"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhtiyacımız, ortak değerlerde birleşmek

Mehmet KARA
17 Temmuz 2017, Pazartesi
15 Temmuz hain, kanlı darbe teşebbüsü bize birlik olmanın ne kadar değerli olduğunu, hukukun ve demokrasinin ne kadar önemli, vazgeçilemez ve ertelenemez olduğunu gösterdi. “Yenikapı Ruhu”nun canlı tutulmasının önemini bir kez daha hatırlattı.

Darbe teşebbüsünün yıldönümünde milletin gösterdiği birlik görüntüsü ile adalet yürüyüşündeki görüntü demokrasi, adalet, hukuk ve millî iradenin milletimiz için elzem olduğunu ortaya koydu.

Demokrasi ve adalet denilince asıl olan parti değildir, parti akla gelmemelidir. Bu açıdan demokrasi ve adalet bir partinin tekeline verilemeyecek kadar ortak değerlerdir. Demokrasi nöbetlerine de, adalet yürüyüşüne de milletin büyük ekserisi destek vermiştir. Bazı partilerin adalet yürüyüşüne destek verip yürüyüşe iştirak eden genel başkanlar ve yetkililerin de olması bunu gösterdi. Aynı durum demokrasi nöbetlerinde de geçerlidir. Bunlar birbirinin alternatifi olarak da görülmemelidir.

İşte bu yüzdendir ki, milleti kutuplaştırmaktan vazgeçmek, ortak değerler etrafında birleştirilmesini temin etmek siyaset kurumunun başlıca görevi olmalıdır.

Artık kafaları değiştirmenin zamanı gelmiştir. Demokrasi, hürriyet isteyen de, adalet isteyen de, darbelere karşı olan da bu milletin fertleridir. Artık, bu milleti bölmekten, kutuplaştırmaktan, ayrıştırmaktan vazgeçilmelidir…

Bu vesileyle bir kez daha darbe teşebbüsünde şehit olanlara rahmet ve mağfiret, kederli ailelerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyoruz…

«««

ZARFA DEĞİL, İÇİNE BAKMAK LÂZİM…

15 Haziran’da Ankara - Güvenpark’tan başladığı “adalet yürüyüşü”nü 25 günde tamamlayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 9 Temmuz Pazar günü İstanbul’da “adalet mitingi” yapmıştı. Darbe girişiminin lânetlenmesiyle başlayan, OHAL’in kaldırılması ve mağduriyetlerin bitirilmesi gibi 10 maddelik bildiriyi meydanda okumuştu…

O tarihten bu yana mitinge kaç kişinin katıldığıyla ilgili sığ ve gereksiz bir tartışma yaşanıyor. Miting başladığı saatlerde CHP’li Özgür Özel, İstanbul Valiliği’nin katılımcı sayısını 1 milyon 600 bin olarak açıkladığını söylemişti. İlerleyen saatlerde Valilik’ten yapılan yazılı açıklamada mitinge 175 bin kişinin katıldığı açıklandı.

Ardından da 175 bin miydi, 1.5 milyon kişi miydi? tartışması başladı. Bu tartışma bir haftadır sürerken burada gözden kaçırılan mitingin amacı olan “adalet”… Adalet talebinin 1 milyon ya da 175 bin kişiden gelmesinin elbette önemi var, ancak önemli olan zarfa değil, içindekine bakmak değil midir?

Tartışmada bir taraf “adalet yok” derken, diğer taraftan “hayır, adalet var” denilmesini beklemek gerekmez mi?

«««

TEMİZLİK YAPILDIYSA…

İktidar ve anamuhalefet arasında farklı yönleriyle “adalet yürüyüşü” tartışması devam ederken, “FETÖ’nün siyasî ayağı” restleşmesi de sürüyor.

CHP’nin açıkladığı “adalet bildirisi”nin ilk maddesinde yer alan “FETÖ’nün siyasî ayağının ortaya çıkarılması” maddesine cevap veren Parti Sözcüsü Mahir Ünal, “17-25 Aralık 2013’ten sonra AK Parti yerel seçimler, 2 genel seçim ve kongrede kendi temizliğini yapmıştır” sözü ile “temizlik” tartışması da yaşanıyor.

Bu sözler üzerine CHP Burdur Milletvekili Mehmet Göker, Başbakan Binali Yıldırım’ın cevaplandırması isteğiyle Meclis Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, “Temizlik yapıldığı söylenen kişiler kimdir? Bu kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?” diye sordu.

Başbakan Yıldırım bu soruya cevap verecek mi bilmiyoruz, ama vermezse, bu “temizlik” konusu epey gündemde olacak…

«««

GENEL BAŞKAN MI, LİDER Mİ?

