Başlıkta söz, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çok meşhur olan bir sözü. Son günlerde yaşadıklarımızı baktığımızda gerçekten de hayret edeceğimiz o kadar çok şey oluyor ki…
Bunlardan birisi çözüm sürecinde gelinen nokta.
Malûmunuz çözüm sürecini AKP, HDP, Kandil ve İmralı birlikte yürütüyordu. Silâhların sustuğu, kanın akmadığı bir sürece kimsenin itirazı yoktu.
Hükümet adına Başbakan Yardımcısı ve son yılların “kudretli ismi” Yalçın Akdoğan, HDP adına Gülten Kışanak ve Sırrı Süreyya Önder’in yürüttüğü süreçte konuşulanlar ya da karara varılan noktalar hem İmralı hem de Kandil’e gidilerek aktarılıyordu.
Öylesine ki, İstanbul Dolmabahçe sarayındaki Başbakanlık Ofisinde bir masanın etrafında toplanan Akdoğan, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, HDP grup başkanvekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder kameralar önüne geçmiş 10 maddelik bir metin bile açıklamışlardı.
Ardından da Akdoğan Meclis’te HDP’lilerle görüşmesinden sonra “izleme heyeti” oluşturulacağı açıklanmıştı.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem bu görüşmeyi hem de izleme heyetinin kabul edilemeyeceğini açıklamış ve işler tersine dönüvermişti.
Erdoğan’ın Kuveyt dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklama da herkesi hayretler içerisinde bıraktı... “Kürt sorunu var demek artık ayrımcılıktır. Kürt sorunu bizzat Kürt sorunu vardır diyenlerden kaynaklanıyor. Ülkemizde artık bir Kürt sorunu yoktur. Zaman zaman taraflar diyorlar, sen kim oluyorsun da taraf diyorsun. Bu ülkede devlet vardır. Karşı karşıya oturulan bir masa olması devletin çöktüğü anlamına gelir” sözleri şaşkınlık meydana getirdi.
Bu sözler akıllara şu soruları getirdi. Açılım var mı, yok mu? Müzakere var mı, yok mu? Kürt sorunu var mı, yok mu?
Erdoğan “masa yok” diyor, ama müzakereler bir masa etrafında götürülmüyor mu? Hükümet ile HDP arasında yapılan görüşmeler nerede yapılıyor?
Yoksa millet olarak “kandırıldık” mı?
HANGİ SIFATLA TOPLUYOR?!
Hayretler içinde kaldığımız ikinci olay da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın ikincisini yaptığı bir toplantı ile ilgili…
Bilal Erdoğan, geçtiğimiz haftalarda Diyarbakır’da imam hatip lisesi müdürlerini toplamıştı. Geçtiğimiz hafta da İzmir’de imam hatip lisesi müdürlerini toplamış. Toplantı basına kapalı yapılmış. Toplantıda imam hatip müdürlerinin yanı sıra İzmir Valisi Mustafa Toprak, AKP milletvekilleri, AKP il başkanı, imam hatip çıkışlı iş adamları da katılmış.
Bilal Erdoğan, cumhurbaşkanın oğlu olmasının yanında TÜRGEV Yönetim Kurulu üyesi ve iş adamı… Bir vatandaş olarak vali ile görüşebilir. Okulları ziyaret edebilir. Ancak müdürleri toplamayı hangi sıfatla yapıyor? O toplantıya giden müdürler neden gidiyor? Vali bey bu toplantıya neden katılıyor? Bu ülkenin Millî Eğitim Bakanı yok mu? Ya da Bilal Erdoğan gölge bakan mı, bakan yardımcısı mı?
Meselâ ben istesem Ankara’daki imam hatip müdürleri toplanırlar mı? Ya da muhalefet partisinin bir genel başkanı istese toplanırlar mı? Toplanırlarsa halleri nice olur?
Sizce de bir terslik yok mu? Hayretler içinde kalmıyor musunuz?
“ANA-YAVRU” POLEMİĞİ!
Kıbrıs’ta halk yeni cumhurbaşkanını seçti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda yüzde 60,5 oy alarak KKTC’nin dördüncü cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı, daha mazbatasını almadan Tayyip Erdoğan’la tanıştı!
İki cumhurbaşkanı aralarında “yavru vatan” polemiğine giriştiler. “Tatlıya bağlandığı” söylense de bunun böyle olmadığını tahmin etmek zor değil. Zira, tanıyabildiğimiz Erdoğan bunu hiç unutmaz!
Türkiye ile ana-yavru ilişkisinin sona ermesi gerektiğini söyleyen Akıncı’ya Erdoğan, “Ağzından çıkanı kulağı duymalı” demişti. Akıncı buna, “Neden rahatsız olunuyor, iki kardeş ilişkisinden onu anlamakta zorlandım bir an için. Bu yavrunun büyümesini istemiyor mu Türkiye? Biz hep yavru mu kalalım? Ayakta durmasını beceremeyelim mi? Artık yetişkin bir insan olmayalım mı?” diyerek soruyla cevap vermişti. Peşinden telefon konuşmasından sonra şimdilik bu konu kapandığı söylendi.
Ancak bizim hayret içinde kaldığımız bir nokta da son Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın, “Akıncı’nın tanımlamasına saygı duymamız gerekir” demesi oldu.
Ne çok hayret edilecek olay varmış meğer. Bunlar sadece 3-4 tanesi…
Hayret ki, ne hayret…