Tanal, milletvekili seçilen kişinin Cumhurbaşkanı’na danışmanlık görevini yapamayacağını savunarak, Anayasa’nın 82. maddesini ve TBMM İç Tüzüğü’nün 137. maddesini dayanak olarak gösterdi. 

Peki, Anayasa’nın 82. maddesi bu konuda ne diyor: “TBMM üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler…” 

Tanal, bu iddialarını Meclis Genel Kurulunda da dile getirince Kuzu ile arasında sert ve enteresan bir tartışmaya sebep oldu. Tanal’ın kendisine sataştığı gerekçesi ile söz alarak kürsüye gelen Burhan Kuzu, Cumhurbaşkanlığı’nda başdanışmanlık yaptığını, fakat bu görevi fahri olarak yürüttüğünü anlattı. Kuzu, “Sayın Mahmut Tanal benim hukuk fakültesinden öğrencim. Tüm anlattıklarımı tersinden öğrenmiş… Evet, ben Cumhurbaşkanına başdanışmanlık yapıyorum, geçen dönemde başladım, maaş filan da almıyorum, fahri yapıyorum. Şimdi anladın mı? Para da almıyoruz, pul da almıyoruz; vatan, millet, Allah rızası için yapıyoruz” diye konuşunca Tanal söz aldı.

Tanal’ın, “Sayın Burhan Kuzu Bey benim hocam değildi, Selçuk Hocamızın çantasını taşıyordu, araştırma görevlisiydi o dönemde” dediğinde de adeta kızılca kıyamet koptu. Tanal’ın sözlerine “Yazıklar olsun sana” diyerek tepki gösteren Kuzu, “Senin kâğıdını ben okudum ben, senin notunu ben verdim” diye çıkıştı. “Bu Mahmut Tanal’a cevap vermeye değmez” diye sözlerini devam ettirince tartışma uzayıp gitti.

Mesele öğrencilik yıllarına kadar uzayıp giderken asıl mesele Kuzu’nun Cumhurbaşkanının Danışman olup olmayacağı konusu kaynayıp gitti. Şimdi Meclis Başkanlığı Tanal’ın yazısına ne cevap verecek esas merak edilen o…

AKREDİTASYONDA SAMİMÎ OLUN!

Geçen haftasonu HDP’nin kongresi vardı. Kongreye bazı televizyon ve gazeteler alınmadı yani akreditasyon uygulandı. Kim yaparsa yapsın akreditasyona karşı çıkıyoruz. Çok yanlış bir uygulamadır… Ayrımcılık ayıptır… Kongreye alınmayan televizyondan birisinin spikerinin yorumu ilginçti. “Kongrede olanların dışarıya çıkmaması, bir bakıma perdeleme yapmak için böyle bir yola başvurdular. Yoksa oradaki rezaletler dışarıya aksedecekti…” dedi. Yıllardır iktidar partisi de akreditasyon uyguluyor. O zaman şunu sormak lâzım. “Madem size ayrımcılık yapılınca ağır şekilde eleştiriyorsunuz, bu ayrımcılığa neden ses çıkarmıyorsunuz? Yoksa sizin söylediğiniz gibi orada da dışarıya aksettirilmemesi gereken şeyler mi oluyor? Akreditasyon “bana yapılırsa yanlış başkasına yapılırsa doğru” denildiği müddetçe bu ayrımcılık sürüp gidecek. O zaman da basın hürriyetinden bahsetmenin bir anlamı kalmıyor…

HAYRET EDİYORUZ!

Hükümet yetkilileri bazen öyle şeyler söylüyorlar ki, “Sanki 13 yıldır onlar iktidarda değillermiş” diye düşünüyoruz. Bu duruma o kadar çok örnek verilebilir ki, şaşkınlığınız daha da artar.  Sanki, 12 yılda Ak Parti vardı da şimdi AKP var gibi… Biz hatırlatalım: 12 yıldır siz iktidardasınız sayın AKP yetkilileri…

ERKEN SEÇİM (Mİ)?

Başkanlık sistemi, 330 milletvekili bulunup referanduma götürülemezse erken seçimin gündeme gelebileceği kulislerde konuşulmaya başlandı. Başbakan Davutoğlu grup toplantısında ve öncesindeki açıklamalarında bu kulislerin önünü geçmek adına olsa gerek, “1 Kasım seçimlerinde demokratik istikrarı bulan Türkiye’nin, bugün itibariyle erken seçim gibi bir gündemi yoktur” diye bir açıklama yapması ilginç.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda “uzlaşma” olmazsa, Meclis’ten de bir karar çıkmazsa erken seçimin olacağını yabana atmamak lâzım… Bakarsınız 2017’de bir seçim daha olur. Bunun ilk işaretlerini yapılan anketlerde görüyoruz. Anlaşılan, AKP’nin oyunun yüzde 55’e, milletvekili sayısının da 420 olarak gösterilmesi de boşuna değil…