Yazılarımızı takip edenler bilirler, siyasetteki üslûp bozukluğundan ve kavgacı üslûbun ülkeyi nerelere götürdüğünü yıllardır yazıp duruyoruz.
Ama değişen bir şey yok.
Bundan tam 2 yıl önce şunları yazmışız: “Siyasetteki üslûp gittikçe bozuluyor. Siyasetçiler birbirine demediğini bırakmıyor. Partilerin grup toplantılarının yapıldığı Salı günleri Meclis’e gittiğimizde artık parti başkanlarının memleketin sorunları konusunda ne yapacaklarını anlatmak yerine birbirlerine ağıza alınmayacak sözler söylediklerine şahit oluyoruz. Gazeteciler artık, ‘bakalım bu hafta hangi polemik olacak?’ diye bir gruptan diğer gruba geçiyorlar. Görüldüğü kadarıyla, milletin tepkisini çeken siyasetteki üslûp tarzı çirkinleştikçe, çirkinleşiyor.”
Kimse kimsenin ne söylediğine bakamaz hale geldi. Siyasette “özeleştiri” yapılmıyor, tam tersine herkes “benim söylediğim doğru” diyor. Böyle olunca da, insanlar kendi yanlışlarını göremiyor.
***
ÜSLÛPTA YERİN DİBİNE GİRİLDİ!
Son tartışmalarda siyasetteki seviyeyi adeta yerin dibine batırdı. Seçim meydanları dahil, grup toplantılarının neredeyse tamamında yaptığı yakıştırmayı partinin kurultayında da söyleyen Kılıçdaroğlu’na; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere başbakan, bakanlar, parti yetkilileri aynı üslûp, hatta daha ağır ithamlarla cevap verdiler.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun bu üslûbunu asla tasvip etmediğimizi söyleyelim. Eleştiri elbette olur, ancak böyle siyasî üslûba uygun olmayan ifadelerin kullanılması tasvip edilemez. Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasına tepkiler devam ederken, Erdoğan iki dâvâ birden açtı. Dâvâlarında yüklü miktarda tazminat istedi.
Tazminat dâvâları açtıktan sonra da öyle ağır ifadeler kullandı ki, buraya yazmaktan imtina ederiz. Kararı mahkemeye bıraksa daha iyi olmaz mı?
***
TELEVİZYONLAR SİYASETÇİLERİN SÖZLERİNİ “BİPLİ” VERMELİ
Kılıçdaroğlu’un söylediklerini “hakaret” olarak kabul edip, mahkemeye gitmek Erdoğan’ın hakkıdır. Bu durumda hakarete hakaretle cevap vermek mi lâzım? Burada asıl sorulması gereken bu. 78 milyon insanın cumhurbaşkanından daha olgun, sağduyulu ve kuşatıcı olması beklenmez mi?
Diğer taraftan da, her iki tarafın kullandığı bu kelimelerden birisi, bir siyasetçinin ağzından değil de bir dizi de bir televizyon kanalında söylense RTÜK en ağır cezayı verir. Dizilerde bu yüzden ceza almamak için “bip” sesi kullanılır. Siyasetcilerin sözleri canlı yayınlarda “bipsiz” gösteriliyor. Hem de çocukların izlediği saatlerde.
Şimdi bir de şu soruyu soralım: Peki, siyasetçilere cezayı kim kesecek?
Burada Cemil Çiçek’in Meclis Başkanı iken söylediği bir sözü hatırlatmakta fayda var. Çiçek, “Maalesef siyaset adına dilimiz çok dikenli, birçok şeyi bu dilimizle tahrip ediyoruz. Üslûbumuz ve kullandığımız dilin kardeşliğimizi zedeleyici bir şekilde kullanıldığını da görmemiz gerekiyor” demişti.
Hem de 2 yıl önce. Ama bu “dikenli dil” değişmek bir yana daha fazla dikenli hale geldi.
***
BU KİRLİ ÜSLÛBA SON VERİLMELİ!
Artık bunlara son verilmesi, yapıcı bir üslûp kullanılması milletin arzusu. Özellikle terör ortamından geçtiğimiz şu günlerde, ülkenin sağduyuya, sükûnete, normalleşmeye ihtiyacı var.
Siyasetçiler buna öncülük ederse, millet de bunu destekleyecektir. Unutmamak lâzım ki, zaten yarı gelişmiş olan demokrasimiz bu tür ortamda daha da geriliyor.
Herkesin rahatça konuştuğu, birbirini anlamaya çalıştığı, kimsenin kimseyi dışlamadığı bir ülke için herkese görev düşüyor, en başta da ülkeyi yönetenlere…