Erdoğan Peru, Kolimbiya, Peru ve Meksika’yı kapsayan Latin Amerika ziyaretine giderken ve uçakta gazetecilere Merkez Bankası’nın faiz indirmemesi konusunda tepkisini dile getirirken, Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın aynı günlerde lojmanını boşaltması ilginç ve mânâlı bulundu.

Esas ilginçlikler Erdoğan, Latin Amerika’da temaslarını sürdürürken, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve AKP sözcüsü Beşir Atalay’ın Merkez Bankası Başkanı hakkında söylediği cümleler…

Atalay, “Kendisine çok güvenirim. Ve çok başarılı da Merkez Bankası Başkanlığı yapıyor diye görüyorum, değerlendirmem budur” derken, Başçı’ya desteğini gösterdi.

Esas destek ise ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan geldi. “Merkezde gayet yetkin bir ekibimiz var. Kendilerine güveniyoruz ve inanıyoruz ki doğru şey yapacaklar doğru zamanda” derken aynı toplantı da konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Başçı sadece bir hoca değil, kendisi küresel kriz sonrasının en başarılı Merkez Bankası başkanlarından da biri” diyerek desteğini açıklamış.

Bütün bunları okuyunca “Neler oluyor?” diye sormaktan kendimizi alamadık. Erdoğan, geziden dönünce veya dönüşte bütün bu desteklere ne der bilemeyiz, ama Hakan Fidan olayında Başbakan’la, Başçı konusunda Başbakan yardımcısı ve AKP sözcüsü ile ayrı düşünmeleri neyin habercisi acaba? Farklı düşünmemi var, yoksa danışıklı dövüş mü? Onu da önümüzdeki günlerde görürüz.

***

Akıllardan çıkmıyor!

Son günlerde değişik vesilelerle Erdoğan ile Davutoğlu arasının iyi olmadığı konuşuluyor. En son olarak da MİT eski Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifa edip siyasete girmesinde bu tekrar konuşulmaya başlandı. Erdoğan bu istifaya olumlu bakmazken, Davutoğlu’nun ısrarcı olduğu söylendi.

Bunlar tartışılırken hep bir fotoğraf gözümüzün önüne geliyor.

Hani, Erdoğan, Bakanlar Kurulu’nun cumhurbaşkanlığı’nda toplanmıştı ya… İşte oradan yansıyan bir Davutoğlu fotoğrafı vardı. Yumrukları sıkılmış ve suratı çok asık olan… Her halde bu tartışmalar sürdüğü müddetçe de bu fotoğrafı herkes hatırlayacak…

***

CV’ye “aday adayı” yazdırmak adına mı?

Yaklaşan genel seçimlerde aday olmak için kamu çalışanlarından istifa haberleri art arda geldi. 

Aday adayı olabilmek için partiler 3-5 bin lira arasında adaylık ücreti talep ediyorlar. Aday adayı olacaklar öncelikle bu parayı yatırıp, genel merkezlerin vereceği kararı bekleyecekler. Hep diyoruz ya, Siyasî Partiler Kanunu durduğu müddetçe bu sürüp gidecek. Kimin listeye gireceğine bir veya birkaç kişi karar verecek. Ondan sonrada halka gidip “biz bunu aday gösterdik, bu isme oy verin” denilecek. Ondan sonra da milletvekillinin hür olmasını beklenecek… Bu yöntemle seçilen aday genel başkanının sözünden çıkabilir mi?

Partiler en fazla 550 aday gösterebilecekken, binlerce kişi müracaat edecek ve partilerin kasasını dolduracak. Bir de bunun yanında devletten alacakları yüksek miktar da bir yardım da var. (Bu yardımdan sadece üç parti yararlanıyor.)

Seçimlerde en çok aday şüphe yok ki, “iktidar” partisine yapılacak. Memuriyetten, bürokrasiden istifa edenlerde bu niyetlerini açık açık gösterdiler. 

Şu anda mevcut milletvekillerini de hesaba katarsak, aday adayı olanların birçoğu “aday” dahi olamayacak. Birçoğu da bunu biliyor. Peki “neden aday adayı oluyorlar?” derseniz. CV’lerinde “aday adayı” oldukları yazılacak da ondan… 

Seçim bittikten sonra da CV’lerindeki bu bir artı olacak. Belki de devlet kapısında nice kapılar açılacak…