli sağlam olmayan bir yapının ömrü ne kadar kısa olursa, adaletle yönetilmeyen, ya da adaletin tam olarak uygulanmadığı bir devletin de temelleri sağlam olmaz.

Adalet olmazsa kargaşa ve kaos olur. Adaletin ve adalet duygusunun zedelenmesi, ülkenin birliğine, bütünlüğüne, refahına zarar verir.

2017 yılının başlarında Binali Yıldırım’ın “Adalet devletin temeli, adalet olmayınca hiçbir şey olmaz. Onun için ülkemizin en acil konusu adalete hak ettiği itibarı kazandırmaktır” demesi de haklı bir ifade olarak önümüzde duruyor.

Bu aşamada devleti yönetenler ve hükümette olanlara düşen adalete hak ettiği itibarı kazandırmak, adalet olmadığını düşünenleri ikna etmek, böylece de adalete olan güveni tesis etmektir. Adalet isteyenleri baskı altına almak, onları suçlamak başlı başına bir adaletsizliktir, bunun adı adalet değildir. 

*** 

Bundan yaklaşık bir yıl önce 15 Temmuz 2016’da ülke hain bir darbe teşebbüsüne sahne oldu. Türkiye bu teşebbüsünün izlerini silmeye çalışırken, Türkiye’nin gündemi adalet tartışması üzerine yoğunlaşıyor. 

Görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar, mahkemeler sürerken bir yandan da mağduriyetlerin yaşanması “adalet”i en çok tartışılan konu yapmasını beraberinde getiriyor.

Mağduriyetlerin olmadığını söyleyenlere rastlanıyor! Bu insanlara mağduriyet yoksa, OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nun neden kurulduğunu hatırlatmak yeterli olacaktır. Bu arada Komisyonun aylardır çalışmaya başlayamamasının mağduriyetlerinin uzamasına sebep olduğunu hatırlatmakta fayda var.

*** 

Bir de korku ikliminde adalet olmayacağı da şüphe götürmez bir gerçektir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’dan başladığı “adalet yürüyüşü”nün yarısı geçilmişken yollara gübre dökülmesi ve mermi bırakılması dışında provokasyona dönüştürülmemesi de sevindirici. Bunun İstanbul’a varıncaya kadar devam etmesinin son derece hayatî önemi var.

Yürüyüşün Yeniçağa durağında bazı gazetelerin temsilcileri ile yaptığımız röportajda Kılıçdaroğlu’nun bu korku ikliminden bahsederken, siyasetçiye düşen önemli görevi şöyle özetlemişti: “İşvereni, işçisi korkuyor, esnafı korkuyor, emeklisi korkuyor, üniversite hocası korkuyor, dolayısıyla bu korku ikliminde bir şeyler yapmamız lâzımdı. Siz siyaset yapıyorsanız bir görev üstlenmeniz lâzım. Biz bu görevi olabildiğince 80 milyonu kapsayacak şekilde adalet kavramı üzerinden yapıyoruz. Çünkü eksiğimiz adalet. Adaletin olduğu yerde zaten bu sorunların hiçbirisi olmaz… Toplumun büyük bir kısmı sindirilmiş vaziyette ve korku iklimi var. Toplum bu korku iklimini aşması lâzım. Aşmasını sağlayacak da biziz aslında.”

Unutulmasın ki, korku ikliminde adalet yeşermez.

Kılıçdaroğlu’nun altı çizilmesi gereken bir ifadesi de “Adalet insanlığın olduğu her yerde aranan temel kavramdır.”

***   

Son söz olarak şunları söyleyebiliriz:

Bu aşamada önemli olan provokasyonlara meydan verilmeden, adalete olan güveni sarsacak, demokrasiyi sekteye uğratacak tavırlardan uzak durulmasıdır. Ülkemizin geleceği için de son derece önemlidir. Meseleye adalet, hukuk, demokrasi penceresinden bakıldığı ölçüde mesele kalmaz. Önemli olan demokratik bir hak olan yürüyüşün şiddet ihtiva etmemesi ve adaletin herkes için istenmesidir. 

Okunma Sayısı: 3500
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 15:41:25

    (5) Yargının hem dahilde hem hariçte güven kaybettiği bir zamanda, her ne kadar Adalet Bakanı "Yargı her türlü takdiri hak ediyor!" ve müfrit bir Kemalist de "Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor!" deseler de HAKİKAT onların dediği gibi DEĞİL. Mızrağın çuvala sığmaması gibi; medeni, hür ve demokrat dünyanın sıkça ve ısrarla yaptıkları adalet, hukuk ve demokrasi çağrısı ve ikazları ile dahilden yükselen feryatlar ve nihayetinde binlerce insanın yakıcı sıcak altında "adalet" talebiyle yürümeleri, Türkiye'de hakiki mana,muhteva ve uygulamasıyla adalet ve hürriyet, hukuk ve demokrasinin olmadığına işaret etmektedir. Hele "Mağdur Kürsüsü"nde her vakit yayınlanan mağdur mektupları,hukuksuzluğun geldiği noktayı gözler önüne sermektedir. Adalet yoksa zulüm vardır. Zulüm, istibdat ve tahakküme işaret etmektedir. İstibdat ve tahakküm varsa demokratik hukuk devleti yoktur. Kendimizi de başkalarını da kandırmayalım.

  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 15:21:40

    (4) Muhtemelen iktidar cenahı 15 Temmuz'un yıl dönümünde, Adalet Yürüyüşüne cevap mahiyetinde bir miting düzenleyecek, orada halka, yeniden, adalet talebiyle yürüyenleri "Kandil yolu!" deyip üstü kapalı "terörist" olmakla suçlayacaktır. Tıpkı 16 Nisan referandumunda "hayır oyu verecek vatandaşı "Kandil de hayır diyor!" diyerek terörist, hain ve darbeci olmakla suçladıkları gibi. "Böl-parçala-yönet"in eski devirlerde kalmış emperyal bir taktik olduğunu zannederdik. Değilmiş! Siyasal İslamcı iktidar maalesef aynı taktiği "gerilim siyaseti"ni de ilave ederek dahilde kullanmaktadır. Fakat bu siyaset ve idare tarzının netice ve semeresi millet ve memleket hayrına değildir. Olmadığı da hal-i hazırda yaşadığımız ahval ile ortadadır. Toplumda ciddi bir bölünmüşlük ve buna ilaveten ciddi bir korku da hakimdir. Oysa 16 Nisan'dan sonra başta "şehitler" gelmeyecek, ardından "güven ve istikrar" olacaktı değil mi? Şehitler gelmeye devam ettiği gibi güven ve istikrarın olduğunu söylemek de mümkün mü?

  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 15:06:24

    (4) Muhtemelen iktidar cenahı da 15 Temmuz'un yıl dönümünde, Adalet Yürüyüşüne "cevap" niteliğinde bir miting yapacak; orada, halka Adalet Yürüyüşünün "Kandil yolu" yürüyenlerin de bir nevi "terörist" olduğunu anlatacaktır. Tıpkı 16 Nisan'da referandum için "hayır" oyu verecek vatandaşları hain, darbeci ve terörist ilan ettikleri gibi. "Böl-parçala-yönet"in eskide kalmış bir emperyal taktik olduğunu zannederdik. Meğer değilmiş. Şimdi, üstelik Siyasal İslamcı bir siyasi parti, kendi iktidarında bunu "gerilim siyasetini

  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 12:57:09

    (3) "Adalet" meselesine şahsi, siyasi ve ideolojik mülahaza ile değil; demokratik hukuk devleti prensipleri, temel hak ve hürriyetler nokta-i nazarından bakıyor ve destekliyoruz. Tarihin akışını, milletlerin kaderini değiştiren sözler ve yürüyüşler vardır. Mesela, Türkiye'de 27 yıllık tek parti diktatörlüğünü bitiren DP.nın 14 Mayıs 1950 tarihli "Yeter! Söz Milletin!" sözü ve İngiliz istibdat ve sömürgeciliğine son veren M. Gandhi'nin meşhur (1930) "Tuz Yürüyüşü." Adalet, Kitabullah'ın dört temel esasından biridir. Mülk, devlet, insan için çok ehemmiyetli ve lüzumlu olduğunu ihbar ve işaret ediyor. Ve müminin "adalet" talebine burun kıvırması, hafife alması hele adalet talebiyle yürüyenlerin yolu (bağışlayın) "gübre" dökmek gibi edeb dışı bir tavır sergilemesi aklın, kalbin ve vicdanın kabul edeceği bir şey mi? Her şeyin tahrip edildiği acayip bir sürece tanıklık etmekteyiz.

  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 12:27:02

    (2) İktidarın sabah- akşam gündemi 15 Temmuz olmasına mukabil, halkın gündemi ise 15 Temmuz mel'un darbe girişiminin sebep olduğu ve hak-hukuk gasbını netice veren "adaletsizlik"tir. Tarihin akışını milletin kaderini değiştiren sözler ve yürüyüşler vardır. Mesela, İngiliz istibdat ve sömürüsüne karşı M. Gandhi'nin Tuz Yürüyüşü (1930) ve 14 Mayıs 1950'de 27 yıllık tek parti diktatörlüğüne son vererek Demokrasiye geçişin önünü açan, DP'nin "Yeter! Söz Milletin!" sözü. Onun için demokratik bir hak olan, meşru ve müspet dairede yapılan "Adalet Yürüşü" ve benzeri yürüyüşe adalet ve hürriyet, hukuk ve demokrasi adına, millet ve memleket hesabına destek vermek, taraftar olmak gerekir. Çünkü talep olunan "adalet" herkese her yerde lazımdır. Adaletten müstağni bir devlet de bir vatandaş da düşünülemez. Kitabullah'ın dört temel esasından birinin de "Adalet" olması, ism-i Adl'in cilvesi olan adaletin mülk, devlet ve insan için ne kadar ehemmiyetli ve lüzumlu olduğunu ihtar ve işaret etmiyor mu?

  • Özcan ERKİŞ

    2.7.2017 12:15:18

    Sayın KARA, Yeni Asya'nın doğru haberleri sizlerinde hak-hakikat merkezli tenvir edici yazılarınız için bir kez daha teşekkür ediyoruz. Zira böylesi süreçlerde medya bilhassa gazeteler -maalesef- hakkın ve haklının yanında değil, menfaatleri gereği "gücün ve iktidarın" yanında yer aldıklarından; davasında halkı olanların sesi ya hiç duyulmuyor veya çok cılız kalıyor ki yeterince kamuoyunda ma'kes bulmuyor. Yeni Asya işte böyle bir dönemde ve süreçte çok şükür hak ve hakikatin tercümanı, haklının, mağdurun ve mazlumun sesi olmakla tarihi, vatani, milli, vicdani görevini yapmaktadır. Tarihe not düşmekte, vesika bırakmakta, hayır dualarıyla yad edilecek hayırlı bir hizmete imza atmaktadır. Adında "adalet" olan ve 15 yıldır ülkeyi "şeriksiz" yöneten Siyasal İslamcı bir partinin devr-i iktidarında en çok konuşulan ve en çok muhtaç olunan şeyin "adalet" olması da ayrıca -nesiller boyu konuşulacak- ne ibretlik tarihi bir hadise!..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı