Birçok işlem artık internetsiz yapılamaz hale geldi. Böyle olunca da internet kesildiğinde ya da yavaşladığında hayat adeta “felç oluyor” desek yanlış olmaz.

Son yıllarda internetin yavaşlatılması bir “tedbir” olarak uygulanmaya başlandı. Cumhuriyet gazetesinde bazı yazarlar ile HDP’li 10 milletvekilinin gözaltına alınması, sonrasında tutuklanması ve Diyarbakır’da bombaların patlamasından sonra internette yavaşlatma, sosyal medyada ise kesilmeler yaşandı.

Başbakan Binali Yıldırım, internet bağlantılarının yavaşlatılmasının “güvenlik” için yapıldığını açıkladı. 

Millî güreşçi, AKP 23. Dönem Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Hamza Yerlikaya ise konuya başka bir açıdan bakmış olmalı ki, “Ülkede internetin yavaşlaması unuttuğumuz sohbeti, muhabbeti hatırlattı. Maalesef bizi biz olmaktan çıkarıp sanal bir yaşam haline getirmiş” diye sosyal medyada bir paylaşım yaptı.

Yerlikaya’nın açıklamasına baktığınızda ilk başta “haklı” diyebiliriz, ama hayatın her alanında kullanılan internetin kesilmesi ya da yavaşlamasının getirdiği zararları hiç hesap etmemiş anlaşılan. 

Sohbet ve muhabbeti arttırmanın yolu yasaklamaktan mı geçer, yoksa insanları okumaya teşvik etmekten mi? İşte bütün mesele bu…

«««

İNSAN KENDİNİ HAPSE ATTIRIR MI?

İlk bakışta bu soru garip gelebilir. Sosyal medyadaki paylaşımlarıyla adından söz ettiren Burhan Kuzu, 10 HDP’li milletvekilinin hapse atılmasından sonra attığı twetle yine adından söz ettirmeyi başardı.

“HDP’liler oy aldıkça teröre daha yaklaştılar ve kanun tanımaz ve aymaz oldular. Biz belâyız bize dokunamazlar moduna girdiler” diyen Kuzu, peşinden de, “E… insanın aklına gelmiyor da değil; siyaseten halkın tamamen desteğini kaybeden HDP bir çıkış yolu olur mu diye kendilerini içeri attırmasınlar?” diye sordu.

Bu sorunun cevabı ileride verilebilir, ama bu ifadeleri okuyunca da, “İnsan kendi kendini hapse attırıp, özgürlüklerinden vazgeçer mi?” diye bir soru takılıyor.

«««

DÖVİZİN ARTMASI İYİYSE…

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem, ABD’de Trump’ın başkan seçilmesi sonrasında hareketlenen piyasaların sakinleşeceğini söylerken şu ilginç sözleri sarf etmiş: “Kur tarafında endişe edilecek bir durum. Çok geçmeden TL üzerindeki olumsuz baskının kalktığını göreceğiz… Türk ekonomisinin ne kadar sağlıklı olduğunu da gösteriyor…”

Yani, doların yükselmesi Türkiye ekonomisinin sağlıklı olduğunu gösteriyormuş.

Madem doların değer kazanması ekonominin iyi gittiği anlamına geliyor, dövizin ateşinin düşmesi için gösterilen çabalar neden? Yanlış mı yapılıyor? Anlamadık gitti.

«««

TRUMP’UN SEÇİLMESİ BAZILARINI CESARETLENDİ (!)

Emlak kralı Donald Trump’un başkan seçilmesi Türkiye’de de emlâkla uğraşanları cesaretlendirmiş gözüküyor. Bir emlâkçı “Donald Trump” ismini tescillettirmek için başvuru yaparken başka bir emlâkçı-müteahhit ise “istemem, ama yan cebime koy” anlamında sözler sarf etmiş.

İnşaat işinin dışında yaptığı açıklamalar ve lüks arabalara merakıyla tanınan Ali Ağaoğlu, Trump’un seçilmesinden sonra yaptığı açıklamada, bir yandan “Ben işimin başındayım, öyle bir düşüncem yok” derken, diğer yandan “Hele bir Türkiye başkanlık sistemine geçsin de…” demeyi unutmamış.

Bakarsınız Başkanlık sistemine geçilirde Türkiye’nin de bir emlâk kralı adayı olur…

«««

“YAKIN ARKADAŞLAR”MIŞ!

Geçtiğimiz AKP’nin grup toplantısına Rusya Lideri Putin’in danışmanı Aleksandra Dugin, kürsüde Binali Yıldırım’la bir fotoğraf çektirmişti.

Ertesi gün Hürriyet gazetesinde “yakın arkadaşlar” başlıklı bir haber yayınlandı. (8.11.2016) Habere göre Dugin, meğer Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in yakın arkadaşıymış. 15 Temmuz’da onuruna verilen resepsiyona da Vatan Partisi’nin girişimiyle gelmiş…

Darbe girişimini önceden bilen Dugin’le ilgili daha neler duyacağız bakalım…