Siyasî partilerde bir genel başkan vardır bir de o partinin lideri. Öyle genel başkanlar vardır ki, ondan bahsedilirken “lider” yerine genel başkan ifadesi kullanılır. Lider olmadan genel başkanken siyaset sahnesinden çekilen birçok isim saymak mümkün.

Kılıçdaroğlu’nun 25 günlük adalet yürüyüşünden sonra “Genel başkandı, şimdi lider oldu” yorumları yapıldı. Yorum yapanlardan birisi de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ oldu. Bozdağ, twitter hesabından Kılıçdaroğlu’nu kastederek, “Liderliğe terfi ettirilen dünyada tek siyasetçidir” yazınca “lider kimdir?” sorusu kafalara takıldı.

Bozdağ, paylaşımının devamında şöyle diyor: “Kılıçdaroğlu, tabana kuvvet yürüdükten sonra Genel Başkanlık’tan liderliğe terfi ettirilen dünyadaki tek siyasetçidir. Artık lider olmak, genel başkanlıktan liderliğe terfi etmek çok kolay. Bir yerden diğer bir yere belli bir amaçla yürüdünüz mü işlem tamam! Lider, herkesle istişare eder ve yönünü, yolunu kendi tayin eder. Herkesin kendisine yön, yol tarif ettiğinden lider olmaz…”

Buna göre Kılıçdaroğlu lider midir, genel başkan mıdır? Ne dersiniz…

Okunma Sayısı: 1987
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 15:48:36

    (5) İktidarın BB. Yardımcısı "Adalet duygusu tatmin edilmeli!" Gümrük Bakanı "Biz adaleti asla elden bırakmayacağız!" (Yeni Asya,17.7) deyip dururken; adalet talebiyle yürüyenleri "terörist" gibi görmenin ve göstermenin manası nedir? Bir başka manasızlık iktidar cenahının ısrarla "mağdur yok!" "mağdur edebiyatı yapmayın!" demesine mukabil CB'nın "mağdur varsa şahsıma başvursun!" deyip şahsını bağımsız ve tarafsız TC Mahkemelerinin yerine koymasıdır. Demokratik Hukuk Devletinde hiç bir şahıs yahut kurum ve kuruluş yargının yerine kendini vazifeli addedemez. Ediyorsa orada Parlamenter sistem değil, şahıs istibdatı ve tahakküm var demektir. Özetle; sürece ve hadiselere bütüncül bir nazarla bakınca rahatlıkla diyebiliriz ki; Türkiye parlamenter demokratik hukuk devletinden şahsa istinat eden tek adamlık sistemine geçişin sıkıntı, problem ve sancısını yaşamaktadır. Çare; acilen OHAL ve KHK'lara son vererek Meclisin şahsı manevisine istinat eden Demokratik Hukuk Devletinin tesisidir.

  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 14:54:57

    (4)Kur'an-ı Hakim'in 4 temel esasından biri "Adalet" (diğerleri Tevhid, Nübüvvet ve Haşir) olmakla ehemmiyet ve lüzumuna işaret ederken, birlik ve beraberliğin "rahmet"e vesile olduğuna inanıyor iken; bunları en ziyade bilen Siyasal İslamcılar da iktidarda iken, en çok konuşulan, en fazla ihtiyaç duyulan şeylerinde HAK, HUKUK VE ADALET olması tarihe not düşülecek ibretlik bir hadise değil mi? Hukuksuz ve keyfi uygulamaların netice verdiği, içten ve dıştan en çok ve yüksek sesle YARGININ tenkit edildiği, zulüm boyutuna varmış mağduriyetlerin yaşandığı şu süreçte; iktidara taban tabana zıt bir ideoloji mensubu müfrit bir ulusalcı olup Bekaa Vadisinde Öcalan'a çiçek takdim eden şahsın iki de bir çıkıp beğenmediği iktidarın Yargısına methiyeler düzmesi sebepsiz olabilir mi? En son, "tutuklama ve işten atılmalara" "temizlik" deyip karşı çıkanları eleştiren (Yeni Asya, 17.7)bu şahıs, demek ki kendi düşündüğü şeyleri siyasal İslamcı bu iktidar yapıyor olmalı ki alkışlıyor.

  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 13:06:48

    (4) Bir yanda birlik beraberlik isteniyor öte yandan da birlik ve beraberliği berhava edecek menfi ve menfaatçi siyaset lisanı kullanılmaya devam ediliyor. "Tavşan kaç, tazı tut siyaseti" yani.Siyasilerimizin doğru, dürüst, samimi ve şeffaf olmalarını istiyoruz. "Oy ütmek" daha fazla "taraftar" toplamak ve böylece iktidarlarını devam ettirmek için, milletin bölünmesi pahasına birtakım "ajitasyon" ve "atraksiyonlara" girerek siyaset yapmaları hem kendi hem de millet hayrına netice veren bir siyaset tarzı değildir. Adalet mülkün temeli olup, hak,hukuk, adalet, hürriyetin olmadığı yerde -Allah korusun- ne mülk kalır ne devlet kalır ne de millet. Milletin şu andaki acil ihtiyacı, OHAL ve KHK devlet sistemden adaletin hürriyetin olduğu, millet meclisinin fiilen çalıştığı bir demokratik hukuk devletine geçmektir. Bunun dışındaki söylemler gerçeği yansıtmayan polemik ve demagoji, mugalata ve cerbeze olmaktan öte anlam ifade etmemektedir. Öyle olmadığı gördük ve görüyoruz.

  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 12:52:14

    (3 )15 Temmuz yıl dönümü etkinliklerinde bile iktidar cenahı toplumsal barış, birlik ve beraberlik mesajı vermek yerine, kendi iktidarını pekiştirmek, devamını sağlamak için başta ana muhalefet olmak üzere bütün muarız ve muhalif kesimlere karşı menfi, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı ve kutuplaştırıcı söylemini inatla sürdürmektedir. Hele iktidar partisi genel başkanı olan CB'nın "250 kahramanı toprağa verdik. Karşılığında 50 milyonluk Türkiye'nin istikbalini kurtardık!" (t24,17.7) demesi Cumhurun Reisi sıfatıyla fevkalade yanlış ve hatalıdır.Türkiye 80 milyon değil miydi? Kalan ve sayılmayan 30 milyonluk Türkiye neresidir? Ve bu sözü söylemenin manası nedir? Bu ayrıştırıcı söylemlerin gerçek sebebi nedir ki ısrarla devam ettirilmektedir? Toplumun ortak talebi ve beklentisi hak, hukuk, adalet, hürriyet,demokrasi iken; 15 Temmuz yıl dönümündeki etkinliklerde bundan bahsedilmeyip, nefret ve intikam dilini kullanmakla bu ülkeye birlik de dirlik de gelmeyeceğini, iktidarın bilmemesi mümkün mü?

  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 12:32:22

    (2) ADALETİN olmadığı yerde BİRLİK ve DİRLİK de olmayacağını hepimiz biliyoruz. Oysa 15 Temmuz darbe girişimi toplumsal barış, birlik ve beraberliğin vesile ve vasıta olmasını fırsat ve ganimet bilerek hukukun üstünlüğüne dayanan tam ve ileri demokrasinin tesisi için ciddi ve acil adımlar atmamız gerekirken, tam aksine OHAL ile hukuk devletini KHK'lar ile de Meclisi askıya alarak; yani 15 Temmuz darbecilerinin niyetindeki rejimin benzerini tesis ederek, aslında 15 Temmuz darbeci, cuntacı ve komitecilerinin ekmeğine yağ sürdük. Çünkü zaten onlar darbe yaparak OHAL benzeri bir rejimi milletin başına musallat edeceklerdi. Madem millet buna izin ve fırsat vermedi, biz de, hakiki mana ve uygulamalarıyla demokratik hukuk devletini tesisi ederek, milletin bu gayretini demokrasi ile taçlandırmalı idik değil mi? Fakat bilhassa iktidar bu kalkışmayı "lütuf" olarak gördü ve bugün yaşadığımız hak-hukuksuz- adaletsiz mağduriyet sürecini başlattı ve ısrarla devam ettirilmektedir. Peki neden?

  • Özcan ERKİŞ

    17.7.2017 12:19:42

    Sayın KARA, "ihtiyacımız, ortak değerlerde birleşmek" başlıklı yazınızda ki "ortak değerler"de ne hikmetse millet birleşiyor fakat siyasiler birleşemiyor. Mesela, Adalet Yürüyüşünü "faşizm ve anarşizm"le eşdeğer gören iktidar, aynı menfi söylemini 15 Temmuz yıl dönümü etkinliğinde de gösterdi. Aslında Adalet için yürüyenler de 15 Temmuz yıl dönümü etkinliğine katılanlar da aynı milletin ferdi olup aynı şeyleri talep etmiyorlar mı? Adalet, hukuk, hürriyet, hukukun üstünlüğü,istişare denilen ortak akıl, Millet Meclisinin şahsı manevisi, demokrasi gibi evrensel,insani ve temel değerler, prensipler, kaideler, düsturlar ortak noktalarımız değil mi? Elbette evet. Fakat milletin bir araya gelerek verdiği birlik görüntülerini siyasiler "nalıncı keseri" gibi kendi siyasi menfaatlerine uygun şekilde okuyor ve okutuyorlar. Demek hata payı milletten daha ziyade menfi ve menfaatçi siyasetin eylem ve söyleminde.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı